Gazze'deki insani dram 2.yılını tamamlarken, büyük bir insanlık cephesi açıldı Filistin lehine. Her milletten insanın yer aldığı Gazze Barış Konvoyu tüm dünyadan toplanmış gelmiş Gazze'nin kapılarına dayanmışken...
Birdenbire İran'ı bombalamaya başladı Siyonist İsrail.
Hem de eş zamanlı olarak üst düzey 78 İranlı komutanı infaz ettiği sıralarda. Hamaney dışında eski idarecilerden neredeyse kimsenin kalmadığı bu feci infazlar sarmalından kısa süre sonra, İran da İsrail'e cevap vermeye başladı.
Baştan söylemek lazım: Siyonizm kime çullanıyorsa; bizim tarafımız onun yanıdır.
Mazlumun yanında ve Siyonizm'e karşıyız!
İsrail, Orta Doğu'dan def edilmedikten sonra, yakın coğrafyamızda barıştan söz etmek neredeyse imkansızdır... "Dünya barışı Orta Doğu'dan, Orta Doğu barışı da Filistin topraklarından geçer' darbımeseli boşa değildir.
Yahudiler, İsrail kuruluncaya kadar hep başka milletlerin bünyesinde, bağrında yer aldılar. Hatta orta zamanlarda bile yersiz yurtsuz oldukları için çoğu kez seyyahlık, mücevher, baharat, billur, yol haritaları gibi nadide emtia taşıyıcılığı yaptılar. Böylece bilinen tarihlerinde her zaman muhacirliği sırtlandılar. Yaşadıkları toplumlara uyum sağladılar. Sanat ve zanaat sahibi oldular. Mimarlıkta, kuyumculukta daha sonraları da borsalarda önemli temsilcileri olageldi.
Sözgelimi Osmanlı toplumunda barış içinde yaşadılar. Keza Endülüs İslam medeniyetinde de 700-1492 yılları arasında barış ve refah içinde hayat sürdüler. İber yarımadasında 1492'de başlayan reconquista'lardan, Müslümanlar kadar olmasa da Yahudiler de, soykırım payını aldıklarında, onlara kucak açan tek toplum Osmanlılardı...
1918'e kadar sürdü bu durum. O tarihten itibaren, İngiliz hakimiyeti altına giren Filistin topraklarına yavaş yavaş sinsice yerleşmeye başladılar. 1945'ten sonra ise, Holokost kurbanları başta, kafileler halinde Tel Aviv, Yafa, Kudüs gibi büyük şehirlere alenen yerleştirilmeye başladılar.
1948'de artık Filistin'in Müslüman ve Hristiyan entitelerin yanında varlık ve söz sahibiydiler. Ardından kurdukları çeteler aracılılığıyla bölgede başlattıkları terör ve tedhiş hareketleri, zaman içinde bir İsrail politikasına dönüştü...
Buradan sonrasını, Filistin'de devam ettire geldikleri ırkçı ve insanlık dışı katliamları biliyorsunuz... Bir kan çıbanı gibi İsrail'in ne suikastları bitti, ne de göçe zorladığı yüzbinler...
Aklımı, dünkü İran saldırısından sonra, şu soru işgal etti:
Yahudiler etkin olmadıkları toplumlarda, niçin bu kadar uyumlu ve görece alçakgönüllü ve barış içinde yaşarlarken, bunu Filistin'de üstelik çok uluslu bir toplumda, gerçekleştiremiyorlar.
Gerçekleştirememelerinin sebebi, Filistin'i ve aslında vaad edilmiş topraklar olarak andıkları Tevradi sınırları içinde, kendi mülkleri olarak görmeleridir. Burada var olan diğerleri ise, insan konumunda bile değildir onların nazarında, yok edilmesi süpürülmesi gereken zararlı varlıklardır...
Günümüzün meşhur felsefecilerinden Prof. Levinas, "komşuna iyi davran' şeklindeki dini öğüdünü nasıl büyük bir başarıyla kavramsallaştırırken, Filistin'de yaşayan Filistinlileri ise asla komşu olarak görmeyişi de işte tam burada anlaşılıyor...
Arz-ı Mev'ud üstünde asla komşuluk yoktur. Çünkü burada sadece Yahudi kardeşler meskun olacaktır... Sözgelimi; Almanya'da, Avustralya'da bir Yahudi, Filistinliyi komşu olarak görebilir ve iyi ilişkiler içinde olabilir... Ama aynı Filistinli sözgelimi Kudüs'teyse, ya anarşisttir, ya derhal sürgün edilmesi gereken bir haymatlos'tur...
İsrail'in bu "komşuluk' konusuna bakışı ve komşuluğu reddedişi, onun zehirli bir ırkçılığa kaymasına sebeptir.
Dolayısıyla İran'a saldırısının altı boş değildir. Arz-ı Mev'ud sınırlarındaki Irak ve Suriye'de de olduğu gibi, zamanı gelince -ki bu şartlar altında oldukça kısa bir zaman içinde- İran'dan sonra Türkiye'ye saldıracaktır.
Yahudiliği artık bir din olarak varsaymak imkansızdır. Yahudilik, ritüelleri olan bir nesep anlayışıdır. İsteyen Yahudilik dinine giremez. Ancak Yahudi olarak doğanların kisvesidir Yahudilik. Bu ilkel nesepçi bakışıyla bir kapalı toplum örneğidir İsrail.
Son küresel istatistikler etrafında hep birlikte düşünelim istedim:
2010-2020 arasında: Müslümanların nüfusu 347 milyon kişi artmış. Hristiyan nüfus ise 122 milyon kişi artış görmüş...
Yeryüzünde 2.3 milyar nüfus ile Hristiyanlık halen en büyük nüfusa sahiptir ve fakat gerileme içindedir.
Asya-Pasifik bölgesi %16.2 ile artış ile en büyük Müslüman nüfusa sahip bölge haline gelmiştir. Bu arada dini aidiyeti olmayan kişilerse, dünya nüfusunun %24. 2 sini oluşturuyormuş. Budist nüfus, 19 milyon kişi kaybederek sayıca düşüş yaşayan tek inanç grubuymuş...
Bir din olmamakla birlikte bir toplum olan Yahudilerin nüfusu ise, %6 artarak 14 milyondan 15 milyona yükselmiş...