Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, yalnızca devletlerin diplomatik söylemlerini dile getirdiği bir platform değil, aynı zamanda insanlığın ortak vicdanını yankılayan en önemli uluslararası kürsüdür. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün yapacağı konuşma, bu bağlamda yalnızca Türkiye'nin tezlerini aktarmakla sınırlı olmayacak; aynı zamanda dünya barışının, adaletin ve insani değerlerin savunusu için küresel ölçekte güçlü bir çağrı niteliği taşıyacaktır.
Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu krizler; Gazze'de süregelen katliam, Ukrayna'daki savaş, Afrika'daki iç çatışmalar ve küresel ölçekte artan jeopolitik gerilimler, uluslararası sistemin kırılganlığını ve adaletsizliğini gözler önüne sermektedir. Özellikle Gazze'de yaşanan trajedi, insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmaktadır. Masumların, sivillerin hayatını kaybettiği, zorunlu göçlerin dayatıldığı ve temel insan haklarının sistematik biçimde ihlal edildiği bu tabloya karşı Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'nda dile getireceği eleştiriler, sadece siyasi değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluğun ifadesi olacaktır.
İNSANLIK İÇİN EVRENSEL BİR ÇAĞRI
Erdoğan'ın uzun yıllardır dile getirdiği "Dünya beşten büyüktür" vurgusu, uluslararası sistemin reform ihtiyacının altını çizmektedir. Güvenlik Konseyi'nin yapısal adaletsizlikleri, küresel barışa değil çıkar merkezli bloklaşmalara hizmet etmekte, krizlerin çözümünü geciktirmektedir. Dolayısıyla Erdoğan'ın bu kez de küresel reform çağrısını yinelemesi, daha adil bir dünya çağrısında bulunması, yalnızca Türkiye'nin değil, adalet arayışındaki tüm mazlum coğrafyaların sesi olacaktır. Bu söylem, akademik literatürde giderek daha fazla yankı bulan çok kutupluluk, adil temsil ve küresel yönetişim tartışmalarıyla da örtüşmektedir.
Türkiye'nin "istikrarlaştırıcı güç" rolü, bugün Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Afrika'dan Orta Doğu'ya uzanan geniş bir coğrafyada kendisini göstermektedir. Sığınma arayan insanlara kucak açan, insani yardımlarda öncü olan ve diplomatik arabuluculuk misyonunu üstlenen Türkiye, küresel düzeyde istikrarın sağlanmasına somut katkılar sunmaktadır. Erdoğan'ın bu çizgiyi BM kürsüsünden vurgulaması, Türkiye'nin yalnızca bölgesel değil, evrensel ölçekte barışa dair sorumluluk üstlendiğini gösterecektir.
TÜRKİYE'NİN KÜRESEL VİZYONU
Bir bilim insanı gözüyle değerlendirildiğinde, Erdoğan'ın BM konuşmasının en önemli boyutu, normatif bir liderlik örneği sunmasıdır. Normatif liderlik, gücünü yalnızca askeri ya da ekonomik kapasiteden değil, değerlerden, ilkelerden ve ahlaki sorumluluklardan alan bir liderlik biçimidir. Erdoğan'ın Gazze'deki insanlık dramına dikkat çekmesi, küresel savaş riskine karşı uyarılarda bulunması ve barışın lüzumuna işaret etmesi, bu normatif liderlik anlayışının güçlü bir yansıması olacaktır.
Bu noktada unutulmaması gereken, BM kürsüsünden yükselecek her barış çağrısının aynı zamanda insanlığın ortak hafızasında yer bulacağıdır. Erdoğan'ın liderlik gücü, yalnızca güncel krizlere çözüm arayışında değil, aynı zamanda gelecek nesiller için daha adil ve yaşanabilir bir dünya vizyonunu ortaya koymasında kendisini göstermektedir.
BİR LİDERLİK MANİFESTOSU
Sonuç olarak, Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşması, Gazze'deki zulme karşı insanlık adına yükselen bir vicdan sesi, küresel istikrarsızlık ortamında barışa davet eden bir vizyon ve adalet merkezli yeni bir dünya düzeninin çağrısı olacaktır. Bu ses, yalnızca Türkiye'nin değil, tüm insanlığın umudu olmalıdır.