Uzun zamandır Irak ve Suriye sahasından art arda gelen haberler, bölgede yeni bir jeopolitik hattın inşa edilmeye çalışıldığını işaret ediyor. Duhok Amerikan Üniversitesi'nde gerçekleşen 6. Ortadoğu Barış ve Güvenlik Forumu'na (MEPS2025) katılan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Kürtler arası birliğin ve diyaloğun önemine vurgu yaptığı konuşmasında, Erbil'in barış görüşmeleri için stratejik bir merkez olabileceğini belirterek, "Erbil, Cenevre'den daha yakındır" mesajını verdi. Osman Baydemir'in Duhok'taki forumda "Sykes-Picot kefeninin yırtıldığı" yönündeki ifadesini okurken altını dikkatle çizdik.
Duhok'u "yeni bir siyasi zemin" olarak tanımlamaya çalışan bazı katılımcıların yaptığı açıklamalar da gözden kaçmadı. Irak Kürt Bölgesi'nde SDG yöneticisi Mazlum Abdi'ye uygulanan üst düzey protokol ve Barzani'nin Suriye'de 10 Mart mutabakatı temelindeki çözüm süreci vurgusu daha geniş bir jeopolitik mühendisliğin ayak sesleri olarak değerlendirilmeli.
Bu gelişmeleri tekil olaylar olarak değil, bölgeyi yeniden dizayn etmeye dönük bir stratejik seddin parçaları olarak okumak mümkün. Görünüyor ki bu seddin mimarları, son beş yılda Ortadoğu'da adım adım ortaya çıkan iki eksene dayanıyor:
İRAN KARŞISINDA SÜNNİ BLOK
İbrahim Anlaşmaları sonrasında İsrail'in Körfez ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesi, ABD'nin bölgedeki güvenlik mimarisini yeniden kurma çabasının önemli bir ayağı. Vaşington Çin-Rusya-İran ekseninin Ortadoğu'daki etkisini sınırlamak istiyor.
İran'ın yakın geçmişte Şiiliği araçsallaştırması, özellikle Irak–Suriye-Lübnan hattındaki nüfuzu doğal bir işbirliğini tetikledi. ABD ve İsrail, Sünni monarşilerde rahatsızlığın artması sebebiyle yeni bir eksen oluşturdu. Suudi Arabistan'dan Ürdün'e, Mısır'dan BAE'ye uzanan bir güvenlik çemberi inşa edilmek isteniyor.
Bu yeni bölgesel set hem Çin ve Rusya'nın bölgedeki ilişkilerini zayıflatacak hem de İran'ın Haşdi Şabi, Hizbullah, Husiler benzeri yapılar üzerinden yürüttüğü nüfuz siyasetine dair bir karşı hamle olarak karşımıza çıktı.
IRAK VE SURİYE KÜRTLERİNE BİÇİLEN ROL: JEOPOLİTİK TAMPON
Irak ve Suriye hattındaki Kürt oluşumlarının bu yeni güvenlik mimarisinde kritik bir rol oynamaya başladığını söyleyebiliriz. İsrail'in güvenliği için kalkan vazifesi görecek bir hattın Davut Koridoru ile tamamlanması ihtimali aşırı bir yorum gelebilir. Ancak Duhok'taki foruma ENKS temsilcisinin de katılması ve SDG'ye verilen tavsiyelerde Şam yönetimi ile uyumlu hareket edilmesi vurgusu Ankara'nın dokunuşu olarak okunmalı.
Irak ve Suriye sahasının yaşattığı tecrübe dış güçlerin kurduğu denklemlerin yerel aktörleri çoğu zaman sürdürülemez pozisyonlara sürüklediğini gösteriyor. Kürt siyasi oluşumlarının ABD'nin bölgesel stratejisinde bir "tampon güç" olarak konumlanması, birkaç riski beraberinde getiriyor. Hem Bağdat hem Şam, ABD destekli Kürt yapılanmaları kendi egemenlik alanlarına tehdit olarak okuyor. İki komşu ülkedeki Sünni-Kürt hattını DEAŞ ve Haşdi Şabi gibi yapılarla mücadeleye sürüklemenin daha öte motivasyonlar içerdiği gözden kaçmamalı. Bölgede merkezi yönetimleri zayıflatacak adımların geçmişte istikrarsızlığa ve teröre kapı açtığını unutmayalım.
Dolayısıyla kurgulanan denklemde Sünni-Kürt hattının konumu, eninde sonunda Türkiye'nin onayına, en azından sessiz rızasına ihtiyaç duyuyor. Ankara'nın dışlanması hâlinde herhangi bir kurgunun sürdürülebilir olması zor. Bu nedenle meseleyi tarihi fırsat olarak görenlerle jeopolitik risk olarak görenler ayrışıyor.
Ankara faktörünü dışlayan hiçbir bölgesel mühendislik, uzun vadede tutarlı ve sürdürülebilir olmayacaktır. Terörsüz Türkiye sürecini bu denklemden bağımsız yorumlamak da mümkün değil zaten.