Şark Meselesi, Avrupa'nın kendi içinde istemediği, kabullenemediği İslam ve Türk kimliğinin sofistike edilerek terimleşen halidir. 1815'te toplanan Viyana Kongresi'nde ilk kez resmi kayıtlarda yerini bulan "Şark Meselesi" kavramının yaslandığı bu histeriyi, bilinçaltını anlayabilmek için, çok daha uzun bir yolculuğa, 711 yılına kadar uzanmak gerekiyor diye düşünüyorum...
Belki de Cebelitarık Boğazı'ndan İber Yarımadası'na geçtikten sonra tayfalarına gemilerini yaktıran Kumandan Tarık Bin Ziyad'a kadar gitmek lazım, Rumeli'nin başından geçenleri anlayabilmek için... Rumeli'de Osmanlıyı niye istemediler sorusunun dehşete düşürecek cevabı, Avrupa'nın ortasında bir Bosna'nın niçin istenmediğiyle hemen hemen aynıdır.
Müslümanların 8. yüzyılın başında Avrupa'ya geçişleri ve hızla Avrupa içlerine doğru süren akınları, Fransa'nın kuzeybatısında 732 yılında, Poitiers Savaşı'yla ancak durdurulabilmişti... Daha ileri gidemediler ama bundan sonrasında Portekiz ve İspanya civarında kök salan İslam unsuru, ancak 1492'de Gırnata'nın düşürülmesi ile Avrupa'dan sökülebilecekti...
Avrupa Hristiyanlarının Avrupa'daki Müslümanlara karşı birleşerek kurdukları Hristiyan Birliği; 1492'de aldığı "Reconquista" kararıyla, "Sarazen" adını verdikleri Arap Müslümanlara yönelik feci bir soykırım uygulamıştı... "Sarazen" kelimesi Sina yarımadasında yaşayan Berberileri kasteden bir kelimeyken (Hz. Hacer'in mensubu olduğu sülaleye kadar iner bazı tarihçi kalemler "Sarazen"den söz ederken), 1492'de "Hristiyan karşıtı soyu kazınmışlar"ı ifade eden bir kavrama dönüşmüştü...
Endülüs Müslümanlarının imhası, soykırım anlamındaki "reconquista" içerikli bilinçaltı, Endülüs'ü çökerttikten sonra, Rumeli ve Osmanlıyı hedef alacaktı... Avrupa'nın en batısındaki Endülüs imha edildikten sonra, sıra Avrupa'nın en doğusundaki Rumeli'ye gelmişti artık...
Rumeli Beylerbeyliği'ydi hedef.
Oysa ki; 1354-1912 yılları arasında, Osmanlı Devleti'ne bağlı Rumeli Beylerbeyliği 558 yıl boyunca Avrupa'daki İslam Medeniyetini temsil etmiştir...
1389 Kosova Zaferi'nden, Osmanlı'nın ilk toprak kaybettiği antlaşma olan 1699'daki Karlofça'ya kadarki süreç, Balkanlar ve Doğu Avrupa için en uzun ömürlü Barış Dönemi'ydi...
Bunun sebepleri arasında Osmanlıya has adalet ve refah yönetimi olduğu kadar, Osmanlıya dair birlikte yaşama kültürü, farklı hayat biçimlerinin bir arada sürdürülebilirliği, komşuluk âdeti, dayanışmacı mahalle kültürü gibi pratiklerin de önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.
Nitekim Fransız Romantiklerden yazar Chateaubriand; Hristiyanlığa has zeytin dalını suladığına inandığı şehadet makamıyla ilgili bir makalesinde, "O zeytin dalının neşet ettiği yerde kırılmamasını temin eden Türk'lerdir, zira bu millet oldukça müsamahakar bir yapıdadır, merhametin faziletine inanırlar. Kendi inançlarına uymayan insanların yanı başlarında yaşamalarına göz yummak onların âdetindendir..." şeklinde ifade etmiştir bu "barış dönemi"nin iç dinamiklerini...
1683'te Rumeli'nin kaderini değiştirecek çok önemli bir vaka yaşanacaktır. Geri püskürtülen 2. Viyana Kuşatması akabinde Osmanlı'ya karşı kuracakları "Kutsal İttifak"ın yeminini edeceklerdir Avrupa Hristiyanları...
Viyana Kuşatması'ndaki hezimetimiz, dönüm noktasıdır; hem Haçlı İttifakı'nın kuruluşu noktasında, hem de Osmanlı duraklamasının dibacesi olmak bahsinde... 2. Viyana Kuşatması'nda yaşadığımız hezimet, aynı zamanda Rumeli'nin kriz dönemine girişi ve küçülmeye başlaması içeriğini de çağrıştırır...
Bununla birlikte; 1699'da başlayan gerileme ve çöküşe rağmen Rumeli hâlâ kaosun adresi değildir tam olarak...
Hristiyan birliğinin azimkâr savunucularından şair Lord Byron; "Türklerin eli iki kere ustadır; hem kılıcını insafsızca kullanmakta hem de yaraları sarmakta... Mağlup ettiği insanın gönlünü kazanmakta mahirdir bu millet. İtikatsız olduğunu düşündükleri kimseleri Avrupa'da pek çok örneğini gördüğümüz şekliyle ateşe atmamışlardır mesela, yan yana yaşamayı tercih etmişlerdir onlarla..." der notlarında...
Osmanlı'nın imparatorluklara has baskıcı olmayan, ulus devletlerin aksine kısmen gevşek bile sayılabilecek, yerli olana yerinden yönetim hakkını tanıyan hoşgörücü, liberal tavrı, inkisara rağmen Rumeli'deki çöküşümüzü yavaşlatabilmiş en önemli sebeplerdendir...
19. yüzyıldan itibarense "Kutsal İttifak" adı, yeni metin ve kongrelerde yenilenir, "Avrupa Uyumu" veya "Şark Meselesi"dir yeni isim artık...
Bugünkü İslamfobia şeklinde kavramsallaştırmaya çalıştıkları nefret söyleminin kökeni de işte bu Şark Meselesidir.