İşgalci Ermenistan güçlerinin, Azerbaycan'ın sivil yerleşim alanlarına düzenlediği alçak saldırılar sonrası, Azerbaycan Ordusu harekete geçerek işgal altındaki Dağlık Karabağ'da ilerlemeye başladı. Azerbaycan Savunma Bakanlığı'nın açıklamasına göre, harekat kapsamında şu ana kadar, 22 düşman tankı ve diğer zırhlı araçlar, 15 OSA uçaksavar füze sistemi, 18 insansız hava aracı (İHA) ve 8 topçu parçası imha edildi. 550'den fazla Ermeni askeri öldürüldü.
Bölgeyi yakından takip eden Star yazarı Sevil Nuriyeva İsmayılov, harekat ve süreci değerlendirdi.
Azerbaycan toplumunda biriken milli enerjinin ve gasp edilmiş toprakları geri alma isteğinin doruk noktaya ulaştığını belirten Nuriyeva, şöyle konuştu:
Azerbaycan uluslararası hukuka dayanarak hareket ediyor. Çünkü kendi sınırları içerisinde işgal edilmiş topraklar söz konusu. Ayrıca, durmadan onu taciz eden Ermenistan faktörü var. Uluslararası hukuka göre de bu tacizin önünü kesmek için bir devlet gereken neyse onu yapar. Bu durumda Azerbaycan kendi haklı statüsünü devreye soktu. Kendi topraklarındaki operasyonla üzerine yönelen tacizi ve provokasyonların önünü kesme zorunluluğu oluştu. Sınırda sivil vatandaşlara yönelik provokasyonların ve silah kullanımının önünü bu şekilde kesmeye nail oldu. Diğer taraftan Azerbaycan’da birikmiş bir milli enerji vardı. Uzun yıllardan beri uluslararası zemine bakıldığında, işgalci ile işgale maruz kalanı aynı teraziye koyarak, iki taraf hakkında konuşurken mesafe olarak iki tarafa da aynı mesafeden yorum yapılıyor. Bunu Avrupa Birliği’nin de beyanlarına baktığımızda NATO’dan gelen beyanlara baktığımızda da ve küresel aktörlerin beyanlarına baktığımızda da görebiliyoruz. İşte bu durumu değiştirecek tek şey Azerbaycan’ın gösterdiği iradedir.
Türkiye'nin Azerbaycan'ın haklı davasında sahada, diplomaside, maddi ve manevi her türlü desteği sağladığını belirten Nuriyeva, Türkiye'nin desteğinin Azerbaycan'ın elini daha da güçlendirdiğini söyledi.
Nuriyeva, Azerbaycan’ın attığı cesurca adımların arkasında milletin milli şuuru, yönetimin milli şuura sahip olması ve gelinen ekonomik seviyenin ile bu ekonomik seviyenin milli ordu teknik altyapısının oluşturulmasındaki gayretler gibi birçok etken olduğunu belirtti.
Nuriyeva sözlerini şöyle sürdürdü:
Ama bunun yanında en büyük destek ve güç Türkiye’nin tam desteğinin olmasıdır. Türkiye her zaman Azerbaycan’a destek oldu ama son yüzyılda ilk defa bu dönemde fiili olarak, sahaya inerek fikriyatıyla, diplomasisiyle danışmalık hizmetleriyle her türlü SİHA ile İHA ile Kasırga ile her türlü desteği ile Azerbaycan’ın üstünlük sağlamasına yardım etmiş oldu. O nedenle geldiğimiz nokta psikolojik üstünlük açısından da anlamlıdır.
Yukarı Karabağ’daki sivil Ermeni halkına Azerbaycan'ın hiçbir zaman kötü bakmadığını ifade eden Nuriyeva, meselenin Ermenistan yönetimi ve Ermenistan devletinin tacizci politikaları olduğunu söyledi.
Nuriyeva, bu nedenle Azerbaycan'ın Ermeni halkına yönelik hiçbir zaman provokatif bir yaklaşımı söz konusu olmadığını, çünkü Azerbaycan'ın gelenek ve tarihine dayanarak; sivile, vatandaşa, kadına, çocuğa merhamet göstertebilecek bir profile sahip olduğu belirtti. Ancak, Ermenistan tarafının bunun tam tersi davrandığını ifade etti.
Azerbaycan lideri Aliyev’in elinin sivil bir Ermeni’nin kanına değmemesinin, onu bu kadar cesaretli ve alnı açık yaptığını söyleyen Nuriyeva, şu ifadeleri kullandı:
Ama karşımızda bütün süreç boyunca Yukarı Karabağ’da Azerbaycan topraklarında katliam yapan ekibi de görebiliyoruz. Her ne kadar da Nikol Paşinyan’ın direk bu kanlı olaylarda bir iştiraki olmasa da, bugün geldiğimiz noktada retoriği, savaş retoriği ve durumu değiştirme daha kötüyü evirme gayreti ile esasında yeni kan platformuna kendi emeklerini de eklemiş oldu.
Nuriyeva'ya göre Moskova, Paşinyan'ı yanına çekmeye çalışıyor ve suskunluğunun, mesafeli desteğinin arkasında, Paşinyan'ı daha fazla yanına çekme çabası var.
'Süreç içinde en önemli kriter, Azerbaycan'ın psikolojik üstünlüğü elde etmiş olması' diyen Nuriyeva, şöyle konuştu:
Ve Türkiye Güney Kafkasya sürecine dahil oldu... Kendi gücü, aklı ve diplomatik kavramıyla... Güney Kafkasya’da ‘benden başka kimse yok’ diyen Rusya da, bu sorunun çözümünde Ankara tarafını arayıp danışmak veya bunun üzerine müzakere etmek mecburiyeti hissettiyse, Rusya Türkiye faktörünü Güney Kafkasya’da tanıyor anlamına geliyor. Bu fiili olarak, yani halklar üzerindeki etkisi, sevgisi bunu kimse inkar edemez ve 200 yıllık Rusya ile beraberlik tarihi bile Kafkasya coğrafyasında Türkiye’ye bağı, Osmanlı’ya bağı, Anadolu Türklüğü ’ne bağı silemediler. Ama fiili olarak siyaseten sahaya inişi de bu süreç içerisinde Rusya bile tanımış oldu. Geldiğimiz noktada bunu ben birçok argümanla başarı olarak görüyorum.