Rusya ve Ukrayna arasında savaşın başından bu yana taraflara eşit mesafede duran, diyalogdan yana tavrını kararlılıkla sürdüren Türkiye, bugün sadece bir arabulucu değil, diplomasinin liderliğine oynayan bir küresel aktördür. Türkiye'nin üstlendiği rol yalnızca bölgesel değil, aynı zamanda küresel nitelikte bir sorumluluğun tezahürüdür.
Çatışmaların patlak verdiği 2022 yılından bu yana Türkiye, taraflara eşit mesafede durarak çatışmanın dışında bir denge alanı kurmaya çalışmıştır. NATO üyesi olması ve Karadeniz'e komşu bir ülke olarak güvenlik kaygıları, Ankara'nın diplomasiye öncelik veren yaklaşımını gölgelemeye yetmedi. Bu bağlamda, Türkiye'nin barış için attığı adımlar, "denge politikası" klişesinin ötesine geçerek bir dış politika felsefesine dönüşmüştür: "Taraf olmadan adil olunabilir."
ÇOK KUTUPLU DÜNYADA TEKİL BİR SES
Uluslararası sistemin çok kutupluluğa evrildiği, ittifakların gevşediği, güvenliğin yeniden tanımlandığı bir dönemde Türkiye, doğuyla batı, kuzeyle güney arasında köprü değil, ortak bir felsefe alanı açıyor. Bu felsefi zemin, sadece coğrafyanın sağladığı stratejik avantajla değil, iradeyle ve vizyonla inşa ediliyor.
NATO içinde yer almasına rağmen Batı'nın savaş körlüğüne kapılmadan dengeyi koruyabilmesi, Rusya'yla iletişimi sürdürürken ilkelerinden ödün vermemesi, Türkiye'yi benzersiz bir pozisyona taşımıştır. Bugün dünyada, hem Moskova'yla hem Kiev'le aynı anda konuşabilen, hem Washington hem Pekin nezdinde muhatap alınan kaç tane ülke var? Türkiye, bu ayrıcalıklı kulvarda yalnız yürümektedir.
SAVAŞIN GÖLGESİNDE YÜKSELEN DİPLOMASİ
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Türkiye, sadece coğrafi konumunun değil, tarihsel mirasının ve stratejik aklının da hakkını veriyor. Osmanlı'dan devralınan çok taraflılık geleneği, Cumhuriyet'in kuruluş idealleriyle birleşerek özgün bir diplomatik vizyon yaratıyor. Bu vizyon, yalnızca kriz çözmekle yetinmiyor; yeni bir barış mimarisi kurmayı hedefliyor. Türkiye artık masada pozisyon alan değil, masa tasarlayan bir devlettir.
Barış çağrısı yapan pek çok ülke olmuştu. Fakat barış için somut zemin kurabilen yalnızca Türkiye oldu. Bu nedenle artık şu cümleyi açıkça söylemenin zamanı gelmiştir: Diplomasinin kalbi İstanbul'da atıyor, yönünü ise Ankara belirliyor. Tarih, kriz anlarında verilen sınavlarla yazılır. Türkiye, bu savaşta barışı savunarak tarih önünde sınavını başarıyla vermeye devam etmektedir.
SAMİMİYETİN YENİ ADRESİ: TÜRKİYE
Türkiye'nin bu süreçte sergilediği duruş, sadece bir barış çağrısından ibaret değildir; bu, aynı zamanda yeni bir bölgesel güvenlik mimarisinin inşasına yönelik stratejik bir vizyonun parçasıdır. Türkiye, kriz anlarında sadece doğruyu söyleyen değil, risk alarak sorumluluk üstlenen bir aktör olarak davranmıştır. Bu yaklaşım, diplomasiyi söylemden çıkartıp sahada var eden bir jeopolitik kararlılık örneğidir.
Türkiye, kendi güvenliğini başka ülkelerin istikrarından bağımsız görmeyen, komşu coğrafyalarda barış olmadan kendi kalkınmasının da eksik kalacağını bilen bir anlayışla hareket etmektedir. Barıştan yana alınan inisiyatif, sadece anlık krizleri değil, geleceğin dengelerini de şekillendirecek niteliktedir. Bu yönüyle Türkiye, yeni dünyanın güvenliğini kurgulayan kurucu bir aktördür.