Donald Trump tarafından ortaya konulan 28 maddelik Rusya-Ukrayna barış planı ilk bakışta diplomatik bir çözüm önerisi gibi görünse de, dikkatli bir analiz siyasal gerçeklikten ziyade stratejik manevraların ötesine geçemeyen bir metin olduğunu ortaya koyuyor. Sözde "tarafsız arabuluculuk" kisvesi altında, planın özünde Ukrayna egemenliğini zayıflatmak ve işgalci Rusya lehine sistematik bir meşruiyet kazandırma çabası yattığı kuşkusuzdur.
İlk olarak, planın 1. maddesinde "Ukrayna'nın egemenliği teyit edilecek" denmesi sembolik bir jest olarak kalıyor. Zira 21. maddede Ukrayna'nın Donetsk ve Luhansk'ı Rusya'ya bırakmasının yanı sıra Herson ve Zaporijya bölgelerini "dondurulmuş bölgelere" terk etmesi, ülkenin toprak bütünlüğü ve egemen karar alma kapasitesine ağır bir darbe indiriyor. Bu, gerçekten bir barış değil, varoluşsal bir ödünleşmeye benziyor.
"BARIŞ" PLANI: MASKE Mİ, TUZAK MI?
Planın güvenlik garantileri vaadi (madde 5) de yanıltıcıdır. Ukrayna ordusunun 600.000 personelle sınırlandırılması (madde 6) ve NATO üyeliğinin anayasal olarak reddedilmesinin (madde 7) teklif edilmesi, bir güvenlik vaadinden ziyade kökleşmiş bir stratejik kısıtlama anlamına geliyor. Bu öneriler, Ukrayna'nın askeri otonomisini ve savunma kapasitesini zayıflatırken, Rusya'nın saldırgan potansiyelini meşrulaştırmaktadır.
Dahası, NATO'nun Ukrayna'da asker konuşlandırmasını yasaklayan (madde 8), ancak İngiltere-Fransa gibi bazı Avrupa aktörlerine "gönüllüler koalisyonu"na izin veren muğlak bir yapı kuran plan; savunma yükümlülüğünü net olarak paylaşmaktan kaçınmaktadır. Bu, güvenlik garantilerinin sübjektifliğini ve muğlaklığını artırır.
Planın ekonomik ve diplomatik boyutları da endişe vericidir. Rusya'ya uygulanan yaptırımların kademeli olarak kaldırılması (madde 13), Rusya'nın küresel ekonomiye yeniden entegrasyonu ve G8'e geri daveti gibi maddeler, işgalci devleti ödüllendirir niteliktedir. Bu taviz, savaşın Rusya'ya dair kazanımlarını güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda Ukrayna'nın yeniden inşa sürecinde de Rus çıkarlarının dominant olma riskini barındırır. Dahası, dondurulmuş Rus varlıklarının sadece 100 milyar dolarlık kısmının Ukrayna için kullanılması (madde 14), planın adil yeniden inşa vaadini kısmi bir jest seviyesinde bırakıyor.
TRUMP'IN ÖNERİSİNİN SİSTEMİK SORUNLARI
Hukuki bağlayıcılık iddiası (madde 27) ve Trump başkanlığındaki "Barış Konseyi"nce izleme mekanizmasının kurulması, demokratik meşruiyetten uzaktır. Böyle bir yapı, tarafsız değil, siyasi olarak önyargılı bir denetim organı riski taşır ve Trump'ın geçmiş performansı göz önüne alındığında, bağımsız bir gözetim kaygısı haklıdır.
Ayrıca, planın içerdiği "tam af" (madde 26) ve "saldırmazlık paktı" (maddeler 2 ve 3) vaadleri, Rusya'nın savaşta işlediği suçları ciddi şekilde meşrulaştırma potansiyeli taşır. Bu durum, savaş sonrası adalet mekanizmalarının etkisiz kalmasına yol açabilir.
Kültürel ve toplumsal boyutta da riskler bulunuyor: Nazi ideolojilerinin yasaklanması ve hoşgörü eğitimi (madde 20) kulağa olumlu gelse de, bu tür öğeler propagandaya açık olabilir ve güncel jeopolitik çatışmada siyasi araç haline dönüşebilir.
BARIŞ GÖRÜNÜMLÜ HEGEMONYA
Zelenskiy'nin "onur, adalet ve özgürlük olmadan bir barış istemiyoruz" sözleri de manidardır. Ukrayna lideri, planı reddederken bir yandan da ülkesinin sahip olduğu uluslararası destek ağı ile pazarlık gücünü korumak istiyor.
Diplomatik bir uzlaşma gibi sunulan bu metin aslında, Ukrayna'nın bağımsız stratejik ağırlığını bozmayı, işgalci Rusya'nın kazançlarını meşrulaştırmayı ve Batı'nın yarı zamanlı sorumluluk paylaşımına dayalı bir barış vizyonu inşa etmeyi hedefliyor. Gerçek barış, toprak bütünlüğü, adalet ve uzun vadeli güvenlik garanti edilmeden sağlanamaz. Ne yazık ki bu plan, bu temel değerlerden birçok bakımdan uzak duruyor.