Devletlerin asıl gücü "milleti"dir. Asker ve teçhizatı bile sonra gelir.
Hiçbir millet, ırkçı İttihatçıların ve devamı olan "Tek Parti Yönetimi"nin zannettiği gibi tek etnik gruptan oluşamayacağı için "millet"in gücü de, farklı kesimlerin bir "ülkü" etrafında birleşebilmesiyle mümkündür.
Bu ise, kolay bir şey değildir.
Bir "millet"in oluşabilmesi için asırlar süren ortak yaşanmışlıklar gerekir. Özellikle, "ortak hedef" olan vatan ve bağımsızlık uğruna savaş vermeden, ortak acılar çekmeden sağlam bir "millet" oluşması mümkün değildir.
Bu birliğin muhafazası, temininden daha önemlidir. Farklı unsurları birleştiren "imtihanlar" aşıldıktan sonra "muktedir" olanların, "kucaklayıcı" tavır sergilemesi gerekir.
Ne kadar "çoğunluk" olursa olsun "etkin" kesimi önceleyen bir yönetim tarzı, "millet"ini (aslında "devlet"ini) dinamitlemektir!
TEK PARTİ DİKTATÖRLÜĞÜ EN ACI ÖRNEKTİR!
Türkiye hâlâ bu travmadan kurtulmak için mücadele etmektedir.
Oysa 6 asırlık bir "çınar"ın bakiyesi olan Türk milleti, üzerine bir de "İstiklâl Mücadelesi" yaşamış, birlik ve bütünlüğü adeta betonlaşmıştı!
Ancak düşman kovulduktan sonra cephedeki kardeşlerini "düşman" ilân eden ırkçı CHP zihniyeti, "devlet" için en büyük hazine olan birlik ve beraberliği hunharca harcamıştı!
Türkiye'de yaşayan herkesin "Başbakan"ı olan İsmet İnönü, "Bu ülkede sadece Türk ulusu ırksal haklar talep edebilir" diyerek dev bir "çatlak" açmıştı![1]
Bununla da kalmamıştı! "Devlet", kendi milletine savaş açmış, keçilerine varıncaya kadar bombalamıştı!
Hatta bu bombardımanı, "inanç" boyutuna da taşımış ve milletin yüzde 99'unu oluşturan Müslümanlarla da "savaş"mışlardı!
Oysa gerçekte Türk milletine ve kurmakla övündükleri Türkiye Cumhuriyeti'ne savaş açmışlardı! Çünkü, "millet"siz bir devlet, asla yaşayamazdı!
Bu basit gerçeğin anlaşılması için Türk milletinin koskoca bir asrı heba edilmişti!
ARAPLARI İSYANA TEŞVİK İÇİN UZATILAN HAVUÇ!
Bu günlerde "devlet" olma çabası veren Suriye'de durum çok daha vahimdir. Zira Suriye, "millet" denilen güç kaynağından başından bu yana mahrumdur!
Yani Suriye, "Suriye milleti"nin kurduğu bir "devlet" değildir. Arapları Osmanlı'ya karşı isyana teşvik etmek için gösterilen "havuç"lardan biridir.
Bu entrikalarla gasp edilen Osmanlı toprakları cetvelle 20 parçaya bölünmüş, her birine bir "vesayetçi" tayin edilmişti.
İşte bu "sun'i devletler"den biri de Suriye idi.
"Suriyeliler" denilen ahaliyi; Araplar, Kürtler ve Türkler olarak ayrıştırmaları yetmemiş; Sünnîler, Nusayriler, Alevîler ve Dürziler olarak da bölmüşlerdi!
SURİYE BU HATALARDAN DERS ALMALI!
İlerleyen yıllarda Fransa işgaline karşı bazı çabalar verildi ama bizim İstiklâl Harbimiz gibi bir "mayalanma" yaşanmadı.
Ayrıca 1946 yılında güya bağımsızlık kazanmışlardı ama Fransız'ı aratmayan "diktatörler", Haçlıdan beter zulümlerle, düşmanlığı körükledi.
61 yıllık "Baas" yönetimi ve özellikle de 54 yıllık "Esad'lar" dönemi, bütün "Suriye halkının devleti" olmak yerine, yüzde 10'u bile bulmayan "Nusayrî Diktatörlüğü" olmayı tercih etti.
Yüzde 80'i bulan "Sünnîler" süründürüldü!
Kürtlere "kimlik" bile verilmedi!
Herkesin birbirini "El-Muhaberat" elemanı zannettiği; aile fertlerinin bile birbirinden şüphelendiği bir halk, nasıl kucaklaşarak "millet" olacaktı?
Nusayri olmadığı için bombalanan insanlar nasıl devletinin etrafında kenetlenecekti?
"MİLLET OLMA" SÜRECİ 2011'DE BAŞLADI
Mart 2011'de başlayan süreç asla bir "iç savaş" değildi! Suriyelilerin; Baas diktatörlüğünün arkasına dizilmiş olan Haçlı, Siyonist ve Şiî emperyalistlerine karşı başlatılan bir "İstiklâl Mücadelesi" idi.
İşte tarifsiz acılarla geçen bu 13 yıl, ilk defa bir "Suriye Milleti"nin mayalanmasını sağladı. Dikkat ederseniz, "8 Aralık Kurtuluşu"ndan bu yana mikrofon uzatılan her Suriyeli artık, "vatan"dan, "özgürlük"ten bahsetmeye başladı.
Yani Suriye Milleti, "bir yıllık fidan"dır. En küçük bir rüzgârda devrilebilir.
Yeni yönetimin "kucaklayıcı" tarzı hayatîdir, devam etmelidir.
Dışarıdan uzatılan "kepçe"lerin, Suriye'yi karıştırması önlenmelidir.
Kuzeydeki ve güneydeki "enfeksiyon"ların, "Suriye Milleti"ni zehirlemesine izin vermemelidir!
Bu arada Şam, PYD'ye bir operasyon yaparsa, bu asla "millet birliğine darbe" olarak değerlendirilemez. CHP diktatörlüğünün "Kürt katliamları"na benzetilemez.
Zira hedeftekiler "millet" değil, milletin birliğini tehdit eden "teröristler"dir.
[1] Milliyet, 31 Ağustos 1930.