5 Ekim 2025 Pazar / 13 RebiülAhir 1447

İsrail'den taciz, işkence, yağma... İfade veren yabancı aktivistler: Türkiye'ye minnettarız

İsrail tarafından uluslararası sularda saldırıya uğrayıp alıkonulduktan sonra Türkiye'ye dönüşleri sağlanan Küresel Sumud Filosu'ndaki bazı yabancı aktivistlerin savcılıkça bilgi sahibi olarak ifadeleri alındı. Saatlerce elleri ve gözleri bağlı şekilde tutulduklarını ifade eden aktivistler soykırımcı İsrail'in uyutmamak için her şeyi yaptığını aktardı. Tuvalet, yemek gibi insani ihtiyaçlarının hiçbirinin karşılanmadığını belirten aktivistler özel bölgelerine insan onuruna yakışmayacak şekilde dokunarak arandıklarını, İsrailli polislerin para, kolye gibi ziynet eşyalarını zorla yağmaladıklarını söyledi. Türkiye'de çok hoş karşılandıklarını ifade eden aktivistler, 'Bizi İstanbul Havalimanı'nda ve burada çok iyi karşıladılar. Türk yetkilileri tarafından gösterilen ilgi ve alakadan dolayı çok minnettarım.' dedi.

AA5 Ekim 2025 Pazar 08:15 - Güncelleme:
İsrail'den taciz, işkence, yağma... İfade veren yabancı aktivistler: Türkiye'ye minnettarız

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İsrail'in Küresel Sumud Filosu'na saldırısının ardından uluslararası sularda Türk vatandaşlarının alıkonulmasına ilişkin başlatılan soruşturma sürüyor.

Bu kapsamda, İsrail'den İstanbul'a getirildikten sonra sağlık kontrolü için Adli Tıp Kurumu'na götürülen ve soruşturma için ifade vermek isteyen bazı yabancı aktivistlerin bilgi sahibi olarak ifadeleri alındı.

Aktivistlerden Fas vatandaşı Ayoub Habraouı ifadesinde, İsrail askerlerinin botlarla gemiyi durdurup, gemiye çıktığını ve deniz suyuyla ıslanmaları için kendilerini özellikle geminin ön tarafına koyduklarını belirtti.

Kendilerini limana götürenlerin diz çöktürüp, silahın dipçiğiyle sırtlarına doğru vurduğunu söyleyen Habraouı, "Tokat attılar. Sanıyorsam bunları yapanlar İsrail'in özel kuvvetleriydi. Daha sonra özel kuvvetlerin başındaki kişi bizim görüntümüzü alarak, 'Biz teröristleri yakaladık.' şeklinde yayın yaptı. Bize plastik ters kelepçe yaptılar. Gözlerimizi bağladılar bir arabaya koydular. Yaklaşık 3 saat gözlerimiz kapalı şekilde bizi bir cezaevine götürdüler. Arabanın içinde de devamlı anne ve babama yönelik, söylemek istemediğim hakaretlerde bulundular. İbranice konuşuyorlardı." dedi.

- "YEMEK VERDİLER ANCAK SU VERMEDİLER"

Habraouı, cezaevinde 3 gün kaldığını kaydederek, "Bize cezaevindeyken yemek verdiler ancak su vermediler. 'Susadıysanız musluktan için.' diyorlardı. Ben zaten yemek yemedim, açlık grevindeydim. Bizi uyutmamaya çalışıyorlardı. İki saatte bir silah ve köpeklerle baskın yapıyorlardı. 10 kişilik bir koğuşta, herhangi bir yakınımıza ya da hukuki desteğe ulaşmamızı engellediler. 3 gün kaldıktan sonra Eilat Havalimanına cezaevi arabalarıyla götürdüler. Havalimanında pasaportlarımızı verdiler ve Türkiye'ye gönderdiler." ifadelerini kullandı.

Kendilerine bir şey sormadan uçağa bindirildiklerini ifade eden Habraouı, şöyle devam etti:

"Uçak da Türkiye'ye gelmiş. Uçakta ve Türkiye'de çok hoş karşılandık ve şu anda buradayım. Şu anda vücudumda herhangi yaralanamam yoktur. Bana vurduklarında canım acıdı. Tek başımaydım. Üzerimde bulunan 300 doları cezaevine giderken arabaya binmeden önce İsrailli bir polis zorla cebimden yağmaladı. Bize, 'Daha sonra bu parayı havalimanından alırsınız.' dediler ancak herhangi bir para alamadım. İsrail'de hakkımda herhangi bir hukuki işlem olmadı. Yalnızca beni direk alıp cezaevine sorgusuz sualsiz götürdüler. Bize, 'Siz Hamassınız' diyerek bağırdılar. İsrailli askerlerin ve polislerin hepsinin yüzü kapalıydı herhangi bir kimlik bilgisi edinemedim."

Habraouı ifadesinde, "Gazze'ye insani şekilde yardım götürmek için insani duygularla hareket etmemize rağmen uluslararası hukuk kurallarını çiğneyen ve bizi gasbeden, bize kötü muamele yapan İsrail Devleti'nden, İsrailli yetkililerden, asker ve polislerinden uluslararası hukuk tarafından ceza mahkemelerinde yargılanmaları için davacı ve şikayetçiyim." dedi.

- "BİZE HİÇBİR ŞEKİLDE SAYGI DUYMUYORLARDI"

Aktivistlerden İngiltere vatandaşı Evie Rose Snedker ifadesinde, bulunduğu geminin etrafının kuşatıldığı daha sonra gelenlerin silahlarla gemiye çıktığının söyledi.

Tuvalete gitmelerine müsaade edildiğini kaydeden Snedker, "Ancak bize yemek vermediler. Battaniye gibi ihtiyacımız olan eşyalardan verilmedi. Gemide benim kaptan olduğum düşünüldüğü için bana karşı sözlü tacizde bulundular. Fiziksel herhangi bir müdahaleleri olmadı. Aşdod Limanı'na geldiğimizde kollarımdan sıkarak beni ittirdiler. Etrafımıza baktığımız anlarda kafamızdan bastırarak bizleri yere baktırdılar. Üzerimizdeki tüm takı ve kişisel eşyaları zorla aldılar." ifadelerini kullandı.

Snedker, limanda bekledikleri sırada ayağına vurulduğunu ve fiziksel şiddete uğradığını anlatarak, ifadesinde şunları söyledi:

"Fotoğraflarımızı çekerek, İsrail'e yasal olmayan yollardan girdiğimizi söyleyerek zorla bir kağıt imzalatmaya çalıştılar. Daha sonra beni bir avukatla görüştürdüler. Bu avukatla görüştükten sonra kağıdı imzaladım. Ayrıca İsrail'den gitmek istediğimizi bize zorla söyletmeye çalıştılar. Bu sırada zorla pasaportumu ve saatimi aldılar. Bu esnada bizleri kelepçelediler. Kelepçeleri o kadar sıktılar ki bileklerimiz yaralandı. Yaklaşık burada 3-4 saat bekletildik. Daha sonra dışarı çıkarıldık. Bu sırada bir tane kadın asker kolyemi çekip aldı. Saçımı çekerek ve canımı acıtarak saçımdaki tokaya kadar aldılar. Bir asker hem dedektörle hem de elleriyle beni 2 defa aradı. Ararken özel bölgelerimi insan onuruna yakışmayacak şekilde dokunarak aramaya çalıştılar. Özel bölgeme elleriyle vurdular. Bize hiçbir şekilde saygı duymuyorlardı."

Otobüste, havasız şekilde uzun süre bekletildiklerini söyleyen Snedker, bu sırada bir kadının panik atak geçirdiğini ancak dışarı çıkmasına izin verilmediğini belirtti.

Snedker, daha sonra cezaevi gibi bir yere götürüldüklerini ve 2 gün orada kaldıklarını söyleyerek, şunları kaydetti:

"Burada kaldığımız süre boyunca bizlere yemek ve su vermediler. Tuvalete gitmemize engel oldular. Tuvaletler hiç hijyenik olmayan şartlardaydı. Uyumamıza izin vermediler. Saat başı ışıkla ve duvara vurarak bizleri uyandırdılar. Bulunduğumuz oda küçük ve çok sıcaktı. 5 kişilik odada 15 kişi kalıyorduk. Neredeyse üst üste uyuyacaktık. Çoğu kişinin darp edildiğini duydum. Alerjik bir hastalığımdan dolayı kullanmam gereken bir ilaç vardı. Bu ilacı limandayken benden almışlardı. İsrail askerlerine ilacı vermezlerse öleceğimi söylememe rağmen onlar bana, 'Umurumuzda değil' diyerek vermeyi reddettiler. Hatta astımı olan bir kişiye dahi ilacını vermediler."

Süreç boyunca hukuki ve diplomatik destek alamadıklarını ifade eden Snedker, yakınlarıyla irtibata geçmelerinin engellendiğini söyleyerek, "Alıkonulduğumuz süreçte bizi resmi görevli olduğunu düşündüğümüz bir kişi bize bazı sorular sordu. Verdiğimiz cevaplar karşısında not aldı. Bu kişiye bizlere kötü davranıldığını söyleyerek, su verilmesini istedik. Ancak bu isteğimiz reddedildi. Oradaki koşullardan dolayı enfeksiyon kaptım ve şu an acil olarak hastaneye sevk edileceğim. Bizi İstanbul Havalimanı'nda ve burada çok iyi karşıladılar. Türk yetkilileri tarafından gösterilen ilgi ve alakadan dolayı çok minnettarım." dedi.

- "BU SÜREÇTE TUVALET, YEMEK GİBİ İNSANİ İHTİYAÇLARIMIZIN HİÇBİRİ KARŞILANMADI"

Aktivistlerden Tunuslu Abdallah Messaoudı ifadesinde, İsrail askerlerinin yaklaşık 24 saat kendilerini ablukaya alarak gemide beklettiklerini söyledi.

Bu esnada gemide bulunan herkesin ellerini kelepçeleyip neredeyse üst üste koyduklarını kaydeden Messaoudı, "Başımızda silahlı askerler bekliyordu. Bu esnada tuvalet ve yemek gibi insani ihtiyaçlarımızı karşılamamıza izin vermediler. Daha sonra İsrail askerleri silah zoruyla bizi gemiden çıkararak İsrail'de bulunan göçmen merkezine götürdüler. Bizi gemiden çıkardıkları esnada geminin üzerinde dronlarla sürekli görüntü alıyorlardı. Göç merkezinden sonra bizi açık bir alana götürdüler. Ellerimizi ve gözlerimizi bağladılar. Yaklaşık 20 saat boyunca bu şekilde bekledik. Bu süreçte tuvalet, yemek gibi insani ihtiyaçlarımızın hiçbiri karşılanmadı." ifadelerini kullandı.

Messaoudı, göç merkezinde parmak izlerinin ve retinalarının alındığını belirterek, "Üst araması yaptılar. Gemiye baskın esnasında cep telefonlarımızı denize atmıştık. Bunun dışında üzerimizde bulunan para, saat, powerbank gibi bütün eşyalarımız zorla alındı ve iade edilmedi. Bu süreçte darp edilmedim ancak psikolojik şiddete maruz kaldım. Burada bize zorla pek çok evrak imzalatmaya çalıştılar. Hatırladığım kadarıyla bunlardan biri İsrail sınırlarına yasadışı girdiğimize dair evraktı. Diğeri ise rızamızla deport edilmek istediğimize dair evraktı." diye konuştu.

İfadesini Messaoudı, şöyle sürdürdü:

"Ellerimizi ve gözlerimizi bağlayarak hayvanların bile durmayacağı bir aracın içerisindeki kafese koyarak cezaevine götürdüler. Bu esnada köpekleri kafeslerin üzerine saldılar. Bu yolculuk yaklaşık 3,5 saat sürdü. İsrail askerleri bu esnada uyumayalım diye ellerindeki coplarla sürekli kafeslere vurdular. Cezaevinde bize çok kötü davrandılar. Burada geçirdiğimiz 2 gün boyunca uyumamıza izin vermediler. İnsani ihtiyaçlarımızı karşılamamıza engel oldular. 3'üncü gün ise bizi Ramon Havalimanı'na götürerek deport ettiler. Tüm bu süreç boyunca fiziki şiddete de maruz kaldım. Ancak gördüğüm kadarıyla vücudumda herhangi bir iz kalmamıştır. Ayrıca gözaltına alınırken çıplak arama yapıldı."

Messaoudı, askerlerinin büyük çoğunluğunun yüzlerinin ve üniformadaki yazan isimlerinin kapalı olduğunu kaydederek, "Süreç boyunca hukuki ve diplomatik destek almamız tüm taleplerimize rağmen engellendi. Yakınlarımızla irtibat kurmamız da aynı şekilde engellendi. Gözaltında olduğumuz esnada saatin kaç olduğunu dahi söylemiyorlardı. Gemide bulunan insani yardım malzemelerini kullanılamaz hale getirdiler. Denize atarak imha etmemelerinin sebebi malzemelerin dalgalar vasıtasıyla Gazze'ye ulaşmasını istememeleridir." ifadelerini kullandı.

- "PEK ÇOK EVRAK İMZALATMAYA ÇALIŞTILAR ANCAK HİÇBİRİNİ İMZALAMADIK"

Aktivistlerden Ürdünlü Abdullah Yonuis Mohammad Ghabbash ise ifadesinde, İsrail askerleri tarafından silah zoruyla gemiden çıkarıldıkları esnada dronla görüntülerinin çekildiğini, elleri ve gözleri bağlı olarak 20 saat beklediklerini belirtti.

İsrail askerlerinin kendilerine bazı sorular sorduğunu belirten Ghabbash, "Ancak bunun resmi bir ifade işlemi olup olmadığını bilmiyorum. Anladığım kadarıyla orada askeri bir hakim de vardı. Bize pek çok evrak imzalatmaya çalıştılar ancak hiçbirini imzalamadık. Bu esnada, 'Nereden, nasıl geldin?', 'Hamas'a bağlı teröristlerden misin?', 'Hamas size kaç para verdi?', 'Siz terörist misiniz?' şeklinde sorular soruldu." dedi.

- NE OLMUŞTU?

İsrail ordusu, 1 Ekim'de Gazze'ye insani yardım taşıyan Küresel Sumud Filosu'na saldırmış ve filodakileri yasa dışı şekilde alıkoymuştu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, saldırının ardından uluslararası sularda Türk vatandaşlarının alıkonulmasına ilişkin "Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ndeki düzenlemeler", Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 15. maddesindeki yetki kuralları ve Türk Ceza Kanunu'nun 12. ve 13. maddelerindeki görev kuralları çerçevesinde "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma", "ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması", "nitelikli yağma", "mala zarar verme" ve "eziyet" suçlarından soruşturma başlatmıştı.

Soruşturma kapsamında, Türkiye'ye getirilen aktivistlerin sağlık kontrolü için götürüldükleri Adli Tıp Kurumu'nda 11 savcı tarafından ifadelerinin alınmasına karar verilmişti. Ayrıca, suçun uluslararası suç kapsamında kalması nedeniyle Türk vatandaşı olmayan aktivistlerin de isterlerse ifade verebileceği öğrenilmişti.