7 ay öncelerde, Nisan 2025 ortasında ölen Papa Francis'in yerine, Katolik Kiliseleri yüksek konseyi tarafından Kuzey Amerika doğumlu ve ilk ABD vatandaşı olarak Papa seçilen ve Katolik Kilisesi geleneklerine göre doğumdan beri taşıdığı 'Robert F. Prevost' ismini bir kenara bırakıp 'Leo' adını alan ve bu zamana kadar aynı isimle anılan 13 Papa'dan sonra geldiği için '14. Leo' olarak anılan 'Papa', dün, -Roma'da 100 dönümü bile bulmayan bir arazi üzerinde-, dünyanın coğrafî olarak en küçük devleti olan Vatikan Devleti'nin başkanı olarak Türkiye'yi ziyarete geldi ve Başkan Erdoğan tarafından törenle karşılandı.
Bu ziyaretin, Hristiyanlık tarihinde özel bir yeri olan ve Miladî- 325 yılında Hz. İsâ Peygamber Aleyhisselâm'a nâzil olan İncil'den bazı bölümlerin sonradan eklendiği veya çıkarıldığı iddiasıyla toplanan 'İznik Konsülü'nün 1700. yılına rastlatılması ilginçti.
*
Bu vesileyle, -önceki- Papa Francis'in ağır hasta olduğu ve ölümünün beklendiği günlerde, Nisan-2025 ortalarında Trump, en dindar konuşmalarından birini yapmış ve Paskalya Yortusu mesajında Hristiyanların inancında var olan Hz. İsâ'nın 'mucizevî dirilişi'ni anlatarak, -özetle- "Okullarımızda, ordumuzda, işyerlerimizde, hastanelerimizde ve hükümet binalarımızda Hristiyan inancını savunacağız. (...) Hristiyan inancını, din özgürlüğü hakkını ve kamu alanında Tanrı'nın hükümlerini korumaktan asla vazgeçmeyeceğiz. (...) Mesih'in kurtarıcı fedakârlığına odaklandığımızda, O'nun sevgisi, alçakgönüllülüğü ve itaati hürmetine Tanrı bu özel dönemde hepimizi ve Amerika Birleşik Devletleri'ni kutsamaya devam etsin... Bu Paskalya'nın ihtişamının İsa Mesih'in çarmıhta yaptığı fedakârlık olmadan gelemeyeceğini kabul ediyoruz. (...) Dünyadaki son saatlerinde, Mesih, Tanrı'nın yaratışına duyduğu derin ve kalıcı sevgiden dolayı çarmıhta dayanılmaz acılara, işkenceye gönüllü olarak katlandı. Onun çektiği acılar sayesinde kurtuluşa kavuştuk, günahlarımız bağışlandı. (...) Paskalya sabahı taş kaldırılır, mezar boş olur ve ışık karanlığa üstün gelir; bu da ölümün son sözü söylemediğinin işaretidir. (...)" mealinde konuşmuş, sonra da 'Beyaz Saray İnanç Ofisi'nin kurulması' emrini imzalamıştı.
Hattâ o günlerde Trump, 'Keşke Papa olabilseydim...' diyerek bir arzu veya hayalini de dile getirmişti.
'Papa XIV. Leo' ise, 'Katolik Kilisesi'nin yeni lideri' olarak, verdiği ilk vaazında, "Bu zamanda hâlâ çok fazla anlaşmazlık, nefret, şiddet, önyargı, farklılık korkusu ve dünya kaynaklarını sömüren ve en yoksulları dışlayan bir ekonomik paradigmanın açtığı çok fazla yara görüyoruz." diyerek kapitalist sisteme ince eleştirmeler yapmış, 'insanların dikkatini çekmenin ideal yolunun sevgi olduğunu' söylemiş ve Trump yönetiminin göçmen karşıtı politikalarına göndermelerde bulunmuştu. Yeni Papa, şunu da ekleyelim ki, ilk vaazlarından birinde 'Gazze'deki çocukların ve ailelerin "açlığa sürüklendiğini" ve Myanmar'daki çatışmaların "genç ve masum hayatları" hayattan kopardığına da değinmişti. Ama artık bu konulara değinmiyor... Kezâ, Trump'ın saldırganlıkları konusunda da suskunluğunu koruyor.
Trump'ın kendisine karşı çıkan dünya liderlerinden medyaya ve hukuk firmalarına kadar neredeyse herkese saldırması, göçmenleri aşağılaması ve açıkça Grönland, Meksika, Kanada gibi başka ülkelerin coğrafyalarındaki topraklara ve nadir element kaynaklarına el koymayı düşünmesinin ardından gelen bu eleştiriler Trump'ı biraz olsun frenleyip düşündürmeye yetmiş midir?
Bu uzak bir ihtimal gözüküyor...
Çünkü bu Trump, Siyonist İsrail rejiminin mazlum kanı içmeye bir türlü doyamayan Netanyahu'sunu 'savaş kahramanı' ilan etmekle de yetinmeyip hassaten Gazze'de her tarafı yakıp yıkmasının ve çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan 70 bini aşkın savunmasız -sivil insanın öldürülmesinin 'şerefi(!) ile bir de gurur duyuyor ve her fırsatta 'İsrail'e ihtiyacı olan bütün o güçlü silahları biz verdik!' diyor, sanki bilinmeyen bir ifşaatta bulunuyormuş gibi...
Ve sonra da Nijerya'da Hristiyanların öldürüldüğünden söz ederek, Amerikan askerî güçlerini Orta-Batı Afrika sahillerine göndermekten ve sonra da Sûdan'daki korkunç kanlı iç-savaş'a bir 'iyilik meleği' ve 'kurtarıcı' edâsı ve hattâ Müslüman toplumlara bile 'barış' mavalları okuyarak, kol-kanat germek ve güyâ insanî yardımda bulunma görüntüleri verirken; Latin Amerika'yı da ihmal etmiyor ve dünyanın en zengin petrol ülkelerinden birisi olan Venezuela'yı istediği şekilde hizaya getirmeye çalışıyor.
Papa 14. Leo'nun bu konulara değinmesi ona da yakışır, eğer bilirse... Hz. İsâ Mesih Aleyhisselâm'ın takipçileri olduklarını söyleyen yüz milyonlarca insana, Hz. İsâ'nın mesajlarını dosdoğru anlatabilirse, elbette insanlığa hizmet etmiş olur ve Kur'an-ı Kerîm, 'Yahudi ve Hristiyanlardan hayırlı işler yapanlar'ın karşılıksız bırakılmayacağını, 'ecir'lerinin verileceğini de belirtir.
*
Ve Bursa'dan kesitler
Bir program gereğince evvelki gün Bursa'ya gidip döndüm.
Bursa'yı yakînen bildiğim için yeni bir şeyler göreceğimi düşünmemiştim.
Ama yanılmışım...
Aman Allah'ım...
Belediye muhalefetin eline düştü ya, bunun her yerde hissedilmesi için büyük çabalar harcanmış.
Halkın temel ihtiyacının aslında, resmî ideolojinin 'ikon'laştırdığı bir isim ve resmin her yerde görünür kılmak istenircesine ve hiç beklenmeyen yerlerde bile, Mudanya'dan Bursa'ya kadar uzanan yol boyunca ve Bursa içinde de Belediye hizmetleri cümlesinden olmak üzere cadde kenarlarında çarşaf çarşaf fotoğraflar- fotoğraflar...
İslam öncesi 'Cahiliye' zamanından aktarılan bir tablo canlandı gözümün önünde... Halk kitleleri hurma, un, süt ve sair malzemelerden yoğrulmuş kocaman heykelleri, 'ilâh'ları /putları olarak dikip kuruturlarmış...
Amma, büyük kıtlık zamanlarında, aç kalan kitleler, o putları yerlermiş...
Merhûm Muhammed Hamidullah, 50 yıl öncelerdeki derslerinden birinde, 'aç kalan kabilelerin, o put heykellerini yediklerini ve bu durumu, karşı kabilelerin şairlerinin, 'Filan kabile, kıtlık zamanı diye, ilâhlarını yediler, ilâhlarından korkmayarak!.' diye hicvettiklerini anlatmıştı...
Onu hatırladım...
Darısı, akılları yetmeyince hemen var güçleriyle putlaştırdıkları, ilâhlaştırdıkları özel korumalı isim, resim ve heykelleriyle, mantıkî ve ideolojik açlıklarını gidermeye çalışan 'modern Cahiliye kabileleri'nin başına...
*
Fas'ta Almanya büyükelçisi iken 40-50 yıl öncelerde Müslüman olan merhûm Murad Hoffman, bir İstanbul seyahatini anlattığı yazısında, her tarafta ve hele de Beşiktaş'tan Dolmabahçe'ye kadar uzanan yol boyunca, tek kişinin yüzlerce farklı fotoğraflarının, milyonlarca insana devamlı gösterilmesinin ve kezâ, İzmir seyahatinde de, Bornova civarında, bir dağın yamacındaki kocaman bir kaya üzerine yontulmuş bir insan kellesinin saygıyla korunması sonunda, 'putperestlik' üzerine bina edilmiş 'yeni bir din'in tesis edilebileceği endişesini dile getirmişti.
*