29 Mayıs 2025 Perşembe / 2 ZilHicce 1446

İsrail ve İran'a rağmen engeller aşıldı! Yeni zafer için dengeler Türkiye lehine

Uzmanlar Suriye'de yaşanan son gelişmeleri ve Türkiye'nin ülkede istikrarın sağlanmasına yönelik adımları hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Lazkiye-Tartus hattındaki ayaklanma girişimlerinde İran'ın parmağının olduğuna dikkat çeken uzmanlar, daha sonra Suriye hükümetine karşı yürütülen yoğun kara propaganda faaliyetlerinin İsrail kaynaklı olduğuna dair ciddi şüphelerin bulunduğu belirtti. Öte yandan uzmanlar Türkiye'nin bu süreçte Suriye yönetimine hem istihbari hem diplomatik düzeyde destek sunduğunun özellikle altını çizdi.

AA28 Mayıs 2025 Çarşamba 14:03 - Güncelleme:
İsrail ve İran'a rağmen engeller aşıldı! Yeni zafer için dengeler Türkiye lehine

Ümran Stratejik Araştırmalar Merkezi Türkçe Araştırmaları Direktörü Ömer Özkızılcık, Suriye'de yaşanan son gelişmeleri ve Türkiye'nin ülkede istikrarın sağlanmasına yönelik adımlarını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Ahmed Şara liderliğinde kurulan geçici hükümet, birçok zorlu sınamadan başarıyla geçti. Yıllardır savaşın pençesinde kıvranan ve çeşitli güvenlik tehditleri barındıran Suriye'nin istikrar yolunda ilerlemeye başlaması, bölgesel güvenliği de olumlu yönde etkiliyor. Ancak yeni yönetim her ne kadar birçok kritik eşiği aşmış olsa da ülke hala önemli meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor.

- KRİTİK DÖNÜM NOKTALARI

Suriye'de Esed rejiminin çöküşünden bu yana çok sayıda köklü değişim yaşandı. Bunlar arasında en dikkat çekici gelişme, Suriye ordusunun yeniden inşa edilmesi oldu. Yaklaşık 13 yıldır faaliyet gösteren çeşitli devrimci askeri yapılanmalar, yeni kurulan Suriye Savunma Bakanlığı bünyesinde birleşerek ortak komuta yapısına kavuştu. Askeri grupların birleşmemesi halinde ülkenin ikinci iç savaşla karşı karşıya kalması olasılığı oldukça yüksekti.

Suriye'de bir diğer önemli başarı ise toplumsal alanda kaydedildi. Savaş boyunca işlenen ağır insan hakları ihlalleri ve Esed rejiminin sistematik baskıları nedeniyle oluşan sosyal fay hatları, kamuoyunda ciddi endişelere yol açmıştı. Rejim sonrası dönemde intikam odaklı şiddet olaylarının yaşanabileceği ve ülkenin yeni iç çatışmaya sürüklenebileceği yönünde kaygılar bulunuyordu ancak bu senaryolar gerçekleşmedi. Suriye, genel anlamda istikrar sürecine hızlı geçiş yaptı. Lazkiye-Tartus hattındaki eski rejim kalıntılarının ayaklanma girişimi ve sonrasında yaşanan istenmeyen olaylar dahi hükümet tarafından başarıyla yönetildi.

Üçüncü önemli eşik ise uluslararası yaptırımların kaldırılması süreciydi. Esed rejimi döneminde Suriye, Kuzey Kore'den bile daha fazla yaptırıma maruz kalmıştı. Rejimin kötü yönetimi, uyuşturucu kaçakçılık ağı, ekonomik kaynakların rejim mensuplarınca tekelleştirilmesi ve savaşın getirdiği yıkım, ülkeyi derin ekonomik krize sürüklemişti. Nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Yaptırımların devam etmesi durumunda ülkede yaşanan ekonomik kriz, yeni göç dalgalarına ve iç karışıklıklara zemin hazırlayabilirdi. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği'nin (AB) yaptırımları kaldırması, Suriye için önemli fırsat sundu. Böylece ülkede hem yeniden imar çalışmaları ivme kazandı hem de yatırım yapmak isteyen girişimcilerin ve uluslararası kurumların önündeki engeller büyük ölçüde kalktı.

- TÜRKİYE FAKTÖRÜ

Suriye'nin bu üç kritik dönüm noktasında başarıyla ilerlemesinde Türkiye'nin rolü açık şekilde öne çıkıyor. Eski muhaliflerin Şam'ı ele geçirdiği dönemde Ahmed Şara, ülkenin doğal lideri olarak öne çıktı. Nitekim rejimi deviren koalisyon içindeki en disiplinli ve eğitimli silahlı unsurlar ona bağlıydı ancak Suriye Milli Ordusu sayısal olarak üstündü. Nitekim yeni oluşturulan Suriye ordusunun kurmay kadrosu ve genel askeri yapısında eski Suriye Milli Ordusu unsurlarının belirgin ağırlığı dikkati çekiyor.

Türkiye'nin Suriye Milli Ordusu üzerindeki etkisi kamuoyunca bilinen bir gerçek. Türkiye'nin net tutumu olmasaydı tüm askeri grupların Şara liderliğini kabul etmesi, bu kadar hızlı ve sorunsuz olmayabilirdi. Suriye Milli Ordusu'na Türkiye dışında etki eden bir dış aktör bulunmaması ve Ankara'nın istikrara dönük yapıcı tutumu, sürecin başarıyla yönetilmesini sağladı.

İkinci dönüm noktasında da Türkiye belirleyici rol oynadı. Lazkiye-Tartus hattındaki ayaklanma girişimlerinin İran kaynaklı olduğu yönünde güçlü emareler bulunuyor. İran dini liderliğinin açıklamaları da bu iddiaları destekler nitelikte. Öte yandan, ayaklanma sonrası Suriye hükümetine karşı yürütülen yoğun propaganda faaliyetlerinin İsrail kaynaklı olduğuna dair ciddi şüpheler mevcut. Türkiye, bu süreçte Suriye yönetimine hem istihbari hem diplomatik düzeyde destek sundu. Bu noktada Türkiye'nin yaşanan olayların soruşturulmasında da yapıcı telkinlerde bulunduğu biliniyor.

Türkiye'nin üçüncü dönüm noktasındaki rolü, ABD Başkanı Donald Trump tarafından zaten açıkça dile getirildi. Türkiye'nin diplomatik girişimleri, İsrail'in yaptırımların kaldırılmaması yönündeki baskılarını bertaraf etti. Bu süreçte elbette Suudi Arabistan'ın katkısı da önemliydi ancak Suudi Arabistan'ı yeni yönetimi desteklemeye ikna eden ülkenin de Türkiye olduğu unutulmamalı. Başlangıçta rejimin devrilmesinden endişe duyan Riyad yönetimi, Ankara'nın diplomatik hamleleriyle Suriye'ye destek verme kararı aldı. Türkiye bu adımı zamanında atmamış olsaydı, Trump'ı ikna etmek için Türk-Suud işbirliği oluşmayacaktı.

- FIRAT'IN DOĞUSUNDAKİ MEYDAN OKUMA

Suriye'nin önündeki en zorlu sınamalardan biri, Fırat'ın doğusundaki SDG/YPG unsurlarının geleceğine ilişkin belirsizliktir. Ahmed Şara ile Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanma süreci oldukça yavaş ilerliyor. Bu noktada SDG bünyesindeki Kandil bağlantılı kadroların süreci sabote ettiğine dair ciddi göstergeler mevcut.

Bu meydan okumada da Türkiye faktörü bir kez daha öne çıkıyor. Ankara'nın kuzeyden uyguladığı askeri baskı, terör örgütü PKK'nın kendini feshetmesi yönündeki süreç, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ın Ankara Büyükelçiliğine atanması ve ABD'nin çekilme sürecinin Türkiye ile koordineli yürütülmesi bu çerçevede değerlendirilebilir. Yeni Suriye yönetimi, önceki krizlerde Türkiye'nin desteğiyle başarılı olduysa bu sürecin de benzer işbirliğiyle başarıya ulaşması muhtemeldir.

Böylelikle Suriye'nin bölgede güvenlik sorunu üreten ülkeden, bölgede güvenlik ve istikrar sağlayan ülkeye dönüşümü de hızlanacaktır. Bu sürecin hızlanmasıyla iki ülke arasında sadece ekonomik ve askeri işbirlikleri değil, sosyal ve kültürel işbirlikleri de güçlenebilecektir. Bu yeni dönemde Türkiye'de yıllardır yaşamış olan Suriyeli sığınmacılar, Türkiye ile Suriye arasında köprü olacaktır.