9 yıl önceki işgal teşebbüsü, kısa sürede defedildiği için gerçek boyutları anlaşılamamıştır. Oysa bu öyle bir alçaklıktır ki, diğer darbelere benzetmek bile "15 Temmuz"u sıradanlaştırmaktır. Bunu önlemenin tek yolu, "15 Temmuz hedefine ulaşsaydı bugün nasıl bir Türkiye olurdu" sorusunu unutmamaktır.
15 Temmuz'un, yanlış bir genelleme ile "darbe" diye anılması, sonuçlarını doğru tahmin etmemizi engellemektedir.
Şöyle ki:
-1960'ta darbe vurulan DP'nin devamı olan AP, 5. yılda tek başına iktidara geldi.
-1980 darbesinden 3 yıl sonra normalleşen Türkiye, Özal liderliğinde daha güçlü adımlarla yoluna devam etti.
-28 Şubat darbesi ters tepti; Türkiye, Erdoğan ile şahlanışa geçti.
15 Temmuz'dan sonra da Türkiye bütün tahribatları geride bırakarak, demokrasi ve kalkınma yolunda kaldığı yerden devam edebilecek miydi?
EMPERYALİST İŞGALE, KEMALİST DARBE MASKESİ
Yabancı istihbarat örgütlerinin katkılarıyla eksiksiz bir plân hazırlanmış, mutlaka sonuca ulaşmak için her tedbir alınmıştı. Allah Fetullahçı mankurtları şaşırtmasaydı, 16 Temmuz sabahı çok farklı bir Türkiye olacaktı!
27 Mayıs'ın "Milli Birlik Komitesi"ni ve 12 Eylül'ün "Millî Güvenlik Konseyi"ni taklit eden Haçlı Siyonist uşakları, "Yurtta Sulh Konseyi" diyerek ve abartılı "Kemalist" vurgusu yaparak; "önceki darbelerin devamı" algısı oluşturmaya çalışmıştı!
Oysa 15 Temmuz gecesi bambaşka bir "Türkiye"nin inşasına başlanmıştı!
TBMM'yi feshederek yönetime fiilen el koyan darbe konseyi, yürütme ve yasama yetkisini gasp etmişti. Zaten FETÖ işgalinde olan yargı ise, "Sıkıyönetim Mahkemeleri" ile kontrol edilecekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çatışmada(!) öldürülmüş olacak ve bütün yöneticiler tutuklanacaktı.
Yurtta Sulh Konseyi ilk adım olarak, bütün vali ve kaymakamları görevden almış; FETÖ teröristlerini atamıştı. Asıl yetki ise, il sıkıyönetim komutanlarında olacaktı. Ayrıca Sıkıyönetim Direktifi listesine göre Başbakanlık ve bütün bakanlıklara "müsteşar", Devlet Personel Başkanlığı'na ve Merkez Bankası'na "başkan", Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, kamu bankalarına, TÜRKSAT, MİT, AA, TRT, AFAD, MKE gibi stratejik kurumlara da "genel müdür" atanmıştı. Bunların tamamı Fetullahçı TSK mensupları idi. Bugün cezaevlerinde hesap veren darbecilerin her biri, askerî pozisyonları sabit kalmak üzere kritik görevlerde olacaktı.
Mesela, o gece hedeflerin hatasız vurulması için uçaklara sniper cihazı taktıran ve vurulacak hedefleri belirleyen Hakan Evrim, çocuklarımızın eğitiminden sorumlu müsteşar olacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast operasyonunu yöneten Şahin Sönmezateş ise MİT Müsteşarı olarak atanmıştı.
Hasılı Fetullahçılar; Haçlı Siyonist kayyumu olarak Türkiye'ye el koymuştu.
İRAN'DA "AYETULLAH", TÜRKİYE'DE "FETULLAH"
İran'daki "Ayetullah"lar gibi Türkiye'nin de "Fetullah"ı olacaktı. Akın İpek, Ankara İncek sırtlarındaki "Saray"ı bunun için hazırlamıştı. Yavuz Sultan Selim Han'ın türbesindeki "Hilafet Kaftanı" bu amaçla çalınmıştı. Paralel yapıdaki Fetullahçıların marifetiyle gasp edilen bu kaftan, "çakma halife"nin olmayan etkisini arttırmak için kullanılacaktı!
Türkiye'yi yönetecek olan Yurtta Sulh Konseyi Başkanı, sadece görüntüdeki "kukla" olacak; bütün talimatlar bu "çakma Kainat Halifesi"den gelecekti.
Film gibi kaftan hırsızlığının ayrıntıları için:
https://www.star.com.tr/yazar/kaftani-amerikaya-genel-mudur-kaciracakti-yazi-1574416/
BATI İLE HİÇBİR PROBLEMİMİZ KALMAYACAKTI!
Öncelikle dış politika tamamen değiştirilecek, "Batı ile sıfır sorun" dönemi başlayacaktı. Zaten Haçlılar kimsenin inancına, namusuna, mabedine ilişmiyordu!
Bu politikanın gereği olarak dışarıdaki bütün askerlerimiz geri dönecekti. Mesela Suriye'ye, terörü kaynağında yok etmek için gitmiştik ama "PKK'lı arkadaşlardan" bize bir zarar gelmeyecekti! Sınırımızda "PYD devleti" kurulacaktı ama PYD, terör örgütü olmadığı(!) için endişeye gerek yoktu!
Mavi Vatan gibi "masal"lar son bulacak, "Cihanda Sulh" hakim olacaktı! KKTC'de ise ilk seçimde bir "Akıncı" gelecek; Kıbrıs problemi tereyağından kıl çeker gibi çözülecekti!
Yani dış politikada yeni bir sayfa açılacak, "güneydeki dost ülke" başta olmak üzere bütün Haçlı Siyonist müttefiklerle ilişkiler geliştirilecekti!
Düşmanımızın olmadığı bir ortamda, tabii ki, "savunma" da mantıksız olacak, "Rusya, S-400'lerini al başına çal" diyecektik! Bu durumda, Batılı dostlarımızın sinirini bozan SİHA'lara da ihtiyaç kalmayacaktı!
Kısaca, Erdoğan'ı yıkmak için yoğun destek veren "müttefik" olan Amerika ne isterse o yapılacaktı!
"YURTTA SULH" HİÇ OLMAYACAKTI
İstiklâlimizi ve istikbâlimizi feda etme pahasına bir "Cihanda Sulh"umuz olacaktı ama korkarım "Yurtta Sulh", sadece "konsey"in adı olarak kalacaktı.
Çünkü "Paralel Devlet" iken herkesi sinek gibi gören FETÖ, artık "her şey" oldukları yeni Türkiye'de "Firavun"a dönüşecek ve görülmemiş bir "intikam" fırtınası estirecekti!
Özellikle "Dinlerarası Diyalog" sapıklığını yeniden ihya edilecek, vakti zamanında bu Vatikan Projesi'ni engellemeye kalkanlardan hesap sorulacaktı!
Netice itibariyle, PKK başta olmak üzere bütün bölücü ve yıkıcıların "özgür" ama milliyetçi ve dindarların "esir" olduğu bir Türkiye oluşturacaklardı.
15 Temmuz gecesi, tankların; yağan bombaların önün gerilmekte hiç tereddüt etmeyen Türk milleti, tabii ki bu yedi düvel taşeronlarının vekâleten işgal hıyanetlerine de göz yummayacak, iç savaş kaçınılmaz olacaktı. Yani Allah muhafaza Türkiye, Suriye'den beter hale gelecekti!
Kan gövdeyi götürecekti ama onlardan istenen de buydu. Binlerce DEAŞ ve PKK militanı bunun için sınırda bekliyordu.
"FETÖ TEHLİKESİ BİTTİ" DİYEBİLİR MİYİZ?
Aradan 9 yıl geçtiği halde her gün yeni operasyonlara uyandığımız bir ülkede, FETÖ'nün bittiğini söylemek bir gaflettir. Kaldı ki, FETÖ ile mücadelede yargı boyutu devede kulaktır. Nitekim davalar sonuçlandığı halde "deve" hâlâ dimdik ayaktadı! Suçüstü yakalananlar ceza alsa da, "örgüt" hiçbir şey kaybetmemiştir.
Kaldı ki FETÖ, işi biten yakıt tanklarını bırakarak yükselen uzay roketleri gibi, insanları kullanıp çöpe atarak ilerleyen bir örgüttür. Yani bu cezaların FETÖ'ye hiçbir zararı yoktur. Hatta bunlar üzerinden yürütülen mağduriyet propagandalarıyla güç bile devşirmektedir.
Daha birkaç hafta önce (25 Haziran'da) gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan 174 muvazzafın açılımı, devlet nezdindeki tehdit ve hıyanet gücünün hâlâ diri olduğunu göstermektedir.
Öte yandan MAYDANOZ DÖNER, HAKMAR, TATBAK gibi operasyonlar FETÖ'nün hâlâ ne kadar geniş tabanlı bir desteğe sahip olduğunu gözler önüne sermiştir.
FETÖ'yü bitirmenin tek yolu, tamamen itibarsızlaştırarak taban desteğini önlemektir. Yani, bütün dünya desteklese bile Türkiye'de desteğin bittiği gün, FETÖ'nün de bittiği gündür. Bu ise, bugünkü konuma gelmek için İslâm'ı ve Müslümanları nasıl kullandıklarının açığa çıkarılması ve yüzlerine vurulmasıyla mümkündür.