20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Ravza Kavakcı Kan: Boğaziçi'nde yaşananlar bana Gezi'yi hatırlattı... Mesele ağaçtan fazlasıydı

AK Parti İstanbul Milletvekili Dr. Ravza Kavakcı Kan, 24 TV'de yayınlanan 'Arafta Sorular' programında, Esra Elönü'nün bu haftaki konuğu oldu. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki olaylarla ilgili bir soruyu yanıtlayan Ravza Kavakçı Kan, 'Gezi'deki talepler geldi aklıma. Onları hatırlattı bana. Gezi'de kimse ilk günler hariç ağaçtan başka bir şeyden bahsetmedi. Mesele ağaçtan fazlasıydı. Çünkü mesele İstanbul'a yapılacak üçüncü havalimanıydı... Ve üçüncü havalimanı açıldı. Üçüncü köprü de açıldı. Türkiye uzaya Türksat 5A uydusu da gönderdi...' ifadelerini kullandı.

11 Ocak 2021 Pazartesi 15:03 - Güncelleme:
Ravza Kavakcı Kan: Boğaziçi'nde yaşananlar bana Gezi'yi hatırlattı... Mesele ağaçtan fazlasıydı

AK Parti İstanbul Milletvekili Dr. Ravza Kavakcı Kan, 24 TV'de yayınlanan 'Arafta Sorular' programında Star yazarı Esra Elönü'nün sorularını yanıtladı. Ravza Kavakçı Kan, hakkındaki iddialar ve Elönü'nün 'Arafta Soruları'na yanıt verdi...

Esra Elönü (EE): Ravza Kavakcı Kan; arafta mı?

Ravza Kavakçı Kan (RKK): Daha önceki cevabımla şimdiki cevabım değişmedi maalesef. Çok sıkıcı olacak ama. Yani dünya hayatında araftayız hepimiz ama istikametim belli, hedefim belli ama araftayım. Çünkü dünyadayım.

EE: Bunu açalım. Ravza Kavakcı Kan kendi ruhuyla mesleği arasında 'iki arada bir derede'lik yaşadı mı?

RKK: Tabi hem meslek hem de şu anda yapmakta olduğum görev. Milletvekilliğini ben bir meslek olarak saymıyorum. Ama şu anki görevimden dolayı arada derede hissediyorum. Birkaç kere düşünmem gerektiğini, daha fazla vebal ve sorumluluk taşıdığımı, ahiret yolunda işimin zor olacağını, hesap gününün benim için farklı pozisyonlardakilere nazaran daha zor olacağının bilincindeyim. Onun için iki arada bir derede kalıyorum.

EE: Siyasetçilere soruyorum. Onları size şikayet edeyim. Hepiniz arafta değilsiniz. Bu acaba öyle olmak zorunda olmak mı? Veya illa ki oluyordur… Gelgitleriniz mutlaka oluyordur. Kendinizi tutmalarınız… Günlük hayatta nasılsınızdır?

RKK: Vazifem dolayısıyla normal bir hayatın ne olduğunu çok iyi bilmiyorum. Ben kendimi az zamanlı anne, az zamanlı eş, az zamanlı evlat… Hayatımdaki her şey az zamanlı ama milletvekilliği tam zamanlı olarak görüyorum. Her bir hadise olduğunda sıradan bir vatandaş sıfatımla veya milletvekilliğimden önceki reaksiyonumla şu anki farklı olur. Bir adım atacağınız bir söz söyleyeceğiniz zamanda…

EE: Öfkeli misiniz?

RKK:Çok öfkeli bir insan değilim ama sinirlendiğim zaman baya bir sinirli oluyorum. Belilri şeyler var tahammül edemeğim… Haksızlık, saygısızlık.. O zaman sakinleştirmem gerekiyor kendimi veya çevremdekilerin desteğini istiyorum. Mecliste özellikle HDP’li milletvekillerinin konuşmaları beni çok sakinden çok öfkeliye 3 saniyede çıkartabiliyor.

EE: Konuşma sırasında, kürsüye çıktığınızda mı?

RKK: Tabi orada ben konuşurken ya da kendileri konuşurken mümkün olduğu kadar biz iktidar partisi olarak Meclis Genel Kurulu’nda sükûneti sağlamaya çalışıyoruz. İşimiz var. Kanun geçirmemiz var. Ama bazen zorlanıyorum. Orada işte baya sorun oluyor.

EE: En son ne zaman yanlış anlaşıldınız?

RKK: Her zaman doğru anlamak isteyen doğru anlıyor. Yanlış anlamak isteyen yanlış anlıyor.

EE: Kendinizi anlatmak istiyor musunuz? Yoksa içinize mi kapanıyorsunuz.

RKK: Üzerine düşünmedim. Çok zor sorular geldi bana. Hoş geldin diyecektin bana daha demedin.

EE: Hoş geldiniz. Bana anlatmak istediklerinizi anlatın.

RKK: Nasıl bir insansın? diye soruyorsun ya.. İşkolik bir insanım. Belki mükemmeliyetçi.. Onun için çalışma arkadaşlarım bana çokça sabrediyorlar. Ailem çok sabrediyor. Çok temizliği sevmem ama mecburen yapıyorum Covid sürecinde. Ev hanımlarına, annelere saygım bu dönemde katlanarak arttı. Çünkü ne kadar zor olduğunu hatırladım. Daha önce bahanelerim vardı. Ama Covid sürecinde. Meclis çalışmalarına, bütçe görüşmelerinden sonra 26 Ocak’a kadar ara verdik. Yasama faaliyetlerine ara verdik. Teşkilat çalışmaları devam ediyor.

EE: Yalnız bütçe görüşmeleri mükemmeldi.

RKK: Bu sefer bütçe görüşmelerimiz oldukça bereketli geçti.

EE: Müselsel bir muazzamlık vardı. Hepimizin yaraları var. Yaralar arasında seçim yapamayız. Seni en çok sarsan yaran, pansuman ettiğin anda bile daha fazla acıtan, üzerini örtsen de en ufak bir rüzgarda daha çok acıtan yaran? O rüzgarı kimler yapıyor?

RKK: Herhalde başörtüsü yasağı. Yasak, o süreçte yaşananlar, ablamın yaşadıkları, onlarla bağlantılı olarak itham edilmek, iftiraya uğramak… İftira kötü bir şey, iftiraya uğramak kötü bir şey. Bu siyasetçilerin çokça yaşadığı bir şey. O benim için yara. Aynı şekilde başkalarının uğradığı haksızlık da ben de aynı hissiyatı uyandırıyor.

EE: Merve Kavakcı ‘’Ben Allah’a havale ettim’’ demişti. Siz hesaplaşmanızı yaptınız mı?

RKK: Birebir hesaplaşma demeyelim. Toplumsal hesaplaşmanın yapılmadığını düşünüyorum.

EE: Birebir hesaplaşmayı neden yapmadınız? Hesaplaşma derken göz göze gelme.

RKK: Hesaplaşma derken rövanşist bir hesaplaşma değil. Meclis Genel Kurulu’nda onu belki yaptım. Türk kadını kendi mücadelesi sonucu seçme seçilme hakkını bileğinin hakkıyla kazandıktan seneler sonra seçilme imkanı bulmuş birisi olarak 7 Haziran 2015’te seçilerek ve 23 Haziran 2015’te Meclis Genel Kurulu’nda yemin ederek o bağlamdaki iyileşme süreci başlamış oldu. Hem bir başörtülü kadın olarak hem de milletvekilliği açısından. Benim için o günü yaşamak acıların hafiflemesi, doğrunun tahsis edilmesi, doğruyla devam edilmesi anlamında çok önemliydi. Genel manada artık gerçekten başörtüsü çok kıymetli bir mücadele, asil bir mücadele.. Bu mücadeleden bahsetmekten ve sadece başörtüsü konuşmaktan da sıkılıyor insan.

EE: Başörtüsü mevzusu tarafların mağduriyet malzemesi yapılmakla itham ediliyor. Ama şu anda en çok kimler konuşuyor?

RKK: Muhalefet konuşuyor. Bu da insanı şaşırtıyor ve sıkıcı geliyor. 1994’te İBB’de ilk çalışmaya başladım. Refah Parti’li belediyeler. Ben Bilgisayar Mühendisi olarak Akbil projesinde çalışıyordum. İstanbulkart’ın öncesinde yaşı müsait olanlar hatırlar. Dokun geç akbiller vardı. Pil gibi ergonomik bir şeydi. Basıyordun, geçiyordun. Ses çıkarıyordu. Yüz yıl evvelinden bahsediyor gibi. Ben orada ilk çalışmaya başladım. Şunun için söylüyorum. 1994’te Refah Parti’li belediyeler iktidara geldiğinde; hepimizin zorla başını örtecekler demişlerdi. Aradan seneler geçti. Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi kapatıldı. Ondan sonra tekrar aynı söylemler. Ak Parti iktidara geldiğinde de aynı söylemler oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız İlk Cumhurbaşkanı olarak seçildiğinde aynı söylem. Yeni bir şeyler üretilse keşke. Hayaller üzerine başörtülü kadınların başörtülü olmayan baskı uyguladığı ya da ayrımcılık uygulayacağı gibi korku salmaya çalışan unsurlar tarafından tekrar bunlar ortaya çıkartılıyor. Yani bıktık. Bizim toplumda öyle bir derdimiz yoktu. Ama o zamanki devlet anlayışı bunu hepimize yaptı. Sadece başörtülülere değil, Kürt vatandaşlarımıza , Alevi vatandaşlarımıza, Ermeni vatandaşlarımıza yaptı. Bunlar bizim zenginliklerimiz. Bizi biz yapan şeylere ayrımcılık yapmaya kalkıldı. Bunlarla hiç yüzleşilmedi. Bir kısmının da ilginç bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız da ‘Daha önce bu hatalar yapılmıştır’ diyerek devlet olarak milletle hasbihal etti. Ama CHP’de bu sesler yükseliyor. İçten ne geleceğini bilmiyoruz. İçte sanki hala bu kodlar hakim gibi.

EE: Merve Kavakcı’yı çok seviyorum. Selam olsun. Merve Kavakcı’nın mücadelesi esnasındaki insanların ne yaptığını merak ediyor musun?

RKK: Devamlı bunun üzerine düşünmüyorum. Ama geçen gün… Meclis’te milletvekilleri vefat edince bize e-mail geliyor. Duyuru amaçlı. Baktım hanımefendi milletvekili ismi.. Hangi dönem meclisteymiş. 21. Dönem.. Bir çok insan Meclis’in hangi dönemde olduğunu bilmez. Şu anda 27. Dönemdeyiz. Ama ben 21. Dönemi ezbere biliyorum. Oradaki ‘’Bu kadına haddini bildirin’’ cümlesi zikredildiğinde, ‘’Ellerim kızarana kadar alkışladım’’ diyen insanlar var. Bugün ne düşünüyorlardır? O hanımefendi milletvekilliğime sorma imkanım olmadı. Acaba ne hissetti? Sonradan pişman oldu mu? Çünkü olduğunu söyleyenler de vardır.

EE: Pişman olduğunu söyleyip özür dileyenler oldu mu? Mesela medyadan oldu mu?

RKK: Az da olsa oldu. İsim aklımda değil. Medyadan olmadı. Şu an demokrat geçinenlerin o zaman yazdığı yazılara bakıyorum. İnsanlar değişebilir ve doğru yolu bulabilir. Allah bilir. Herkes hidayete erebilir. Rabbim herkese hidayet nasip etsin. Ama ben uzak durmaya çalışıyorum. Bazen seyahatlerde toplantılarda yan yana oturduğumuz oluyor. Üzülüyorum. Yine insani şeylerden taviz vermem. Selamımı veririm. Siyasilerden de hesaplaşma olduğunu düşünmüyorum. Olmadı. O dönem yaşananlar bitti. Yasak da kalktı. Biz destekledik. Diyenler. CHP’den ‘Biz kaldırdık’ yasağı diyenler var. Sanki o 411 el kaosa kalktı manşetlerinin.. Gazetecilerden de olmadı. Aklıma gelen yok. O dönemde haftalarca bir linç kampanyası devam etmişti.

EE: Orada seni en acıtan manşet neydi?

RKK: Öyle bir hale geliyorsunuz ve bakıyorsunuz. Sayfalarca iftira.. Şimdi şunu duyuyorum ‘Aman sizin de mağduriyetiniz bitmedi.’ Bu mağduriyet değil. O zaman yaşanmış bir hadisedir. Ben sadece Merve Kavakcı’nın kardeşi olarak söylemiyorum. Benim oy verdiğim bir milletvekiliydi. Bu ülkede bu yaşandı. Bu ülkede hiçbir şey yapılmadı. Yasakların kalkması için sadece Cumhurbaşkanımız ve Ak Parti kadroları uğraştı. Allah razı olsun. Bu ülkede önümüzü açan Sayın Cumhurbaşkanımız’dır. Başka da kimse değildir. O zamana kadar engel olanlar özür dilememiştir. Sadece bu mesele gitsin diye düşünüyorlar. Farklı şeylerle saldırmaya çalışıyorlar. Elhamdulillah yara kanamıyor ama derin izleri var. Kabuk da bağlamadı. Biz inanan insanlarız. Kazan kazan… Musibet geldiği zaman sabreder ve kazanırsın. Güzel şeyler olduğu zaman hamd eder kazanırsın. Şu anda hamd etme ve uyanık olma sürecidir.

EE: Seni üzecek bir soru sormayacağım. Sadece merak ettiğim soru var. Ben biliyorum ama herkes bilsin. Kavakcı ailesinin devletin her yerde olduğu iftirası var. Aslı ne?

RKK: Benimle ilgili bir çok şey söyleniyor. Merve Kavakcı’nın kardeşi olmaktan başka bir özelliği olmayan. Bu arada ben Merve Kavakcı’nın kardeşi olmaktan çok mutluyum. Türkiye’de başörtülü olarak o mücadeleyi ilk veren olmayı hiçbir şeye değiştirmem. Lisede Ankara Koleji mezunuyuz. Lisede de onun notları çok yüksekti. Daha düşük notları almayı seçmiştim kendime. O yüksekleri alınca azlar bana kalmıştı. İngilizce dersi hariç genelde orta düzeyde notları ben alırdım. Hocalarım da ‘Sen Merve’nin kardeşi misin?’ derdi. Onun notları hep 10 üzerinde 10’du. Bu cümle ondan. Uluslararası alanda da bir çok kişiyle karşılaştığımda ilginç şeyler oluyor. Dünya küçük. Bir toplantıya gidiyorum. Bir ülkenin Meclis Başkanı ‘Sen Merve’nin kardeşi misin?’ diyor. Ablamdan ayrı olarak benim için çok söyleniyor. Ben 1994’te İBB’de mühendis kadrosunda başladım. Akbil projesi üzerinde çalıştım. Ondan sonra kızım doğdu. İş hayatına ara verdim. 2005’te AB Müdürlüğü’nde tekrar çalışmaya başladım. AB projesi yürüttüm. İBB’nin ilk defa Avrupa’dan fon alan projesini yürüttüm. Ben düz mühendis olarak çalıştım. Milletvekili olana kadar idari kadroda hiç vazifem olmadı. 1994 – 1995 arası Akbil Müşteri Hizmetleri Şefliğim var. Onun haricinde hiç idari görevde bulunmadım. Ben milletvekili olmak gibi bir hayalim yoktu. Başörtülü milletvekili olabileceğiyle ilgili ümidim de yoktu. Bu böyle devam edecek herhalde torunlarım görür diyordum Onun için benim bir talebim yoktu. Uygun görüldü. Büyüklerim tarafından başvurmam istendi. Talip olmadı. Refah Partisi döneminden beri anlayışımız Görev istenmez verilirse yapılır. En iyisini yapmaya çalışırsın. Yoksa da istenmez. Benim durumun bu. Ablamınkiyle alakalı biliyorsunuz 1999 senesinde seçimden birkaç gün sonra o zaman hükümet kurulunca 13 gün için ablamı T.C. Vatandaşlığından çıkardılar. Türkiye’deki hiçbir çifte vatandaşa uygulanmayan kanunun çekip ona uyguladılar. Başka kimseye uygulanmadı. Çünkü çifte vatandaşlığı destekleyen ve teşvik eden bir ülkeyiz. Almanya’da çifte vatandaş olmak isteyen vatandaşlarımız için uluslararası hukuka çok uygun olmayan hülleler bile yapılmıştır. Bundan birkaç sene evvel Sn. Binali Yıldırım başbakanlığında ablamın vatandaşlıktan çıkartmayla ilgili kararı iptal edildi. Onun 28 Şubat’ı da bitmiş oldu. Sonra da uygun görüldü. Şu anda T.C. Büyükelçisi olarak vazife yapıyor. Çok severek yapıyor işini. Gidenlerden de duyuyorum. Malezya’da oldukça aktifler. Farklı partilerden memnun olduklarını söyleyenler var. Herhangi bir özel muamele söz konusu değil ama işini yapan, elinden geleni yapmaya çalışan insanlar olarak milletimiz adına bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. İnsanlar her şeyi söylemekte serbestler. Milletvekilliği çok şerefli bir vazife ama veballi. Birçok arkadaşım her partiden söylüyor. Evinize gidemiyorsunuz. Eşimin ameliyatına geç gitmek zorunda kaldım birkaç yıl önce. Bütün hayatı kaçırıyorsunuz. Böyle bir bedeli var. Özel hayatınız yok. Vebal ve sorumluluk kısmında eşler ve dostlardan dua beklerken çok rahat olduğumuzu söyleyerek eleştiriyorlar. Bunlarla itham ediliyorsunuz. Üzüyor insanı.

EE: Özeleştiri yapalım. Sizler önemli görevlerdesiniz. Birçok iftiraya uğruyorsunuz. Başarılı insana iftira ve haksızlık yapılıyor. Peki biz birbirimize sahip çıkıyor muyuz? Yani safları sadece camide sıklaştırmak bize yetiyor mu? Yoksa safları sıklaştıracağımız cephe neresi? Sen ne düşünüyorsun?

RKK: Ben her konuda safları sıklaştırmamız gerektiğini düşünüyorum. Bazen bu tip şeyler yoğun oluyor. Bir insan ve kul olarak, bir vatandaş olarak şunları yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir haber duyduğumda başka partiden tanıdığım biri bile olsa teyit etmek için soruyorum. Siz böyle bir şey söylediniz mi? Eski zamana nazaran hayat çok değişti. Konvansiyonel medya yok. Artık sosyal medya var. Farklı dijital mecralar var. Birdenbire bir sözleniyor, iftira atılıyor birisine. O daha yanlış demeden her yere yayılıyor. Birçok kişinin başına geliyor. AK Parti’den arkadaşlarımızın başına geliyor. Doğru olmadığını söyleyemeden yayılıp gidiyor. Haberin doğruluğu araştırılmıyor. Ve birlik beraberlik her zaman olmayabiliyor. Birlik ve beraberlik olduğunda da mutlu oluyorum. Güzel bir duygu. Bazen de olmuyor. Herkesi de anlayışla karşılıyorum. Bazen bir şeyleri desteklemek istiyorsunuz. Ama karşı taraf sizin yüzünüzden saldırıya uğrar endişesiyle destekleyemiyorsunuz. Bunların tabi sanal bir alem olduğunu biliyorum. Ama hiç etkilenmiyorum desem doğruyu söylememiş olurum. Etkiliyor. Hepimizin ailesi ve dostları var. İftiralarla boş yere vakit kaybediyoruz. Hem dünya hem de ahiret hayatında kendimize sıkıntılar oluşturuyoruz.

EE: İftiralar atıldı. Siz de dava açtınız. Komik birşeyler oldu. Bunu anlatın.

RKK: Birçok siyasetçi hakarete uğruyor maalesef. Eleştirinin başımın üstünde yeri var. Bazen farklı mecralardan tanımadığım insanlardan geliyor. Sosyal medyadan cevap verdiklerim oluyor. Ama hakarete tahammülüm yok. Birçok insanın yok. O Kadar çok hakaret geliyor ki iftira haberle ilgili. Haber tekzip edildi. Cumhuriyet Gazetesi iki sütundan tekzip yayınladı. Onun davası devam ediyor. Ama o süreçte hakaretler yağmış. Burada tekrarlayamayacağım geçmişime ve geleceğime dair temenniler ifade eden hoş olmayan şeyler. Bunlarla alakalı bir şey yapalım mı? Yapmayalım mı? Avukatlarımla düşündük. Söylenenler çok ağır şeyler. Bu konuyla ilgili bir şey yapmamanın da bir vebal olduğuna karar verdik. Hakaretleri eden evinin konforundan insanların gelmiş ve geçmişlerine hakaretler yağdıran insanların bunun bir bedeli olduğunu öğrenmesi lazım. Karşılıksız olmadığını öğrenmeleri lazım. Bazı çok uç ifadeler taşıyanları dava etmeye karar verdik. Bunun da siyasi bir bedeli olduğunu bilerek. Bu mahkemelerden bir tanesinde bir karar geldi. Bir hakime hanım bir karar vermiş. Yapılan ifadenin ilk manası TDK’nın ifade ettiğinden çok daha farklı anlamlar çıktı karşıma. Biz bilmeyiz bu kelimeleri. Temiz dil taraftarı bir aileyiz. Her alanda küfürsüz. Köpekleri çok severim. Köpek tasviri üzerinden bir hakaretin aslında köpeklerin bizim çok sevdiğimiz arkadaşlarımızı olduğunu, evcil hayvanlarımız olduğunu, hayat kurtarıcı olduğunu, polise destek verdiğini, arama kurtarmada destek verdiğini, bir insanı köpekle mukayese etmenin hakaret kabul edilmesinin köpeğe de hakaret olacağına dair detaylı bir açıklamayla sanığı suçsuz bulmuş. Böyle bir karar geldi .Aslında karar ilk geldiğinden ben çok reaksiyon göstermedim. Yani bana 28 Şubat kararlarını hatırlattı. Ablamla alakalı ‘hak etmiştir.’ Kararlarını…. Bu karikatürleri, bu edepsiz sözleri, bu saygısızlığı hak etmiştir cümlelerini . Hatta Meclis bahçesinde protesto etmek yasaktır. Kanuna aykırıdır. Orada o dönemin bakan eşlerinin yaptığı protestoyu başka bir vatandaş şikayet ettiğinde Hakim ‘’Ben onlara ceza veremem. Alkışlarım ben de onları’’ diyen hakimler vardı. Benim aklımın kodları orada kalmış herhalde. Ben çok umursamamıştım. Ama avukatlarımla birlikte karara itiraz etmeye ve HSK’ya başvurmaya karar verdik. Böyle bir süreç oldu. Tabi toplumda çok infial oldu. Çok büyük toplumsal bir destek oldu. Ve süreç öyle devam ediyor.

EE: Fikrin kadar CHP’lisin diyeceğimiz Fikri Sağlar yakın zamanda şöyle bir söz kullandı. ‘’Başörtülü hakimin beni nasıl yargılayacağıyla ilgili şüphem var. ‘’ Ben de buradan mülhem şöyle bir soru sormak istiyorum. Biz de bundan çıkışla şöyle mi demeliyiz. ‘O hakime hanımın başörtüsüzlüğünü mü konuşalım? O zaman biz bu yargıyı Fikri Bey’in o saçma sözüne mütekabilen nereye koyalım?

RKK: O da bayat bir ifadeydi. Biz bunları tartıştık. Bir Meclis Başkanı’nın eşinin başörtülü olup olamayacağını tartışıyorduk. Bundan çok değil 10 sene evvel. Bir Başbakan’ın başörtülü eşi olabilir mi? Eş kontenjanından devlet kademesinde başörtülü olabilir mi? Ahmet Necdet Sezer insanları davet edeceği zaman, özel hayatlarını gözetlercesine ona göre davetiye gönderiyorlar. Onu bile beceremiyorlar. Eşi başörtülü olmayanlara da tek davetiye gidiyor. Böyle bir beceriksizlik. Çankaya Köşkü’nde devletin evinde milli günlerde verilecek davetlerde başörtülü eşler konuşuluyordu. O günlerden bugünlere geldik. Fikri Bey o günlerde kalmış. Biz o tartışmaları yapalı çok oldu. Söylediği söz kadına karşı ayrımcılık. Feminist söylemden asla hoşlanmam ama bu kadına karşı bir ayrımcılık. Erkekler ne olursa olsun, düşüncesi ne olursa olsun çok adil, sadece başörtülü kadınlar adil değil. Biz bunları konuşalı çok oldu. Bu karar onun için bana 28 Şubat’ı hatırlattı. Biri demiş ki niye hakimin kadın olduğunu ön plana çıkarıyorsunuz. Kadınların empati becerileri daha yüksektir. Duygusal zekaları daha yüksektir. Bu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Bir de bir kadın böyle bir sözden daha çok rahatsız olur diye düşündüm. Ben utanıyorum burada tekrarlamaya. Bazen öyle şeyler oluyor ki. Avukata ne demişler diye soruyorum. Göndermeyelim size diyorlar. Utanıyorum insan olarak okuduğumda. Bir insan bunları nasıl zikreder diye utanıyorum. Böyle bir ayrımcı tutum insanı hayrete düşürüyor. Bir kadının daha duyarlı olmasını beklerdim. Kadın hakim olduğunu duyunca daha çok şaşırdım. Hakareti eden kadın, uğrayan kadın, hakim kadın. Hakim baya bir uğraşmış TDK’dan bir şeyler bulmuş. İnsan eşrefi mahlukattır. Birbirimizi sevmeyebiliriz. Saygısızlık yapmaya hakkımız yok. Ben hakime hanımın neden böyle bir karar aldığını bilmiyorum. Ama ben bu hakareti tüm kadınlar, başörtüsüz kadınlar adına da kabul etmiyorum.

EE: Programımıza devam ediyoruz. Reklam arasından sonra Ravza ablamızla. Ravza abla sana Ravza abla dememde sıkıntı olmuyor değil mi?

RKK: Teyze demediğin sürece problem değil. Teyze dersen ben giderim (gülüşüyorlar)

EE: Teyze değilsin ya sen teyze olmazsın hep böyle kalacaksın.

RKK: Esra ben onlardan birisi olacağımı bilmiyordum bu yaş problemi olan kişilerden. Allah herkese hayırlı uzun ömür versin. O 40’dan sonra söylemekte biraz zorlanıyorum onun için genelde 35. Yaşımın 13. Senesindeyim deyip yaş 35 şiirine bir selam veriyorum. Lütfen hesaplayıp söyleme. Eminim matematiğin çok iyidir, ben rakamı biliyorum. Yarım asra da 2 kaldı.

EE. Ne konuşuyorduk? Dava da kalmıştık. En son suçsuz olduğuna karar verildi…

RKK. Evet. İstinat mahkemesi var. İstinat mahkemesine gideceğiz. Tabi bu karar taraflı bir karar. HSK’ ya da başvuruda bulunduk, biz hukuk sürecine devam edeceğiz. Başta söylediğim gibi eleştiriye eyvallah hakarete hayır. Kimseye yapılmasın.

EE. Bir de şöyle bir şey var ülkede ifade özgürlüğü tartışılıyor ama aslında insanların istediği şey ifade özgürlüğü değil hakaret etme özgürlüğü istiyorlar değil mi?

RKK. Tabi. Orda bir ince çizgi var. Eleştirebilirsiniz, olumlu olumsu bir şey söyleyebilirsiniz şöyle yapalım diyebilirsiniz, ne kadar güzel. Ama hakaret yani kendini tatmin etmek için başkalarına hakaret etmek. Yani mantığını çok iyi bilmiyorum yaptığım bir şey olmadığı içinde ne mantıkla yapıldığını da bilmiyorum. Ne amaçla ne işe yarar onu da bilmiyorum. Acaba rahatlık mı? Bir de şöyle bir şey var herhalde bakılıyor bu belki kumar gibi bir şey görüyorum ve arttırıyorum diyor. Sen şunu söylemişsin ben onun daha kötüsünü söyleyeyim. Daha da sınırları zorlayan ne olabilir? O üzücü bir şey…

EE. Aynı zamanda Ravza abla senin görevin TBMM Uluslararası…

RKK. Evet, Parlamentolar Arası Birlik Komisyonu Başkanıyım Esracım. Bu komisyon 1989 da kurulmuş. Birleşmiş milletlerden seneler evvel kurulmuş, 179 üye ülkesi var ve dünya parlamentolarının bir çatı altında temsili. Senede 2 sefer genel kurulu oluyor. Çok güzel bir organizasyon çünkü bütün parlamentolular hem iktidar hem de muhalefetten temsilcilerle orda bir araya geliyorlar, bir çatı altında oluyorlar. Farklı ülkelerin ne gündemleri var, ne dertleri var, ne iktidar mücadeleleri var onları görmüş oluyoruz. Heyet olarak orda ülkemizi temsil ediyoruz.

EE. Peki, tamda buna matuf, isabetli bir soru olduğunu düşünüyorum. “Amerika’yı biraz daha karıştırın dibi tutmasın” dediğimiz oluyor mu? Yani şunu söyleyeceğim şu anda Amerika’nın iç siyasetteki durumu çok malum oradaki seçimden sonra bir karışıklık söz konusu. Şimdi oradan alalım, hem oradaki karışıklığı sen bize yorumlar mısın? Ondan sonrası da Türkiye'de kendi içimizde sabah kalktığımızda lütfen iki yüzünüzü de yıkayın diyeceğimiz siyasilerin ruh hallerini de tahlil eder misiniz?

RKK. Evet, çok güzel bir soru. Amerika’da farklı bir süreç yaşandı. Amerika ne üzerine kurulu;

Amerikan Rüyası, bir evi bir arabası olması, insanların mutlu bir hayat yaşaması, dünyevi manada maddi manada birçok insan için birçok fırsat vermesi. Amerika’nın tabi ki özelliği dibi tutmasın diyordun, Amerika için eskiden tencere kelimesi kullanılırdı çorba tenceresi halbuki tencereden ziyade sonradan o benzetme uygun görülmediği için salata, karışık bir salatanın içinde diyelim ki farklı şeyler var marul var, zeytin var artık badem konuyor farklı bir salata… O salatanın içinde bir çok şey var hepsi kendi özelliğini koruyor ama salata sosundan da almış tek başına bir badem değil salatanın içindeki bir baden olmuş der gibi. Bir şey var farklı ülkelerden, farklı toplumlardan, farklı göçmen kültürlerinden insanlar Amerika’ya gelip “Amerikalılık başlığı” altında o kocaman salata kâsesinde büyük bir salata kâsesinde var olabiliyorlar, özelliklerinin de kaybetmeden. Yani Amerika öyle “özgürlükler ülkesi” olma iddiası üzerinden, Amerikan Rüyası üzerinden herkes için fırsatlar veriyor iddiasıyla Amerika var olmuş bir ülke. Trump’ın seçilmesiyle beraber Amerika’da çok farklı bir süreç oldu. Amerika’da, Amerikan kültüründe, politik olarak doğru konuşmak, siyaseten doğru konuşmak, konuştuğunu tartarak konuşmak çok önemlidir. Mesela her yerde kadına karşı ayrımcılık vardır ama kimse açık açık kadına karşı ayrımcılık yapıyoruz diyemez. Tam tersini söyler. Her yerde siyahilere karşı ayrımcılık hal devam eder, her yerde demiyim de birçok yerde kurumsal manada ırkçılık, ayrımcılık ama bu söylenemez. Trump’ın seçilmesiyle beraber bu bütün siyaseten söylenmesi uygun olmayan şeyler pat pat söyleyen bir insan geldi. Normalde hep Chicago makinası derler.  Şikago'dan gelir, Cumhurbaşkanları da Amerika’da önemli siyasetçiler Chicago okulundan çıkar. Ama Trump oradan da değil bir iş adamı. Son derece aslında elitist, zengin. Ama birçok insanın Amerika’nın %99'dayız diyen fakir halkın da desteğini alıp geldi. Ve pat pat birçok şeyi söyleyen bir lider oldu. Sosyal medyadan, Twitter üzerinden Cumhurbaşkanlığını idare eden bir lider oldu. Obama ile Trump arasında ya da Müslüman ülkeler açısından çevre ülkeler açısından çok fark var mıydı belki şu fark vardı Obama yapıcam dediği birçok şeyi yapmamıştı, zulüm yine devam etti. Amerika’nın yurt dışında, birçok ülkede yaptığı zulüm o dönemde de devam etti. Trump döneminde belki biraz daha açıktı, açık ve netti. Bazen sağı solu belli olmuyordu ama bugüne geldik. Neyse. Trump tabi seçimleri kaybettiğinde Amerika’nın zaten bu seçim sistemi bana orda eğitim belirli dönemlerde eğitim almış olmam dolayısıyla, doktora dolayısıyla da çalışma fırsatı buldum. Çok acayip geliyor, seçicilere üye veriyor insanlar her eyaletin bir oyu var %50den daha fazlasını alanlar seçicilere kendi adına temsilci kabul ediliyor. Popüler oyun daha fazlasını alan Cumhurbaşkanı olamayabiliyor. Birçok örnekte olduğu gibi, bu seferde aynı şey oldu. Tabi Trump’ın Amerika herkese ders verirken, demokrasi dersleri verirken, Trump karşıtı bir dünyada ki algıyla beraber Trump’ın seçim neticesini kabul etmemesi, 3 Ocak’ta ilk kongre yemin etmekle beraber hizmete başladı, temsilciler meclisi ve senato görüşmelerine başladı, seçim sonucunu onaylayacakken 6 Ocak’ta bir işgal hareketi oldu. Tabi Amerika bu noktada son derece karizması yerle bir oldu. Amerikan Kongresi “terörist” olarak nitelendirilen, ilk defa da bu kadar çabuk, kendi vatandaşına ve beyaz insanları terörist olarak niteleyen bir tavır alındı. Böyle bir süreç yaşandı. Türkiye’de bakıyoruz tabi Türkiye’de öncelikle Sayın Meclis Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın, Dış İşleri Bakanlığımızın yapmış olduğu açıklamalar çok net ve bunlarda haberlerde yer aldı. Amerika’nın herkes için kullandığı o tepeden dili aynı şekilde yansıtan parlamentolar arası birlik, AB’de böyle bir açıklama yaptı sonra. Açık bir süreç oldu. Oda oldukça güzel kendi iğnesini kendine batırmayı belki öğrenir bundan sonra Amerika diye öyle bir ümide kapılıyorum, kapılmak istiyorum. Böyle bir süreç yaşandı. İlginç bir süreç. Farklı bir süreç. Bakalım yarın Amerika’da kongre işte tekrar aziz sürecini başlatacak mı ki Trump başlatırsa o Biden’ın göreve başlamasını da etkiliyor ertelemiş oluyor. Böyle bir ilginç süreç. Tabi bizden giden tepkiler çok ilginç. Şöyle bir örnek vermek istiyorum Esra. Birkaç sene evvel Arap Baharı başladığında o bazı ülkelerde, bazı şehirlerde protestoculara polisin kötü muamelesi ile alakalı Obama’nın yaptığı bir konuşmayı o dönemde aynı zamanda Amerika da ………. işgal et, biz %99uz zengin olan %1 değiliz asıl olan Amerika’nın surları biziz protestosu esnasında polisin protestoculara yaptığı kötü muamelenin görüntüsünü göstererek Obama’nın başka bir ülke için olan konuşmasını vermişlerdi. Bu bana onu hatırlatıyor. Yani başka ülkede, halbuki Amerikan polisi öyle hani biz polis şiddeti gibi iddialar oluyor siyahilere yaptıklarından öncesini söylüyorum. Siyah beyaz tanımıyor orda da insanları kadın erkek demeden yaşlı demeden yerlerde nasıl sürüklediğinin görüntüleri var. Yani Amerika her zaman bunu yapıyor. Şimdi bakıyoruz birden bire demokrasiye saygıya teşvik etmeler, Boğaziçi Üni. O kadar karmaşıklıklar oluyorken, orda seçilmiş bir rektöre önceki dönem mesela Kemal Alemdaroğlu’nun eski o rektörün 28 Şubatçı kafatasçıların hiçbiri hesap vermemişken bu ülkede şimdi aynı sistemle göreve gelmiş rektörün meşruiyeti tartışılırken bizim arkadaşlarda gelmiş diyor ki bu protesto, kınıyoruz olmaması gerekir Amerika'yı itidale davet ediyoruz. İlginç. İlginç. Şaşırmamak lazım ama ben şaşırıyorum, şaşırdığıma da şaşırıyorum. Öyle bir haleti ruhiye içindeyim. Bilmiyorum anlatabildim mi?

EE. Peki sen Ravza ablacım konu açılmışken Boğaziçi Üniversitesindeki bu öğrencilerin, eylemcilerin diyeyim… Nasıl değerlendiriyorsun bu tutumu? Bir taraftan siyasetçi istemiyoruz derken bir taraftan da oradaki eylemcilerin terör örgütü mensubu olduklarını içlerinden sadece bir tanesinin öğrenci olduğu da zaten tespit edildi falan filan. Bir taraftan siyasetçi istemiyoruz ama bir taraftan da o eylemcileri gaza getiren bir mobese, militan var. O zaman o siyasi olmuyor mu ?

RKK. Yani bu şey insanın canını sıkıyor. Yani uluslararası alanda yapılan söylemlerle alakalı da bir şey bu. Benzer bir şey. Bana oluyor sana olmuyor. Hani biz mesela demokrasi istiyoruz yok benim istediğim gibi istiyorum ben bana istiyorum. Ben seçimde çıkarsam sandıktan istiyorum. Yani bu aslında Amerika da yaşanan süreçte, ben bunu 10 sene evvel bir konferansta sormuştum. “ Gezi olaylarından sonra çok kıymetli bir akademisyenlerin olduğu bir Bilgi Üniversitesi’nde bir konferansta dedim ki o zaman burada tartışılmamız gereken demokrasi eğer bizim istemediğimiz daha doğrusu sizin istemediğiniz birisini çıkartırsa sandıktan ne yapacağız? Hani Amerika birçok ülkede bunu yapmadı mı? Şimdi mesela her yere demokrasi dağıtan Amerika başka birisi sosyal medyada paylaşımda bulunmuş mesela Mısır’a hiçbir şey söylemiyor. Ama başka ülkelerin demokrasisine müdahale edebiliyor. Yani benim istediğim, benim kabul ettiğim çerçeve mantığıyla bakıyor. Eğer bir yerde bir şey demokrasi çerçevesinde oluyorsa bir standart varsa, insan dümdüz olmalı. Ona başka ona başka olmamalı. Her zaman öyle açık ve net olmalı, eğilip bükülmemeli. Ama maalesef biz bir bakıyoruz bir orda öyle bir burada böyle yoksa mesela Boğaziçi Üni. Bende yüksek lisansta Boğaziçi Üniversitesindeydim. Birçok alanda çok kıymetli hocaların ders verdiği bir üniversite. Demokrat bir üniversite. Gerçi ben gittiğim dönemde de kapıdan girişte sıkıntılar yaşanıyordu. Bazı bölümlerde de gerçekten çok zorluk çekenler vardı, başörtüye hiç tahammül edemeyen hocalar vardı. Onu da biliyorum. Ama üniversiteye dışardan müdahale edip istemiyoruz, bide rektör hocanın gençlerle kısa bir sohbetini gördüm diyor ki “Ben Boğaziçi’ni ilk 5 üniversitenin, dünya sıralamasında üst düzeye çıkartmak istiyorum, onların arasında olmasını istiyorum “ diyor “istemiyoruz” diyorlar. Yani bu çocuklar ne istiyor o zaman ? O zaman gitsin. Gidince ne olacak? Onların canının istediği gelene kadar mızıkçılık mı yapacaklar ? Yani tamam beğenebilirsin, beğenemezsin protestonu yaparsın, tamam gidersin. Ama bu bir protesto değil. Aynı o manada belki bağlantıyı herkes çok doğru buluyor, bulmuyor bilmiyorum ama Gezideki talepler geldi aklıma. Onları hatırlattı bana. Gezide kimse ilk günler hariç ağaçtan başka bir şeyden bahsetmedi. Mesele ağaçtan fazlasıydı. Çünkü mesele 3.Havalimanıydı ve açıldı 3.Havalimanı. 3.Köprüde açıldı. Türkiye uzaya Türksat 5A uydusuda gönderdi, uydumuzda var.

EE. Ama mesele Türksat 5A uydusunu Halkalıda bekleyenler varmış?

RKK. İşte vardır. Onlar beklemeye devam etsin. Bu insanı gerçekten üzüyor. Birde Esra bizde hepimiz kendimizi geliştirmek istiyoruz. Ama aynı böyle geri kafalı söylemlerle, yok başörtülünün kafası aynı şekilde çalışır mı, başörtülü başörtüsüz aynı mı? Bu geri kafalı, çağ dışı, irtica ürünü yobazca düşüncelerle karşı karşıya kalınca… Yeni bir şeyler söyleyemiyorsun. Takılıp kalıyorsun.

EE. Birde şöyle bir şey var, son zamanlarda bir şey gördüm Ravza abla. İsmini vermeyeceğim bir tane sanatçı şöyle bir şey yazmış; 20 yılda naptınız ? Sizin sanatçınız var mı? Yazarınız var mı ? Şairiniz var mı? Sizin şuyunuz var mı, besteciniz var mı? Yani çok enteresan. Niye böyle Ravza abla. Niye biz sürekli savunmadayız, bu insanlara bir şey ispat etmek zorundayız? Ben şöyle söyliyeyim inşallah yani kafamda böyle bir şeyde var Yasin Börü’nün filmini çekmek istiyorum. Ben Yasin Börü’nün filmini çekecek olursam o senaryoyu yazarsam senin zaten gözünde bir senarist olmayacağım. Çünkü sen başka bir sey arıyorsun bunun altında. Dolayısıyla biz niye bu insanların sürekli sanki bide bunlara bir şey ispat etmek, kendimizi anlatmak, çetele vermek sonra işte bizim aslında şunlarımız var. Bu ne kadar enteresan bir şey. Fazla mı ciddiye alıyoruz? Yada ti ye almayı mı bilmiyoruz?

RKK. Hepside olabilir. Bu tabi bizim neslimizin maakesef bir sıkıntısı. Bir problemi. Duygusal yük diyoruz. Ama gelecek nesiller için ben gençlerle konuşurken çok mutlu oluyorum onlardan enerji alıyorum. Gençler davet ettimi bazen çok terleten sorular da sordukları için mutlulukla koşarak gidiyorum. Gençlerin avantajı şu;

Onların önünde çok büyük fırsatlar var ve önceki nesillerin yaşadıkları tramvaları yaşamadıkları için daha özgürler. O travmalar herhalde bizi bazen geri çekebiliyor. Ama tabi ki en güzeli yapılabilir. Şeye benzeşiyor biraz, Boğaziçi'nde ilk öyle bir ortamda ders alırken hocaya sormuştum. Hocam dedim bu çağdaşlık nasıl bir şey dedim. Yani Mozart, Beethoven dinlemekse bende dinliyorum ve seviyorum. Ama bu beni Orhan Gencebay dinleyenden, Müslüm Baba dinleyenden niye üstün kılıyor? Kim söyledi onların daha farklı olduğunu ? Ya da Klasik Türk Musikisi dinleyenden niye avantajlı oluyorum 3 tane şey biliyorum diye? Batılı.

EE. Niye siz onu dinleyince elit oluyorsunuz mesela? Çok komik.

RKK. Ben iyi bir opera takipçisiyim mesela ama aynı zamanda Klasik Türk Musikisini de takip ediyorum. İkisini de seviyorum. Yani bu neden olamıyor mesela ,yada niye illa da biraz evvel bir kelimeyi yanlış yazdım diye Arapça yazmak istediniz herhalde, yani keşke Arapçam iyi olsa da Arapça tweet atabilseydim. Ama o kadar yeterli değil.

EE. Aslında Ravza Hanım çok enteresan bir konuya geldik. Bu arada müzikle ilgilendiğini bilmiyordum. İyi bir repertuvarın var anladığım kadarıyla. Mesela paralel evrende ne söyleyebilirsin batı müzik ilgini bu tarafa koyduğumuz zaman. Orhan Gencebay dinliyorsun.

RKK. Seviyorum. Dede Efendi’nin bazı parçaları işte Itri’nin. Bir kısımda şöyle Belkıs Özener’i çok severim Belkıs Özener’in benim hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Kendisiyle tanışıp, kendisine ifade etmek de mümkün oldu. O Türk filmi şarkılarını. Onlar çünkü Doktora çalışırken, Tez yazarken gece sabahlara kadar çalışırken belirli bir saatte Belkıs Özener, belirli bir saatte enstrümantal, belirli bir saatte daha hard rock türü şeyler, belirli saatte klasik Türk sanat musikisi.

EE. Belkıs Özemer’in nasıl özel bir yeri var?

RKK. Şarkılarını dinlediğimde onlar beni rahatlatıyordu, duygulandırıyordu. O zaman daha iyi yazabiliyordum.

EE. Peki ben şeyi merak ediyorum Ravza Abla, siz mecliste konuşuyorsunuz ya aralarda müzik falan dinlemiyor musunuz? Daha böyle hani cep telefonlarınızdan müzik açıp Orhan Baba dinleyeyim falan olmuyor mu ?

RKK. Mecliste Genel Kurul çalışmaları esnasında maalesef bazı arkadaşlarımız çok güzel konsantre oluyor da ben onu beceremiyorum . Bazen ama içimden geliyor müzik açıp müzikle dinlemek olayları. Ben yapamadım yok yapmıyorum ama aklıma geliyor.

EE. Mecliste en sevdiğiniz hoca ?

RKK. Ben tüm hocalarımı seviyorum diyip hemen öğrenci moduna geçiyorum.

EE. Sen ama galiba çok başarılı ve yaramazda bir öğrenciymişsin. Aldığım bilgiler bu yönde. Yaramaz derken meraklı ve muzip.

RKK. Muzipliğim var ama kendimi hep tutuyorum. O bastırılmış olarak kaldı, seneler sonra 40 yaşından sonra meydana çıkmaya başladı. Bazen düşünüyorum öyle çok ciddi, resmi toplantılarda değil ama bazen düşünüyorum aklımdan geçen yaramazlıkları düşünseler acaba diyorum herhalde bana hemen köşede tek ayak üstünde dur derlerdi. Ama Allahtan akıl okunmuyor, insan aklından geçenlerden mesul değil. O benim için büyük bir nimet. Çok muziplikler geliyor aklıma.

EE. Ne geliyor mesela aklınıza mesele böyle çok gergin olduğunuz anda?

RKK. Meclis usulünde kürsüdeki konuşmacıya müdahale edilmez. Bir gün, bir konuşmacı benim de başkanlığını yaptığım komisyonla alakalı bir şey söyledi. Ben de ayağa kalktım itiraz ettim, böyle bir usul var. Kürsiye gitmiyorsunuz ama sıraların en önüne gelip itiraz ediyorsunuz. Konuşmacı hanımefendi beni kavgaya davet etti. O anda bana bir gülme geldi, diyor ki “Hadi gel” diyor. O anda aklımda birçok şey geldi de yapmadım. İlk defa hayatımda böyle bir davet aldım…

EE. Kimdi Ravza abla?

RKK: HDP’den Meral Danış Beştaş'tı. Hadi gel diye davet etti beni. Davete icabet etme sünnetine uyayım mı, uymayayım mı diye orda bir muziplik geçti aklımdan da yani zaten öyle bir şey yapmak istedim.

EE. Çocuk olsaydın belki giderdin Ravza abla

RKK. Çocukken de Esra şöyle bir şey Esra onun için içimde kaldı diyorum. Derste mesela yaramazlık gelirdi aklıma bazı hocalarımızın, çok kıymetli hocalardan ders almak nasip oldu ama bazı hocalarımız ne bileyim mesela bir hocam sözüme inanmamıştı. Bizde de yalan ne olursa olsun bir şey olursa ben yaptım dersin, yalan söylenmez. Öyle bir şey söz konusu olmaz. Onun için hocam sözüme inanmadığında çok sinirlenmiştim. Kapıyı çarpıp çıkayım demiştim. Ama o anda mantığım devreye girdi, kapıyı çarpıp çıkarsam disipline giderim, annem babam çok üzülür yani o açıdan içimde kalmış bazı muziplikler vardı. Kaldı öyle.

EE. Seni son zamanlarda en çok sevindiren?

RKK. Yani Ayasofya’nın açılışı, aslında çok çok sevindiren şeyler var. Siyasi olarak söylemiyorum da şu heyecanıma mümkün olsa, ifade edebilsem, herkese hissettirebilsem. Benim için en heyecan verici şeylerden bir tanesi bu süreçte yani 2015’ten itibaren milletvekilliği sürecimde Türkiye’de ki dönüşümü görmüş olmak. Yani benim çocukluğumun Türkiyesi, yani çocuk Ravza’nın gözünde devlet çok acımasızdı. Devlet anneme kötü davranandı. Uçağa bindiğimde başörtülü olduğum için hakarete uğrayandı ya da anneannemi babaannemi götürdüğümde hep sen diye hitap ederlerdi, senin büyüğün siz diye hitap ediyorsun senin büyüğün ama sen. Sende de bir şey vardır ifade de aşağılama vardır. Yani bir çok farklı şeyler vardır, uluslararası alanda Türkiye bilinen bir ülke değildi, özgüven sıkıntısı vardı, pasaportumuzu kimse tanımıyordu. Şimdi bir gidiyoruz mesela parlamentolar arası birlik toplantısına gidiyoruz herkes Türkiye konuşacağı zaman bir bakıyor. Ne söyleyeceğimizi merak ediyorlar. Bazen toplantıları da karıştırıyoruz. Onu da yapıyoruz. Neden çünkü uluslararası toplantılarda biz bu milleti temsil ediyoruz. Meclisi temsilen gitmişiz, TBMM'ye. Milletimizin hoşuna gitmeyecek bir şeyi söylemeyiz. Böyle bir özgüven. Baktığınızda uluslararası bir alanda itibarı olan bir ülke. Benim büyüdüğüm Türkiye'de televizyondan baktığımda bir ülkenin lideri başbakana selam verse, günlerce haber olurdu. Şimdi bizim Cumhurbaşkanımız, telefon ediyor, davet ediyor Vahdettin Köşkü'nde Merkel, Putin... Kimse isimleri önemli değil ABD lideri, kimse davete icabet ediyorlar. Böyle bir Türkiye var. Uluslararası alanda bilinen bir ülke. Dostu çok düşmanı çok, sevmeyeni de çok ama, güçlü bir aktör Türkiye. Ben bunları görebileceğimi düşünmüyordum. Aynı şekilde Allah öyle şeyleri içinde olarak görmeyi nasip etti. Mecliste bulunmak onun için büyük bir şeref. Hadi makamlar mevkiler onlar geçici. Kabre girdiğinde kimse sormuyor sana buyurun protokoldeki sıranız neydi ? Tam tersine öyle bir vazifen mi vardı sen dur bir kenarda. Sırat köprüsünden insanlar geçerken sen dur bir senin iş uzun. Bunun vebalini, bilincini, korkusunu yaşayanlardan birisiyim. Yani yaşıyorum. Allah unutmayı naip etmesin. Dua dilencisi halinde herkesten dua istiyorum. Allah doğru yolda sabit eylesin rızasını almayı nasip etsin. Beni en mutlu eden şeylerden, çok şeylerden bir tanesi Ayasofya’nın açılmasıydı. Cumhurbaşkanımızın dünya 5’ten büyüktür konuşmasını BM salonundan dinlemekti. Başka bir şey olmasa bunlar bana yeter. Bir de TBMM’ye girip başörtüsüyle yemin eden ilklerden olmak. Sevinecek çok şey var.

EE: Merve Kavakcı, şu an çok güzel bir yerde ve çok mutlu. Ama beni Meclis’te görmek isterdim.

RKK: Benim için o yemin törenim. Hayatımın en mutlu günü olması gerekirken en gergin, en üzüntülü, içimin hem mutluluk hem öfkeyle içimde fırtınalar koptuğu bir gündü. Çünkü ben dahil herkes ‘Merve Kavakcı olmalıydı. Devam eden süreçler vardı. Milletvekilliği düşürülenler ve seçilenler listesinde bile adı yoktu. Cumhurbaşkanımızın onunla alakalı bürokratik süreci takip etme işin bana verdi. Bunu çoğu insan bilmez. Refah Partisi döneminde ablam Genel Merkez Dış İlişkiler Başkanıydı. Ben de İstanbul Dış İlişkiler Başkanıydım. Benim ayrı siyasi çalışmalarım vardı. Ama genelde bu süreçte Merve’nin kardeşi olarak bilinmek benim için büyük nimet oldu. Çünkü beni görünmez kıldı. Bir çok siyasetçinin farklı hallerine de şahit oldum. Onlar şimdi ayrı ayrı yerlerdeler. Bana Rabbim o zaman gerçek yüzlerini görmeyi nasip etti. Sabırla beklemek gerekiyor bazen.

EE: Gerçek yüzleri derken?

RKK: Farklı tarzlarını, farklı tarzlarını…

EE: Bu konuyu konuşmak istemiyorsun galiba seni üzüyor.

RKK: Hasbiyle hesabiliği diyeyim. Cumhurbaşkanımız çok söyler. ‘’Hasbi olalım hesabi olmayalım’’ Hesabiysen dersin ki; ‘’Ben bugün Ravza ablayla görünürsem yarın öbür gün siyasette bir değişiklik olur. Benim başıma dert olur.’’ O manada Merve Kavakcı örneği benim için turnusol kağıdıydı. O zaman vazife ve makam sahibi insanlar senelerce yurtdışında olmayı tercih etti. Gelebilirdi Türkiye’ye. Bazı şeyler ahirete kalsın diyoruz ya. Elhamdulillah sevinecek çok şeyimiz var. Bunlar yeter Allah’ın büyük bir lütfu.Türkiye’nin ilerlemiş olmasını görmek benim için büyük bir nimet. Anneannem görseydi keşke. Öyle güzel bir insandı. Nuh Mete Yüksel’in kapıya geldiğini gördü. Torununa yapılanları gördü. İnşallah Allah şehadet nasip etmiştir.

EE: Nuh Mete Yüksel’e ne oldu? Yaşıyor mu?

RKK: Bilmiyorum. Ne insanlar geçti. Gençlerle konuşurken şunu söylüyorum. Kendisini dünyanın en önemli insanı gören, bu dünyanın kendisi olmadan dönmeyeceğini düşünen insanlar vardı. Ne oldular? Onun için kimse vazgeçilmez değildir. Şu an Allah’ın vermiş olduğu nimetler, makamlar dünyevi açıdan güzel gözüken ne varsa hiçbirinin manası olmayacak bir güne hazırlanıyoruz. Onun için Rabbim yolundan ayırmasın. Rabbime ne kadar şükretsem az. Bu süreçleri Türkiye’nin yaşadığını görmüş olmak büyük lütuf.

EE: Program başında demiştin ya ‘’Vekil olmak gibi bir hayalim yoktu.’’ Ne olmak isterdin?

RKK: Her zaman insanın bir hedefi olması lazım. En son bıraktığım yerde belediyede çalışıyordum.

EE: Pilot olmak gibi bir hayalin var mıydı?

RKK: Aslında çok isterdim ama yoktu. Gözlük kullandığım için yapamazdım. F-16 ile uçma hayalim var. Ben hızı seven bir insanım. İnsanın yaşı biraz ilerleyince korkular başlıyor. Karanlıktan ve yalnızlıktan korkmam. Bir süre sonra hızdan korkmaya başlayabilirim. Ama öyle bir hayalim var. Bunge jumping, motorsiklet listemde var. Araba kullanmayı seviyorum. Trafik kurallarına uymamız lazım. Ama çok güzel yollar yapılmış. Onların hakkını vermek lazım. Adrenalinli şeyleri seviyorum. Güney Afrika’da safari yapmakla ilgili hayalim var. Dostlarım çağırdı ama gidemedim. Hayvanları çok seviyorum. Onun için aslanlarla kaplanlarla birlikte olmak isterdim.

Benim hayalim üniversitede öğretim üyesi olma hayalim var. En son 2009 – 2013 arası doktora yapmıştım. Onun üzerine birşeyler koyup üniversitede gençlerle olmak istiyorum. Onlardan çok şey öğreniyorum. Devamlı insanların kendini yenilemesi gerekiyor. Öyle bir hayalim var.

EE: Oğuzhan Asiltürk ile Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşmesini nasıl yorumluyorsunuz?

RKK: Cumhurbaşkanımızın en önemli özelliklerinden biri vefalı bir insan olması. Kendisi de açıklama yaptı. Siyasi bir cevap vereyim. Bir ziyaret, büyüğü ziyaret… Siyasetin zor taraflarından biri şu; adeta takım tutar gibi.. Siyaseten çok farklı düşündüğümüz arkadaşlarım var. Ama aramızdaki muhabbet devam eder. Sadece ben onları siyasi kimliklerinden bağımsız düşünürüm. Siyasi kodlarla düşünürsem yakıştıramıyorum. Belki onlar kendileri tercih etmediler. Ama oradalar. Öyle bir oyun oynuyorum kendi kendime. Benim de farklı partilerden olan dostlarım var. Zorlu zamanları olursa, ihtiyaç olursa birbirimize koşarız. Ama onun haricinde hepimiz kendi yolumuzda mücadelemize devam ederiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti bende bu duyguyu uyandırdı. Ama güzel bir ziyaret. Çünkü seneler öncesine dayanan bir tanışıklık, bir hukuk var. Çok güzel bir şey.

EE: Öğretim görevlisi olmak istediğini söyledin.

RKK: Ama İBB’de mecburi hizmetim var. Onu tamamlayacağım. O konuda iftiraya maruz kaldım. Onu oradaki herkes de biliyor. Cumhuriyet Gazetesi’nde hakkımda iftiralar çıktı. İstanbul Metro A.Ş.’den de maaş alıyor. Çift maaş alıyor. Dediler. Öyle bir şey hukuken mümkün değil. Bir milletvekili başka maaş alamaz. Ben Metro A.Ş.’den burslu olarak doktoraya gittim. Kendi imkanlarımla gidemiyordum. 100 kişi kadar personeli doktora ve yüksek lisansa göndereceklerini söylediler. 48 kişi kadar tamamlayıp döndük. O kişilerden birisiyim. Bunun karşılığında çalışarak ödenecek bir mecburi hizmet süresi vardı. Benim milletvekilim araya girince süreç askıya alınmış oldu. Onun için inşallah milletvekilliğim Metro A.Ş.’de mecburi hizmetimi tamamlayacağım.

EE: Gençlerle aranız çok iyiymiş.

RKK: Ben seviyorum gençleri. Enerji alıyorum. Farklı görüşlerdeki gençlerle olmayı çok seviyorum. Seçim zamanları yoğun oluyor. Biz seçim zamanları kapı kapı teşkilat çalışmaları yapıyoruz. Gençlerle buluşuyoruz. Esnaf ziyaretleri yapıyoruz. Ama koronadan dolayı en son seçimde en yoğun şekilde yapmıştık.

EE: Pazara gidiyor musunuz?

RKK: Pazara gitme fırsatım çok olmuyor. Marketten bile alışveriş yapma fırsatım olmuyor. Ama Erenköy pazarını çok severim. Metroya ve vapura binmek. Bu süreçte koronadan dolayı yapamadım. Ama onları gözlem yapmak için çok seviyorum.

EE: Dışarıda seni tanıyorlar. Hayranların da var. Ama sevmeyen de var. Ne tarz eleştirler alıyorsun sokakta?

RKK: Günlük hayatın içinde olumsuz bir şeye rastlamadım. Seçim çalışmalarında oluyordu. Nezaket kuralarına dikkat etmeye çalışıyorum. Kafe restoran ziyaretlerinde önce işyeri sahibinden izin alırız. Sonra ben gittiğim masalarda izin alırım. ‘’Size selam verebilir miyim? Diye. Çünkü insanlar yemek yiyor, konuşuyor. %99 olumlu cevap almışımdır. Ben hanımlarla tokalaşıyorum. Erkeklerle tokalaşmıyorum. Elini vermek istemeyen ve tepki veren çok az insan olmuştur. Olumsuz şeyler olunca da teşekkür edip devam ediyorum. Metroda beni görünce yalnız dolaştığıma inanmıyorlar. Evet yalnız dolaşıyorum. Yalnız olmayı da seviyorum. Kalabalıklar içinde yalnız olup gözlem yapmak çok hoşuma gidiyor. İstanbul’u çok özlüyorum. Meclis çalıştığı zaman Ankara’dayız. Bir süredir gelememiştim. Çocukken eski İstanbul’u anlatan bir tiyatroya gitmiştik. Tek kişilik bir oyundu. Hocam benim onun doğru söylemediğimi düşünmüştü. Tiyatroya gidip rapor hazırlayacağız. Ben çok sıkılmıştım. Ama annem bayılmıştı. O bir İstanbul hanımefendisi… Simit anlatıyor. Vapur anlatıyor. Lise talebesiyim çok sıkılmıştım. Şimdi olsa o oyunu seyretsem çok severim. Hoca sordu. Şu oyuna gittik dedim. Hoca inanmadı. Ertesi gün annem not yazdı. ‘’Kızım doğruyu söyler, yalan söylemez. Oyun ona hitap etmedi. Ama oyuna gitti’’ Şimdi o oyundaki gibi bir bardak çay ile simitim olsa cennetteyim. Vapurda biraz gözlem yapıp, biraz nabzı takip edip, şiirleri düşünüp…

EE: Korktun mu programa gelirken? Heyecanlandın mı?

RKK: Gelirken biraz heyecanlandım.

EE: Araf; insanlara korkutucu geliyor. Halbuki ben hiç zor soru sormuyorum.

RKK: Ben senden değil kendimden. Burada ışıklar var. Ben kameralar olduğunu unutuyorum bazen. Bu siyasetçi için tehlikeli bir şey.

EE: Güzel bir insansın, zor zaman dostusun. Kalbi kir tutmayan bir insansın. Hepimizin korktuğu kibir.. Ama sende kibir hijyeni var sende. Ben iyi insanlara iyi olduklarını söylemek istiyorum. Bu övgü değil gerçek. Yazarken yazabiliyorsak söylerken de bunu çok güzel söylemeyiz. Seni seviyoruz.