Türkiye'de uzun süredir muhafazakâr gençlerin dinden koptuğu söyleniyor. Gençler deist mi oluyor, ateizme mi yöneliyor yoksa dine kayıtsız hale mi geliyor? Bunun için anketlere dayalı araştırmalar kadar gençlerin yaşama biçimleri, beğeni tercihleri, yeme içme ve giyinme kültürlerine bakmak da önem taşır. Yeter ki bunu "görme" ve "okuma" yeteneğimiz olsun.
Neden muhafazakâr aile gençlerinin dinden uzaklaştığını söylüyoruz?
Çünkü mahremiyet sınırları belirsiz, flört yaygın, zamanlarını çoğunlukla kafelerde kız-erkek beraber geçiriyorlar, namaz kılma oranı düşük, makyaj yaygın, moda takip ediliyor, bireysel kariyerini yapmak en önemli amaç haline geliyor. Dava bilinci azalıyor. Kur'an Kursu'na gitmeye pek istekli değiller. Deist olanlar da var. Listeyi uzatmak mümkün.
Muhafazakâr gençlerin dinden uzaklaşmalarını üç temel meseleyle açıklamak mümkün: Dindarlık paradoksu, sekülerleşme ve yeni dindarlık. Muhafazakâr gençlerin dinden soğumalarının temelinde yer alan en önemli faktörlerin başında dindarlık paradoksu gelmektedir. Dindarlık paradoksu, dini hayat pratiklerinde tutarsızlık ve çelişkilerin yaygınlaşmasını anlatmak için kullandığım bir ifade. Sabah akşam Allah'tan bahseden, namaz kılıp oruç tutan bir kişinin ticareti faizle yapması, işlerinde rahatlıkla yalan söylemesi, verdiği sözü tutmaması... Yani inançta dini söylem hakim ama amelde tamamen bunlarla çatışan davranışlar hakim.
Gençler, ailelerinde ve çevrelerinde gördükleri yoğun dindarlık paradoksu karşısında önce şaşkın ve anlamsız duygular yaşıyorlar. Ancak arkasından bir kısmı bunu kanıksıyor ve uyum sağlıyor, önemli bir kısmı da dine karşı soğuyor. Çünkü öğretide savunulan ve konuşulan din pratikte adalet sağlamıyor, dürüstlük üretmiyor, anlaşmalara sadık kalmaya yaramıyor. Dinin işlevsizliği ile karşılaşılınca ona olan güveninde de azalma ortaya çıkıyor.
İkinci önemli neden sekülerleşme. Sekülerleşme artık politik değil, toplumsal yüzüyle etkilidir. Gündelik hayatta belirleyicidir. Maddi ilişkiler, kapitalist iş hayatı, alış veriş kültürü, beğeni ve arzu talepleri büyük ölçüde sekülerdir. Sosyal medya moda, aşk, nefret, beğeni görsellerini bol bol seküler biçimde üretiyor. Bilinç seküler bir toplum dünyasında şekilleniyor. Küresel dünyanın ağları, ilişkileri, etkileşimleri de pratik sekülerliği empoze ediyor.
Gençler, ağırlıklı olarak sekülerleşen toplum içinde yetişiyorlar. Eski sünnetler, düğünler, doğum etkinlikleri, mahalle kontrolü ve esnaflık ahlakına dayalı çalışma hayatı yok. Dini bilgiyi de mahalle hocası, cemaat, Kur'an Kursu, aile gibi yerlerden almıyor. Dini bilginin bu yapılardaki kontrolü, tekeli, kapalılığı ve korunması yok artık. Oysa seküler okullar, sosyal medyanın her çeşit erişilebilir bilgiyi gençlere sunuyor. Her çeşit dini bilgi filtresiz, kontrolsüz, otoritesiz bir şekilde ağlarda dolaşıyor. Gençler tek başına yaşadıkları odalarında ve kendilerine ait bilgisayarlarında bunlarla baş başa kalıyorlar. Dini ateizm, feminizm, eşcinsellik konularla senteze sokan birçok görüşle karşılaşıyorlar.
Muhafazakâr gençler, yeni şartlarda yetişiyorlar. Dinin de yeni şartlardaki söylemlerine, biçimlerine ve algılarına yöneliyorlar. Anne-babadan, camiden, cemaatten, esnaftan ve mahalleden gelen dini pratikler ve kültür yok artık. Bunun yerine yeni şartlar, yeni yorumlar ve yeni tarzlarla gelişen dini pratikler yükseliyor. Yeni dindarlık doğuyor. Ana-baba, mahalle ve cemaatteki dindarlıktan epeyce farklı. Yeni dindarlık üniversitedeki kız arkadaşı ile oturup çay da içiyor, namaz da kılıyor. Kız veya erkek arkadaşı ile dertleşiyor. Ona danışıyor. Yine yeni dindarlık, başını açıyor ama namazı da çok önemseyerek kılıyor. Bunları birbirine çok karşıt görmüyor. Dünyadaki modaya uygun renkler, desenler, kumaşlar ve tarzları tesettürle mecz ediyor. Birçok muhafazakâr kadın dergisinde bunu görüyoruz.
Muhafazakâr gençler tamamen dinden kopmuyorlar. Yaşanan değişimlerden etkileniyorlar, onu anlamak istiyorlar. Burada kimi sapma davranışları çıkıyor. Ama aynı zamanda yeni dindarlık pratiğini de geliştiriyorlar.