Bir Tarkan'ın "İşte kuzu kuzu geldim" şarkısı,

Bir de MFÖ'nün "Mecburen, mecburen" şarkısı dilimde bugünlerde...
Peki neden diye bir sorun?
Sizi yormadan hemen söyleyeyim...
Almanya Şansölyesi Merz'in kibrini görünce madem bu kadar hor görüyorsun neden kuzu kuzu geliyorsun, neden o imzaları atıyorsun diye sordum kendi kendime.
Sonra cevabı da MFÖ'nün şarkısıyla verdim.
Mecburen...
Zira Avrupa'yı Trump bizi terk ederse, Rusya karşısında halimiz nice olur korkusu sarmış vaziyette...
Öyle ki Atina ve Rumların muhalif seslerini duymazdan geliyorlar. Türkiye ile iş birliği zemini arıyorlar.
İngiltere Başbakanı Starmer'in ardından Almanya Şansölyesi Merz geldi. Eğer kibrini bir kenara bırakabilirse muhtemelen Fransa Cumhurbaşkanı Macron da yolda olacaktır.
Zira uluslararası her platformda Erdoğan'a görüşmek istediğini söylüyor. Ama kibri de düne kadar "Bizim düşmanımız Türkler değil, Erdoğan" sözlerini yutmasının önüne geçiyor.
Neyse gelelim esas meselemize; Merz Ankara ziyaretinde, Berlin yönetimlerinin Türkiye'ye yönelik bakış açısının kolay kolay değişmeyeceğini bize gösterdi.
Zira Merz, "İmamoğlu Suç Örgütü" soruşturması üstünden Türkiye'ye hukuk dersi vermeye kalktı.
Erdoğan, amiyane tabirle ağzının payını verdi.
Merz insan hakları ve hukuk konusunda endişeliymiş gibi yaptı. Ama Berlin yönetimleri CIA, Tel Aviv aparatı FETÖ'cüler seçilmiş hükümeti kurşuna dizmeye çalışırken hiç de endişeli değil, bilakis suskundu...
Aynı şekilde mesele insan hakları desek, Merz utanmadan Gazze'deki soykırımı savunmaya çalıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın isyan eder gibi kurduğu cümleler kameraya yansıdı... Erdoğan, Merz'e "Bunları Almanya olarak sizler görmüyor musunuz? Almanya olarak bunları takip etmiyor musunuz? Bunlar, Gazze'yi vurmak suretiyle orayı açlıkla, soykırımla terbiye etmenin hep gayreti içerisinde olmuştur. Bu hâlâ da devam etmektedir. Tehdit vardır." sözleriyle tepki gösterdi.
Hadi hepsini anladık diyelim!
Peki Berlin yönetiminin Türkiye'nin Akkuyu Nükleer Güç Santrali için kullanacağı parçaları, parasını ödediğimiz halde gümrükten geçirmeyip, örtülü ambargo uygulamasını nereye koyacağız?
O yüzden aklımızla kimse dalga geçmeye çalışmasın...
Onları esas rahatsız edenin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diklenmeden dik duran politikaları olduğunu herkes biliyor. Zira onlar sıkıştığında batıya yalvaran, "Türkiye'ye ayar verin" diye çağrı yapan; Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği'ne "Biz bir altılı masa kurduk, bu da mutabakat metnimiz bir bak bakalım size uygun mu?" diye dosya yollayan lider seviyorlar.
Ne diyelim biz milletçe yerli ve milli lider seviyoruz.
Hatırlayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023'teki Almanya ziyaretinde dönemin Şansölyesi Scholz ile bir ortak basın toplantısı yapmıştı.
Basın toplantısında Eurofighter savaş uçağı ile bizi tehdit etmeye çalışanlara "Biz de insansız hava araçları konusunda çok önemli işler yapıyoruz. Yarın bir gün siz de bizim kapımızı çalmak zorunda kalırsınız" diye nasıl cevap vermişti.
2 yıl sonra kapımızı çaldılar işte.
Bu yüzden biz ülkemizi, liderimizi sevdiğimiz sürece onlar da paşa paşa gelecekler, kapımızı çalacaklar...
Yeter ki biz dirliğimizi, birliğimizi koruyalım,
Terörsüz Türkiye tahkimatına devam edelim...

KAVRUK TENLİLER ÖLÜRKEN
Sudan'dan gelen görüntüleri izlediniz mi bilmiyorum?
Açıkçası izlerken insanın yüreği parçalanıyor.
İnsanların ellerini arkadan bağlıyor. Kaç diyorlar.
Koşarken arkalarından yaylım ateşi açıyorlar.
Bir anne küçücük üç çocuğu yanında, birini kucağına bastırmış, gözleri kocaman korku içindeler.
Hem ağlıyor hem yalvarıyorlar.
Karşılarındakiler öldürmeyi, tecavüzü, yağmayı hak olarak gördüklerini söylüyor.
Nasıl bir acımasızlık...
Nil Nehri'nin yanı başındaki Sudan'ı ikiye böldüler yetmedi.
Şimdi yine kardeşi kardeşe kırdırıyorlar. İsrail ve güdümündeki BAE destekli vahşiler ki onlar kendilerine "Hızlı Destek Güçleri" diyor. Bulduğu herkesi acımasızca katlediyor. Çocuk, kadın sivil demiyorlar. İnsanlığın gözü önünde bir soykırım var. Ama kavruk tenlilerin ölümünün reytingi yok. Umursayan yok.
Yüreğimden, zihnimden "Keşke Cihan Sultanı Fatih Sultan Mehmet Han, Fransa'ya ayar veren Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki kadar güçlü olsaydık. Bu insanların birbirini öldürmesinin önüne geçebilseydik" diye geçirdim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da TRT World Forum'da bu duruma dikkati çekti... Erdoğan, "El Feşir şehri ve çevresindeki saldırıların sona erdirilmesi, masum sivillere yönelik katliamların derhal durdurulması gerekiyor." mesajı verdi. Sudan'daki şiddeti kınadı. Erdoğan, "Biz, bu konuda kardeşlik hukukumuzun gereği neyse; samimiyetle, açık yüreklilikle onu yerine getirmeye hazırız; yeter ki kardeş kanı akmasın, yeter ki masum çocuklar, kadınlar ve siviller öldürülmesin" dedi.
Türkiye, Türkiye'den büyüktür sözünün anlamını bugünlerde daha iyi anlıyorum. Libya'dan, Suriye'den çıkan toplu mezarların dili olsa da konuşsa, nasıl bir zulüm, işkence ve katliamla karşı karşıya kaldıklarını anlatsa, inanın Sudan'dan yansıyan görüntülerin bir benzeriydi diye anlatırlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2011 yılında Somali'ye yaptığı ziyaretin ülkenin kaderini nasıl değiştirdiğini bir düşünün...
Pazar pazar canınızı sıkmak değil elbette niyetim...
Sadece omuzlarımızdaki yükü hatırlatmak istedim.

Ve unutmayın,
Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa Kralı Birinci Fransuva'ya gönderdiği "Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi..." diye başlayan ve "Sen ki Fransa vilayetinin kralı Fransuva'sın..." diye devam eden ünlü mektubu Fransa Ulusal Kütüphanesi'nde hala saklanıyor.
Ve 5 asır öncesinden bize önemli mesajlar veriyor...