26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Mehmet Akif Ersoy kısaca hayatı nasıl Mehmet Akif Ersoy kimdir sözleri şiirleri mesajları yazıları nelerdir

Mehmet Akif Ersoy kimdir merak ediliyor. Mehmet Akif Ersoy sözleri şiirleri mesajları haberimizde yer alıyor. Mehmet Akif Ersoy kısaca hayatı nasıldır? Türk şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an mütercimi ve siyasetçi Mehmet Akif Ersoy ölüm tarihi ne zaman? Mehmet Akif Ersoy ölüm yıl dönümünde unutulmadı. Mehmet Akif Ersoy şiirleri sözleri mesajları yazıları burada! Sadece İstiklal Marşı şairimiz değil kişiliğiyle de hepimize örnek olan Mehmet Akif Ersoy şiirleri nelerdir? Türkiye'nin dört bir yanından Mehmet Akif Ersoy mesajları gelmeye başladı. İstiklal Marşı'mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy ölüm yıl dönümünde saygıyla anılıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'daki insan, millet ve vatan sevgisi, dürüstlük, ahde vefa, mücadele ruhu, kahramanlık ve cesaretin gençlere anlatılması gerektiğini belirterek, 'Mehmet Akif'in yüksek ideallerini, davasını, heyecanını yaşatmalı, Mehmet Akif'i düşünceleriyle, dünya görüşüyle, güç karşısındaki asil duruşuyla geleceğe taşımalıyız.' değerlendirmesinde bulundu. 1873 yılında İstabul Fatih'in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy'a babası Mehmet Tahir Efendi, ebced hesabıyla doğum tarihini belirten “Ragif” adını verdi (hicri 1290) ve vefatına kadar onu bu adla çağırdı. Ancak bu isim, yaygın olmadığı ve güç söylendiği için annesi ve yakın çevresi, daha bilinen bir ad olan “Akif”i kullandılar. İstiklal Marşımızın yazarı milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un 82. ölüm yıldönümünde de unutulmadı. Milli şairimizin hayatına, unutulmaz şiirlerine ve sözlerine star.com.tr'de yer verdik.

28 Aralık 2018 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Mehmet Akif Ersoy kısaca hayatı nasıl Mehmet Akif Ersoy kimdir sözleri şiirleri mesajları yazıları nelerdir

Mehmet Akif Ersoy kimdir sözleri şiirleri mesajları Mehmet Akif Ersoy kısaca hayatı nasıldır? Türk şair Mehmet Akif Ersoy biyografisi haberimizde yer alıyor. Mehmet Akif Ersoy ölüm yıldönümünde unutulmadı. Mehmet Akif Ersoy şiirleri sözleri mesajları ve yazıları burada! İstiklal Marşımızın yazarı  milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un 82. ölüm yıldönümünde de unutulmadı. Bizde haberimizde sizler için milli şairimizin hayatına, unutulmaz şiirlerine ve sözlerine yer verdik.. 1873 yılında İstabul Fatih'in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy'a babası Mehmet Tahir Efendi, ebced hesabıyla doğum tarihini belirten “Ragif” adını verdi (hicri 1290) ve vefatına kadar onu bu adla çağırdı. Ancak bu isim, yaygın olmadığı ve güç söylendiği için annesi ve yakın çevresi, daha bilinen bir ad olan “Akif”i kullandılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 82. yılı dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Milli ve manevi değerleri ihtiva eden şiirleri, mücadeleci, idealist, yurtsever kişiliği ile her dönemde Türk milletkine örnek olan vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u vefatının yıl dönümünde bir kez daha rahmetle, minnetle andıklarını belirten Erdoğan, "Mehmet Akif, kökleri derinlere giden fikirleriyle gerçek anlamda bir mütefekkir, bir münevverdir. Vatanımızın ve milletimizin buhrana düştüğü bir dönemde milli bilinci uyandırmak için konferanslar veren, cepheden cepheye koşan Akif, idealindeki Asım’ın nesli uğruna her türlü zorluğa katlanmıştır." ifadelerini kullandı. İşte merak edilen son dakika haberler ve en son gelişmeler star.com.tr’de…

 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'da Mehmet Akif Ersoy mesajı

 

"Mehmet Akif'i geleceğe taşımalıyız"

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'daki insan, millet ve vatan sevgisi, dürüstlük, ahde vefa, mücadele ruhu, kahramanlık ve cesaretin gençlere anlatılması gerektiğini belirterek, "Mehmet Akif'in yüksek ideallerini, davasını, heyecanını yaşatmalı, Mehmet Akif’i düşünceleriyle, dünya görüşüyle, güç karşısındaki asil duruşuyla geleceğe taşımalıyız." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 82. yılı dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Milli ve manevi değerleri ihtiva eden şiirleri, mücadeleci, idealist, yurtsever kişiliği ile her dönemde Türk milletkine örnek olan vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u vefatının yıl dönümünde bir kez daha rahmetle, minnetle andıklarını belirten Erdoğan, "Mehmet Akif, kökleri derinlere giden fikirleriyle gerçek anlamda bir mütefekkir, bir münevverdir. Vatanımızın ve milletimizin buhrana düştüğü bir dönemde milli bilinci uyandırmak için konferanslar veren, cepheden cepheye koşan Akif, idealindeki Asım’ın nesli uğruna her türlü zorluğa katlanmıştır." ifadelerini kullandı.

Hayatını milletine, değerlerine vakfeden Mehmet Akif'in gerçek anlamda bir dava adamı olduğunu vurgulayan Erdoğan, onun şiirinde medeniyetin değerleri, Türk milletinin acıları, irfanı, umudu ve heyecanının bulunduğunu belirtti.

 

Erdoğan mesajında şunları kaydetti:

"İstiklal Marşı’nın milletimizin milli mutabakat metni olması, Anadolu insanını kucaklamasından, istiklal ateşini tüm benliğinde duymasından ileri gelir. Mehmet Akif’in çileyle, mücadeleyle, sürgünlerle yoğrulmuş hayatı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki nesillere de örnek olacaktır. Mehmet Akif Ersoy’a minnet borcumuzu ödeyebilmek için, gençlerimize, Akif'teki insan, millet ve vatan sevgisini, dürüstlüğü, ahde vefayı, mücadele ruhunu, kahramanlığı ve cesareti anlatmalı, yüksek ideallerini, davasını, heyecanını yaşatmalı, Mehmet Akif’i düşünceleriyle, dünya görüşüyle, güç karşısındaki asil duruşuyla geleceğe taşımalıyız. Ebediyete irtihalinin yıl dönümünde Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a Allah’tan rahmet diliyor, kendisini hürmet ve minnetle yad ediyorum."

BAŞKAN ERDOĞAN'DAN MEHMET AKİF ERSOY MESAJI
 

ATATÜRK'ÜN ANKARA'YA GELİŞİNİN YIL DÖNÜMÜ İÇİN MESAJ

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin yıl dönümü nedeniyle yayımladığı mesajda, "Kurtuluş Savaşı'nın merkezi durumuna gelen Ankara, Cumhuriyet'in kuruluşuna uzanan süreçte çok önemli kararlara ev sahipliği yapmıştır" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Aralık Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin yıl dönümü dolayısıyla mesaj yayımladı. Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin milli mücadelede önemli bir dönüm noktası olduğuna dikkat çeken Erdoğan, "Kurtuluş Savaşı'nın merkezi durumuna gelen Ankara, Cumhuriyet'in kuruluşuna uzanan süreçte çok önemli kararlara ev sahipliği yapmıştır. Gazi Mustafa Kemal ve beraberindekileri büyük bir coşku ve heyecanla karşılayan Ankaralılar, bağımsızlık ve istikbalimize sahip çıkma yolunda atılan her adıma destek olmuşlardır. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'da küçük bir şehir olan Ankara, Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte başkent sıfatıyla taçlanmış,  ülkemizin kalkınma ve büyüme hamlelerinde de öncü rol oynamıştır. Bu düşüncelerle, Gazi Mustafa Kemal ve İstiklal Savaşı'nın tüm kahramanlarını saygı ve rahmetle anıyor, tüm Ankaralıları en kalbi duygularımla selamlıyorum" ifadelerini kullandı.

 

 

MEHMET AKİF ERSOY KİMDİR?

Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul Fatih Medresesi'nde öğretmen Tahir Efendi ile Emine Şerif Hanım'ın oğlu olarak dünyaya gelir. Babası Arnavut olan Mehmet Akif'in, Buharalı Mehmet Efendi'nin kızı olan annesi Emin Şerif Hanım ise Türk'tür. İstanbul'un Fatih Semti gibi muhafazakâr bir semtte temiz bir ailenin çocuğu olarak yetişen Akif'in, ailesi ve ilk çevresinden aldığı terbiye onun eğitim hayatı ile tamamlanmış, şairin hayatı boyunca İslam'ın, ülkesinin ve insanlığın iyiliği için çalışan biri olmasında katkıda bulunmuştur. İlkokulda okurken babası Mehmet Akif'e Arapça öğretir. Ortaokulda okurken Fatih Camii'nde Farsça dersler veren Esad Dede'yi takip eder. Fransızca ve Türkçe 'de de akranlarından ileri olan Akif'in dil konusunda özel bir yeteneği vardır. Yine ortaokul döneminde Mehmet Akif şiire merak salar ve bazı manzumeler yazar. Mehmet Akif, 1885 yılında Mülkiye Mektebine başlar. Ancak 1888 yılında babasının vefatı ve ardından ailenin tek mal varlığı olan evlerinin yanması nedeniyle maddi, manevi sıkıntıya düşer. Mehmet Akif, Mülkiye Mektebini bırakıp mezunlarına hemen iş imkânı veren Halkalı Baytar Mektebine kaydolur. 1893 yılında Halkalı Baytar Mektebini birincilikle bitirir.

Mehmet Akif'in yakın dostu olan şair Mithat Cemal Kuntay Akif'in muhafazakâr ancak ileri görüşlü olan ailesinden edindiği ve üniversitede yıllarında aldığı pozitivist eğitimi nasıl bir araya getirdiğini şöyle ifade etmiştir:    “Sarı Nasuh mahallesindeki manevi evde yetişen çocuk müspet ilimle bu mektepte olanca hızıyla çalışıyor; kimya tahlillerinden çıkıp, nebatat laboratuvarına giriyor, toprağın altını üstünü okuyor, yerden bıkınca mektebin rasathanesine tırmanıyordu. Fakat esrarengiz gökyüzünden de bıkıyor ve tatil günleri Kuran sesiyle dolu olan evine koşarak gidiyordu. Çoktan ölen babasının Kuran sesiyle dolu olan küçük eve… Paris'te okuyan hekim Rıfat Paşa Pastör Enstitüsü'nden İstanbul'a mikrop kültürü getirmişti. Mehmet Akif ne Baytar Mektebi'nin camiine beş vakit gitmek ne de mektebin laboratuvarına koşmak için zorlanmaya muhtaç değildi. Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi imamı Mustafa'nın arkasında da Pastör'ün huzurunda da aynı imanla duruyordu; ancak aynı heyecanla değil."

Şiirlerinde milli ve manevi duyguları ön plana çıkaran, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy vefatının 81. yıl dönümünde anılıyor. İlk şiirlerini okul hayatı sırasında yazan Mehmet Akif, baytar müfettişi olarak Anadolu ve Rumeli'de değişik yerlerde göreve yaparken de yine şiirle uğraşmaya devam etmişti.

Mehmet Akif, Batının teknolojisini, ilmi gelişmelerini almayı, manevi değerlerde ise İslam dininin gerekliliklerine göre yaşamayı öngören, önderliğini Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh'un yaptığı İslamcılık akımına bağlıydı. İslam birliği düşüncesini savunan Sait Halim Paşa' da Mehmet Akif'in zihin dünyasını şekillendiren fikir adamlarından biriydi.

Ünlü kitabı Safahat'ı 1911'de, ikinci kitabı Süleymaniye Kürsüsünde'yi 1912'de üçüncü kitabı Hakkın Sesleri ve dördüncü kitabı Fatih Kürsüsü'ndeyi 1913'te, beşinci kitabı Hatıralar'ı 1917 yılında yayınlamıştı. Mehmet Akif, eserlerinde Osmanlı İmparatorluğu'nun kaybettiği topraklar için milleti uyanmaya, düşmanların saldırıları karşısında birleşmeye çağırmış, sanatını bir anlamda toplumun emrine vermişti.

Mehmet Akif, kötü giden Osmanlı'da halkı birliğe davet etmek ve orduya manevi destek vermek gibi konularda Beyazıt (2 Şubat 1913), Fatih (7 Şubat 1913), ve Süleymaniye (14 Şubat 1913) Camilerinde vaazlar verir, halka hitap eder. Fatih Camii'ndeki vaazında şöyle seslenir:    “Dökülen kanlar, yakılan canlar, pay-ı mal edilen ırzlar, ayaklar altına alınan namuslar, düşman ayağı ile çiğnenen yurtlar, sefaletlerin en müthişi içinde ölümü bekleyen dullar, yetimler, kadınlar o kadar çok, o kadar çok ki binde birini düşünecek biri için çıldırmamak kabil değil.”

 

Mehmet Akif ve Teşkilat-ı Mahsusa ekibi Arabistan yolunda iken mola verdikleri el Muazzam adlı İstasyon'da, aylardır hasretle beklenilen Çanakkale zaferinin haberini alırlar. Hakikatte, Mehmet Akif'in Çanakkale için ağlamadığı gün yoktur. Aynı gece, şair, el Muazzam İstasyonu'nda aldığı bu muazzam zafer haberini yeni nesillere aktarmadan canını almaması için şair Allah'a yalvarır.

Mehmet Akif'in hissiyatını yol ve görev arkadaşı Eşref Kuşçubaşı şöyle ifade eder:    “Duası hıçkırıklarla kesiliyordu. Onu teskin etmek mümkün değildi zaten müdahale etmek de istemiyorduk. Bu bir ilham manzarası idi ve ben onu görebilmiş mutlu bir fani idim.”Çanakkale'de milli tarihimizin belki de en önemli zaferi kazanılmıştı. Türk ordusu, Çanakkale'de, düşmanın teknik üstünlüğüne rağmen, cesareti ve iman gücü ile düşman filolarını durdurmuş, Boğazlar ve İstanbul'u kurtarmış, hatta Çarlık Rusyası'nın yıkılmasına sebep olmuştu. Mehmet Akif, bu zafer karşısında bir abide niteliğinde olan şiiri Çanakkale Şehitlerine'yi yazmıştı. Şiirinde “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.” diyerek halka, Mehmetçiğin büyüklüğünü ve zaferin önemini anlatmıştı.

Mehmet Akif, Milli Mücadele'nin başlangıcında, İstanbul'da bir kısım çevrelerin, vatanın kurtuluşu için İngiliz veya Amerikan mandasından medet ummasından büyük rahatsızlık duyuyordu.Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılışının ardından Ankara'ya davet edilir. Oğlu Emin Beyle birlikte, Ankara'ya gitmek üzere yola çıkar. Zorlu bir yolculuğun ardından 24 Nisan 1920 tarihinde Ankara'ya ulaşırlar.Mehmet Akif, Ankara'ya gelişinin ardından, Burdur'da istifa eden bir milletvekilin yerine, Mustafa Kemal Paşa'nın isteği ile 5 Haziran 1920 tarihinde milletvekili seçilir.

İstiklal Marşı için yarışmanın açıldığı günlerde Mehmet Akif görevli olarak Kastamonu'da çalışmaktadır. İstiklal Marşı için bir yarışma ve ödül olması fikrinden hoşlanmayan şair, müsabakaya katılmak istemez. Mehmet Akif'in yarışmaya neden katılmak istemediğini, dostu Karesi Milletvekili Hasan Basri Bey şöyle anlatır:    “İstiklal Marşı'nın İstiklal mücadelesinin içinde Büyük Millet Meclisi'nde görev yapan Mehmet Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğimizde zaman o 'ben ne müsabakaya girerim ne de caize alırım!' demişti. Ben ricalarımı tekrar ettikçe o da aynı sözü söylemiş ve 'bırak yazsınlar. Ben bu yaştan sonra yarışa mı gireceğim ayıp değil mi?' demişti.

Bir gün Hamdullah Suphi Bey beni mecliste gördü ve dedi ki 'şimdiye kadar 500'den fazla marş geldi. Ben hiç birisini beğenmedim üstadı ikna edemez misin?' ben Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor; eğer buna bir çare ve bir şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım. Düşündü dedi ki 'ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tabi olacağımızı bildireyim. Fakat tezkireyi siz kendisine veriniz.' Ben de uygun gördüm. Yarım saat sonra getirip tezkireyi bana verdi.”Mehmet Akif Ankara'ya vasıl olduktan sonra Tacettin Dergâhı'nda ikamet etmiş İstiklal Marşı'nı da bu mekânda yazmıştır.İstiklal Marşını yazarken adeta dünya ile ilişkisini kesen şairin halini kendisi gibi Tacettin Dergâhı'nda ikamet eden Konya milletvekili Hafız Bekir Efendi şöyle anlatır:    “Üstat bir gece birden uyanır. Kağıt arar; bulamayınca kalemiyle yattığı yer yatağının yanındaki duvara marşın 'Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım.' mısrası ile başlayan kıtasını yazar. Ben sabah namazına kalktığımda üstadı çakısıyla duvardaki yazısını kazırken gördüm.”Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlanır ve 17 Şubat 1921 tarihinde Sebilürreşad Dergisinin ilk sayfasında Kahraman Ordumuza ithaf edilerek yayınlanır.

Şiiri 21 Şubat 1921 tarihinde Açıksöz Gazetesi de neşreder. 26 Şubat 1921 tarihinde ise İstiklal Marşı konusu Meclis görüşmelerine taşınır; görüşmelerde şiirin basılarak milletvekillerine dağıtılması kararlaştırılır. 1 Mart 1921 günü başkanlığını Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı Meclis görüşmelerinde İstiklal Marşı tafsilatlı olarak tartışılır. Verilen teklifin oylama ile kabulü üzerine, Hamdullah Suphi Bey İstiklal Marşını okur.

Mehmet Akif, kendisinin İstiklal Marşı'nı para için yazdığının düşünülmesinden endişe etmektedir. Hâlbuki ciddi maddi sıkıntı içerisindedir. Durumunu ve ödül konusundaki hassasiyetini Eşref Edip şöyle anlatır:    “İstiklal Marşı için tahsis edilen beş yüz lira mükâfatı, üstadın kabul etmemesi o zaman çok kimseye tuhaf gelmişti. Bahusus, o sırada sıkıntısı da vardı. Bu ikramiyeden bahsedenlere çok kızardı. Baytar Şefik de bir gün bu sebepten üstattan azar işitti. Üstat, Ankara'da ceketle gezerdi. Paltosu yoktu. Çok soğuk günlerde Şefik'in 35 muşambasını istişare ederek giyerdi. Bir gün Şefik, 'Akif Bey mükâfatı reddetmeyip bir muşamba yahut bir palto alsaydın daha iyi olmaz mıydı?' deyince üstat hiddetlendi. Bunu söylediği için tam iki ay Şefik'le konuşmadı."

 

Mehmet Akif Ersoy Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan'a, sonra Antakya'ya gitti fakat Mısır'a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da, Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı'na gömüldü. Mezarı iki yıl sonra, üniversiteli gençler tarafından yaptırıldı; 1960'ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliği'ne nakledildi.

Mehmet Akif'e 1 Haziran 1936 tarihi itibarı ile 478 lira 20 kuruş emekli maaşı bağlanmıştır. Bu maaş 1936 yılı Ekim ayından itibaren ödenmeye başlanmış, toplu olarak 2976 lira almıştır. Emekli cüzdanının son sayfasında ise “600 lira borç” ibaresi yazılıdır. Bu borç düştükten sonra ise kalan kısım ailesine verilmiş ve Mehmet Akif bundan iki ay sonra vefat etmiştir.

MEHMET AKİF ERSOY ŞİİRLERİ

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı! "

Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

 

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. (1)

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, (2)

Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,

Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,

Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?

Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

 

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;

"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.

Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

 

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, (3)

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

 

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...

Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.

"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;

Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,

Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, (4)

Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

 

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

 

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

 

(1) İlk baskılarda:...kum gibi, mahşer mi, hakîkat mahşer.

(2) İlk baskılarda:...duruyor karşında,

(3) İlk baskıda: Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

(4) İlk baskılarda: Ebr-i nîsânı açık...

 

Mehmet Akif Ersoy

BİR GECE

Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,

Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:

Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;

Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin

Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.

 

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!

Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,

Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;

Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.

Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...

Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.

 

Hilvan, 11 Rebîülevvel 1347

(28 Ağustos 1928)

 

Mehmet Akif Ersoy

MEHMET AKİF ERSOY SÖZLERİ

Ya rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahi?

Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.

İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var sadece: Onlar ömür boyu gayret ediyorlar; sen ömür boyu hayret ediyorsun.

Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren, bırak kardeşim tahsili; git önce edep, hayâ öğren.

Aslını gizleyemez insan, giydiği kaftanlarla. Bilmez ama kendini kandırır, söylediği yalanlarla!

Adamın biri Akif’e yaklaşarak sorar: affedersiniz,sizin için baytar diyorlar. Akif hiç istifini bozmadan cevap verir: evet,yoksa bir yeriniz mi ağrıyordu?