11 Mayıs 2025 günü çok önemli bir gün olarak geçti tarihe. En az 50 yıldır insan öldürerek siyaset dayatmaya kalkan PKK terör örgütü, Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin uyguladığı bir dizi başarılı politikalar neticesinde teslim oldu. Silah bıraktığını ve kendini fesih ettiğini açıkladı.
Her ne kadar PKK çevreleri bu süreçte fesih kararının kendi iradeleriyle gerçekliğini iddia etse de hakikat böyle değildir.
PKK ve PKK'yı besleyip kullanan, finanse eden, arkasında duran istihbarat örgütleri Türkiye'nin topraklarını parçalamak, devleti zafiyete uğratmak, milleti bölmek için uğraştı didindi, çeşitli yollar yöntemler denedi. Çok canlar yandı.
Gencecik evlatlarımız kahramanlarımız, askerimiz polisimiz, öğretmenlerimiz, mühendislerimiz, sivillerimiz, çocuklarımız toprağa düştü bu lanetli örgüt yüzünden. Zorlandığımız da oldu. Hatalar yapıldığı zamanlar da oldu ama ne terörle mücadeleden vazgeçildi, ne demokratik siyaset düzeninden.
Nihayetinde başaramadı terör örgütü. Devletimiz şimdi çok güçlü. Milletimiz daha önce araya sokulmak istenen fitne fücura, ekilmek istenen ayrımcılık tohumlarına, siyasi menfaat adına terörün yayılmasına göz yuman siyasi partilere rağmen hiç olmadığı kadar kenetlenmiş vaziyette.
SABIRLA, ISRARLA, İSTİKRARLA
Bunu kuşkusuz Türkiye başardı ama adını koyalım, Erdoğan liderliğinde başardı.
Kürtlerin de diğer tüm etnik farklılığa sahip toplum kesimleri gibi bu vatanın sahibi olduğunu, has evladı olduğunu söyleyen; bunu Türklere de Kürtlere de Lazlara da Araplara da Çerkezlere de Manavlara da benimseten Erdoğan'dır.
2005'ten başlayarak bu hakikati Diyarbakır meydanlarında, Van'da, Hakkâri'de dile getirdiğinde onu hıçkıra hıçkıra ağlayarak dinleyen, "bu günleri de gördük ya, bizi de insan yerine koyan bir başbakan, bir cumhurbaşkanı gördük ya, ölsem de gam yemem" diyen yaşlı başlı insanlara bizzat şahidim ben.
O yüzden yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerekir.
30 yıldır gazetecilik yapıyorum, bunun en az 20 yılı siyaset takip etmekle ama en çok da Türkiye'nin önemli meselelerinin siyasi, sosyolojik, ekonomik, psikolojik tüm boyutlarıyla anlamaya çalışmakla ve çözüm süreçlerinde gerektiğinde inisiyatif almakla geçti.
O yüzden bu meselenin Erdoğan öncesi ve sonrası süreçlerini gayet iyi biliyorum.
TERÖR ÖRGÜTÜ İLE KÜRTLER BİR TUTULMADI
Erdoğan öncesinde meseleye tek bakış açısı vardı; işin sadece terör boyutu dikkate alınıyor, terörle mücadelede ne yazık ki yanlış uygulamalar yahut yanlış kişilerden kaynaklı hatalar da yapılabiliyordu. Teröristlerle Kürtleri bir tutanlar, Kürtleri terör örgütüne mecbur bırakanlar da vardı.
1980 darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevinde insanlara yaşatılanlar ne hukuka ne vicdana ne ahlaka sığar. Kürtlerin devletten milletten Türkiye'den nefret etmesi, cezaevinden sağ çıkmayı başaranların dağa çıkması için uğraşıldığı, en azından bu sonuçları doğurduğu çok açıktır.
90'larda terörle mücadelede başka hatalar oldu. Köy boşaltmaların siyasi ve sosyolojik başka sonuçları oldu. Yapılan hatalar, meselenin boyutlarını ve hassasiyetini görememek, etkin mücadele edememek sorunu daha da büyüttü.
Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidara geldiğinde bu mesele çok boyutlu, çok katmanlı, çok aktörlü faktörlü idi. Erdoğan 2016'ya kadar bir yandan vesayet odaklarıyla çarpışırken bir yandan da bu meselenin boyutlarıyla ilgilendi.
HAK VE ÖZGÜRLÜKLER TESLİM EDİLDİ
Bilhassa 2010 öncesinde Kürt açılımı, demokratik açılım denilen süreçlerde hak ve özgürlük alanlarını genişletti. Asimilasyon politikalarına son verdi.
Kürtçe konuşmak, şarkı söylemek, çocuğuna Kürt ismi koymak serbest oldu. Kürtçe yayın yasağının kalkması, Kürtçe eğitim veren enstitülerin açılması, Kürtçe yayın yapan devlet televizyonunun açılması, Kürtçenin orta öğrenimde seçmeli ders olarak okutulması gibi bir dizi uygulama Kürtlere nefes aldırdı.
Ama tam da bu alanlardaki yasaklardan mağduriyetlerden beslenen ve güya "Kürtler adına" terör yaptığını iddia eden PKK'nın alanını daralttı.
Düşünün 15-20 yıl önce araçlardaki plakalar bile dışlanmaya ve ayrımcılığa sebep olabiliyordu.
KÜRT SORUNUNU ÇÖZERKEN TÜRK SORUNU ÇIKARMADI
Erdoğan'ın bu siyasetleri yürütürken asıl maharetini şurada gösterdi: Kürt sorununu çözerken Türk sorunu çıkarmamayı başardı. Her adımı atarken tüm dengeleri gözetti, herkesi ikna etti ama en çok da hakkaniyetli olmayı gözetti.
Terörle mücadelede ise "anaların ağlamadığı Türkiye" hedefiyle hareket etti hep. Teröriste bile silah bırakıp evine dönebileceği bir imkanı her zeminde sundu.
Ama terörle ve teröristle mücadele kararlılıkla yapılır. Askerin polisin en güvenli şekilde vazife yapmaları için en üstün teknik donanıma sahip olmalarını önemsedi. En büyük AR-GE yatırımları bu alanlara yapıldı. Gurur verici netice ortada.
TERÖRLE MÜCADELEDE YENİ DÖNEM
Terörle mücadelede bir diğer başlık karakollar. Eskiden 150-200 teröristin elini kolunu sallayarak gelip saldırabildiği, saldırıya açık, zayıf yapılı, bazen vadi eteklerine yapılmış derme çatma karakollar vardı. Her karakol baskınında onlarca askerlerimizi kaybederdik. Buna çok önem verdi AK Parti iktidarları. Doğru yere konumlandırılmış, alana hakim, sağlam yapılı, teknik ve askeri açıdan çok iyi donatılmış kale-kollar sayesinde saldırı düzenleyemez oldu PKK.
İHA, SİHA kullanımının arttığı, kale-kolların yapıldığı yıllarda PKK'ya müzavir partiden çok Sezgin Tanrıkulu gibi CHP'liler ağlaşır kamuoyunu manipüle etmeye çalışırlardı.
Terörle mücadelede kalıcı başarı 2016 sonrası değişen "terörü kaynağında kurut" doktrini sayesinde geldi. Diplomasiye açılan alan sayesinde PKK'nın meşruiyet yahut mazeret üretmeyi denediği her alan boşa çıkarıldı. PKK ile iş tutanlar afişe edildi ve uzun bir mücadelenin ardından terör örgütü bu noktaya getirildi.
ŞEHİTLERİMİZ, GAZİLERİMİZ, AİLELERİMİZ
Tüm bu süreçlerde yapılan en büyük fedakârlık kuşkusuz vatanı korumak için can veren şehitlerimizindir. Gazilerimizindir. Ailelerinindir.
Bu uğurda sessizce çalışıp çabalayan isimsiz kahramanlarımız MİT mensuplarınındır.
Kamu görevlerinin konunun hassasiyetini gözetmesi, devletin herkesin devleti haline gelmesi, süreçlerin senkronize şekilde yürütülmesi, siyasetlerin kararlılıkla sürdürülmesi bu neticeyi doğurdu.
Terörsüz Türkiye hedefine çok şükür terör örgütü kendini fesih ettiğini açıkladığı için –en azından- kategorik olarak ulaşıldı. Şimdi sırada silahların teslim alınması, teröristlerin ayrıştırılması, yönetici kadroların yurt dışına dağıtılması, diğerlerinin rehabilite edilmesi gibi başka zorlu süreçler var. Ama asıl zorlu kısım tamamdır. Hayırlı uğurlu ve kalıcı olsun inşallah.