Son günlerde kamuoyunun gündemine oturan büyük yolsuzluk operasyonu, sadece belediyecilik anlayışını değil, aynı zamanda demokratik değerleri, hukukun üstünlüğünü ve iyi yönetim ilkesini de tartışmaya açmıştır. Her geçen gün yeni delillerin ortaya çıkması, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığına ve size oy verenler adına hareket etmesi gerekenlerin nasıl kendi çıkarlarını öncelediklerine dair iddiaları gündeme taşımaktadır.
Bu belirsiz tablo karşısında şeffaflıktan kaçan, sorumluluk üstlenmeyen ve suçluyu korumaya çalışan bir anlayışta ısrar etmek ahlaki ölçütleri aşındırmaktadır. Oysa bir belediyenin en temel görevi, halkın kaynaklarını halk için, şeffaf, adil ve denetlenebilir bir biçimde kullanmaktır.
AB DEĞERLERİ İLE YOLSUZLUK KÜLTÜRÜ ARASINDA SIKIŞMAK
Yerel yönetimler, demokrasinin millete en yakın halkasıdır. Bu sebeple belediyelerde yaşanan her türlü usulsüzlük, sadece hukuki bir problem değil, aynı zamanda ahlaki ve siyasi bir krizdir. İhalelerde usulsüzlük, rüşvet iddiaları, görüşmeleri gizleme ve kamuoyundan bilgi saklama çabası, yalnızca belediyeyi değil, bağlı olduğu siyasi yapıyı ve nihayetinde yöneticilere dair güven olgusunu da zan altında bırakır.
Özellikle bir takım parti liderlerinin hedef gösterdiği Avrupa Birliği gibi yüksek yönetişim standartları, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğü kriterlerini temel alan bir topluluğa üye olmak isteyen bir ülke için bu tarz olaylar, yalnızca geri adım değil, bizzat kapının yüzümüze kapanmasına davetiye niteliğindedir.
AB üyeliği salt ekonomik kazanımlar ya da siyasi prestijle sınırlı bir hedef değildir. Bu birlik, değerler etrafında şekillenir: Şeffaflık, insan haklarına saygı, yolsuzlukla mücadele ve katılımcı yönetim anlayışı... Oysa bizdeki uygulamalar, sık sık bu değerlerle çelişiyor.
Bir yandan Avrupa'ya entegrasyonu savunurken, diğer yandan ihalelere rüşvet karıştırılan, kamu kaynağını zimmetine geçiren, suç işleyenleri koruyan bir zihniyetle nasıl ilerleme kaydedileceği ciddi bir sorudur.
HESAP VEREBİLİRLİK OLMADAN GÜVEN TESİS EDİLEMEZ
Belediyecilik, halk için hizmet üretme sanatıdır; siyasi sadakat dağıtma ya da rant yaratma alanı değildir. Bu noktada yapılması gereken nettir: Yargılama süreci tamamlanıncaya kadar siyasi partilerin tüzel kişiliğine zarar vermemek adına ilişik kesilmeli, belediyelerde tam şeffaflık sağlanmalı, tüm harcama kalemleri düzenli olarak kamuoyuyla paylaşılmalı, bağımsız denetim mekanizmaları etkin biçimde çalışmalı ve yolsuzluk yapan kim olursa olsun yargı önüne çıkarılmalıdır.
Halkın güvenini yeniden tesis etmenin yolu, suçu örtmekten değil, onu açıklıktan korkmadan ortaya koymaktan geçer. Şeffaflık bir seçenek değil, bir zorunluluktur. Demokrasi, yalnızca seçim sandığında değil, her kuruşun hesabının verildiği yönetim anlayışında hayat bulur. Avrupa Birliği üyesi olmayı istiyorsanız, önce sizi seçen halk kitlelerine karşı dürüst ve hesap verebilir olmalısınız.