Üstad Karakoç 8 Ağustos 1994 tarihinde yazdığı mektubunda önemli ve acil gördüğü üç meseleden bahsetmiştir. Mektup, Sayın Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı, Siyasi Parti Genel Başkanları, bilim insanları, yazarlar, gazete ve TV yöneticilerine gönderilmiştir.
Bugünkü meselelerimizle ne kadar da benzeştiğini okumak, doğrusunu isterseniz beni düşündürdü. 31 yıldır aynı mevzular gündemimizde, kahvehanelerden, evlerimizdeki odalara, yemek masalarından, minibüs yolculuğuna, vapura, kuyruğa vatandaşın her konuşmasında değinebildiği gündemimizde olan konular bunlar... Niçin sarmala dönmüştür, niçin bir çözüm bulunamamıştır, başka yazının konusudur belki...
Efendim mektuptaki ilk mesele, yıllardır konuşageldiğimiz anayasa değişiklikleri ile ilgili TBMM çalışmalarıyla ilgilidir. Ve Üstad'a göre milletin anayasa değişikliği ve takiben Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu'nda yapılmasını talep ettiği köklü değişiklikler bir türlü yapılamamaktadır. Bu durum, sırf anayasa değişikliği için gerekli yüksek oy nisaplarından kaynaklanmaktadır. Değişiklik için gerekli bu nisaplar düşürülmelidir. Aksi taktirde anayasa değişikliklerini bekleyen millet boşa beklemiş olacaktır.
Mektuptaki ikinci mesele Kıbrıs meselesidir. Aynen alıyorum:
'... Kıbrıs için, muhtemelen yakında, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, kabul etmemiz mümkün olmayan isteklerde bulunulacaktır. Buna karşılık, bazı siyasetçilerin ileri sürdüğü "Hatay Modeli" yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini Türkiye'ye bağlamamız çözümü, son derece riskli görünmektedir. İşin başlangıcında belki olabilirdi bu. Ama şimdi çok geç kalındı. Hatay'ın Anavatan'a katılması şartları bugün Kıbrıs için mevcut görünmemektedir. Hatta Yunanistan'la gizlice anlaşarak karşılıklı böyle bir emr-i vaki yapılırsa dahi bunu uygulama sorun çıkaracaktır. Bugün artık müdahaleci bir dış politika sistemi içine girmişlerdir süper güçler. Kıbrıs sorununu sadece Yunanlılarla bizim aramızdaki bir sorun gibi görmemiz, bugünün milletlerarası politikalarından bihaber olduğumuz anlamına gelir. Bizi Kıbrıs konusunda sıkıştıranlar, bunu sırf Yunanistan'ı sevdikleri için yapmıyorlar, aynı zamanda kendi çıkarları ve daha çok beklentileri için yapıyorlar. Bu sorunu mutlaka milletlerarası arenada halledebileceğimizi bilmemizde yarar vardır.
Bu durumda, bizim artık daha fazla gecikmeden yapmamız gereken, bir "Doğu Akdeniz Ülkeleri Konferansı"nın toplanmasını, böylece, sorunun çözümüne Kıbrıs'a komşu ülkelerin katkıda bulunmasını sağlamaktır. Bu konferansa başta Türkiye olmak üzere, Yunanistan, Mısır, Suriye, Lübnan, Libya, Tunus vb. tüm Doğu Akdeniz ülkeleri katılmalıdır. Kıbrıs'ın tüm Doğu Akdeniz ülkelerini ilgilendirecek özellikte ve önemde bir ada olduğu hususu asla akıldan çıkarılmaması gereken bir gerçektir. Kıbrıs'ın statüsünün değişmesi, tüm Doğu Akdeniz statüsünün değişmesi demektir. Bu bakımdan bütün Doğu Akdeniz ülkelerinin Kıbrıs sorununun çözümünde söz sahibi olmaları doğaldır. Zamanlama bakımından da uygun bir mevsim olduğu söylenebilir. Çünkü ABD, Ortadoğu yeni düzeni için çalışmalar yaptığı bu dönemde Mısır ve Suriye'nin böyle bir konferansa katılımına engel olmayı göze alamaz.
Böyle bir konferansın düzenlenmesinin, bu konudaki ABD ve AT politikasını yumuşatmaya neden olması umulur. Çünkü ancak böylelikle Birleşmiş Milletler (Gali) öneri paketine alternatif, yeni bir paket ortaya konabilecektir. Böyle bir girişim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti politikasına da yeni bir manevra alanı ve daha geniş bir ufuk açmış, gittikçe daralan çember ve kıskaçtan kurtulmasına da yardımcı olmuş olacaktır.
Bu konferans mümkün olmaz veya başarısızlıkla sonuçlanırsa, ancak o zaman başka çareler düşünülür. (12 Ada konusunun hariciyemizce yeniden ve derinden incelenmesi, Kıbrıs'taki soydaşların tümünün aynı zamanda Türk vatandaşlığına alınması vb. gibi araçlar.)
Üstadın mektubundaki üçüncü mesele ise, terörle mücadele konusundadır. Terörle mücadele tek başına güneydoğu meselesini çözmeye yetmez sosyo-kültürel ciddi toplumsal çalışmalar yapılmalıdır ve bu konuda bir Kurul oluşturulmalıdır demektedir. 'Ülkemizin etnik, kültürel, sosyolojik ve antropolojik sorunlarını, tarihin derinliklerinden gelip güç ve zaafımızı oluşturan hareketleri sürekli olarak inceleme ve değerlendirme görevini üstlenecek' bir Kurul... (Mektubun bu kısmını okurken TBMM'de kurulmuş Milli Dayanışma Kardeşlik ve Barış Komisyonu aklıma geldi)
Sayın Devlet Bahçeli'nin Kıbrıs'la ilgili ifadelerini işitince aklıma Sezai Karakoç'un yıllar önce yazdığı basiret dolu bu mektubu geldi. Kıbrıslı ve Giritli dedelerimin hatırası kalbimi sızlatırken, pencereden baktım, içim sızlayarak, bizde her şey ne çabuk da unutuluyor diye düşündüm...