Kimse öküz altında buzağı aramasın. "Soyadı Kanunu"nu tartışma derdinde değiliz! Ancak, millet aleyhine nasıl kullanıldığını da görmezden gelemeyiz.
Biraz geriden başlayalım...
Saltanat'ın 1 Kasım 1922'de kaldırılmasıyla Osmanlı devleti fiilen yıkıldı. 3 Mart 1924'te Hilafet'in ilgasıyla da Müslümanlar sahipsiz kaldı. 1 Kasım 1928'de ise Alfabe değiştirilerek geçmişle bağımız koparıldı.
Artık Türk milleti, istenilen her şeklin verilebileceği bir "hamur" haline getirilmişti. Geriye bu milleti, Sabetayist, Yahudi, Ermeni, Rum militanlarla; (idrarla su misali) kimsenin ayıramayacağı şekilde karıştırarak "mayalamak" kalmıştı!
ENFEKSİYONLAR, İTTİHATÇILARLA VÜCUDA GİRDİ
İttihat ve Terakki; Masonların, Yahudilerin, Dönmelerin, Rum ve Ermenilerin "harman" olduğu bir örgüttü. Mesela Paris'teki I. Jön Türk Kongresi'nin 47 delegesi, Türk, Arap, Çerkez, Arnavut, Yahudi, Rum ve Ermeni komitacılardan oluşuyordu.
İttihatçılar, bu işbirlikçilere olan borcunu, Osmanlı devletini peşkeş çekerek ödemişti! Özellikle Yahudiler devlete hâkim olmuş; Anadolu, Mason Locaları ve Misyoner okullarıyla dolmuştu.
Lozan görüşmelerinde ise, Mustafa Kemal'in talimatıyla "Başdanışman" tayin edilen Hahambaşı Hayim Nahum'un çabasıyla alınan kararla, "Yeni Türkiye" sınırları dışındaki ve özellikle Selanik'teki Yahudiler ve Sabetaylar, Türkiye'ye göç etmişti!
KİM BU SABETAYLAR?
Sultan II. Bayezid Han döneminde Haçlı zulmünden kurtarılarak İzmir'e yerleştirilen Yahudilerin torunlarından Sabetay Sevi, 1648 yılında kendisini "Mehdi" ilan etmişti. Hahambaşının şikayeti üzerine, 16 Eylül 1666 tarihinde Edirne'ye getirilerek, bilirkişi heyeti önünde "Mesih"liğini ispat etmesi istenmişti.
Zira, Yahudilere göre Mesih'e kurşun işlemiyordu! Sabetay da Mesih ise, okların, vücuduna işlememesi gerekiyordu!
Bu teklif karşısında titremeye başlayan Sabetay, "Mesih"lik iddiasını inkar etmiş; hatta kelime-i tevhid söyleyerek Müslümanlığa "döndüğünü" iddia etmişti! Tabii ki yalan söylemişti. Ancak "Beyan esastır" hükmü gereğince, 150 akçe yevmiye ile Saraya "devşirme" alınmıştı. Ancak "Aziz Mehmed Efendi" adıyla sarayda kaldığı 7 yıl boyunca, Yahudilerle gizlice görüşerek "Mesih"liğini sürdürmüştü!
Nitekim Kuruçeşme'deki bir havrada yakalanınca Arnavutluk'a sürülen Sabetay Sevi, burayı da Sabetaycıların merkezi haline getirmişti. Ayrıca, tıpkı "milenyum" versiyonu Fetullah Gülen gibi, sürgünde de Osmanlı'dan maaş almaya devam etmişti!
17 Eylül 1676'de ölümü üzerine "Ayşe" adını kullanan münafık karısı Yohebed, 300 civarındaki Sabetaist aileyle birlikte, Selanik'e taşınmıştı. Örgüt halinde, "Müslüman görünen Yahudiler" olarak yaşamaya devam etmişlerdi. İttihat ve Terakki'nin de, "üs" olarak kullandığı Selanik'te, kendilerini iyi yetiştirerek güçlenmişlerdi. 1914 yılında, Selanik'teki "Dönme" sayısı 80 bine ulaşmıştı.[1]
DEVLETİ BÖYLE ELE GEÇİRDİLER
II. Meşrutiyet'in ilanında büyük rol oynayan Yahudiler/Sabetaylar, İttihat ve Terakki'nin patronu gibiydi! "İttihatçı" olarak payitahta avdet eden üst düzey Sabetayistler, devletin kilit noktalarını ele geçirmiş, adeta "Sabatay iktidarı" kurmuşlardı. Mustafa Arif, Mehmed Cavid, Faik Nüzhed ve Muslihiddin Arif... Müslüman ismi taşıyan nice nazır vs. aslında "Dönme" (Yahudi) idi.[2]
Tarihçi Ahmet Refik, "Peş peşe girilen savaşlarda Türkler zarar görse de Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Dönmeler zenginleşti" diye yazdı. Dönmeler ayrıca, kendilerini İslamî bir görünüm altında saklayarak Türkleri aldattı.[3]
Bağımsızlığını kazanan Yunanistan, ticareti tamamen ele geçirmiş olan Yahudi ve Sabetayistleri, "Türk" muamelesi yaparak göçe zorladı. Geriye kalanlar da "1924 Nüfus Mübadelesi"nde geldi.[4]
Yeni Türkiye'yi dizayn eden Yahudilerden "Vatandaş Türkçe Konuş" kitabının yazarı Abraham Galante'ye göre Dönmeler, Yahudilerle ilişkisi olsun veya olmasın, tamamı birer Yahudi'dir.[5]
"YENİ TÜRKİYE"Yİ BİRLİKTE KURDULAR
Türkiye'de, etnik ve inanç farkları yok edilerek "yeni bir millet" inşa etme dönemiydi. Asimilasyoncu Abraham Galante gibi isimlerin fikir öncülüğünde yürütülen "Yeni Türk kimliği" süreci ve sonraki yıllarda devreye giren Soyadı Kanunu, Dönmelere kolay kamuflaj fırsatı sağlamıştı! Önemli ve kritik mevkide rol alan Sabetaylar, "itibarlı" seküler Türk vatandaşı olarak tescillenmişti![6]
Hatta Mustafa Kemal Paşa, "Modern Türkiye"yi, yakından tanışığı bu hemşerileriyle birlikte kurmuştu. "Dönme elitlere" çok önemli fonksiyonlar yüklenmişti! "Moiz"ler "Munis" olmuş, "Türk'ün Yeni Amentüsü"nü yazarak, "Yeni Türkiye'ye yeni din" bile uydurmuştu!
2 Şubat 1923'te İzmir'deki konferansta Rafael Amato'nun, "Musevî vatandaşlar hakkındaki yüce fikriniz nedir" sorusu üzerine Mustafa Kemal'in verdiği, "Yahudiler bundan böyle mutluluk ve refah içinde yaşayacaklardır" garantisini çok iyi değerlendirmişlerdi![7]
Özellikle "Dışişleri Bakanlığı"na çok önem veriyorlardı. 1920 yılında Komünist Partisi'ni kuran ve 4 Mart 1925'ten, Mustafa Kemal'in ölümüne kadar Dışişleri Bakanlığı yapan Tevfik Rüştü (Aras) bir "Dönme" idi ve bakanlık kadrolarının tamamına Yahudileri yerleştirmişti.[8]
İNKILAPLAR SAYESİNDE "TÜRK" OLDULAR
Tam bu dönemde devreye girmişti Soyadı Kanunu...
21 Haziran 1934 tarih ve 2525 sayılı kanunla herkese "soyadı" zorunluluğu getirilmişti.
Meclis'teki görüşmelerde, "Aşiret hayatı, Orta Çağ'a ait bir tarzdır, ayrılık ifade eder. Bunları silmek lâzımdır" diyen Dahiliye Vekili Şükrü Bey'den, "İsim meselesinde salahiyeti vardır" dedikleri Salâh Cimcoz'a kadar herkes konuşmuştu. Soyadının, "Türkleri gülünç vaziyete sokan Arapça nebatat, hayvanat isimlerinin ayıklanmasını sağlayacağı"na kadar her ayrıntı dile getirilmişti![9]
Ancak bir tane CHP mebusu da çıkıp, "Peki, 'Herkes istediği soyadını seçsin' diyoruz da, azınlık ve ecnebilerin de arzu ettiği soyadı seçerek en 'kahraman' biri haline gelivermesi, bu memleketi kurtarmak için her şeyini feda eden milletimize karşı büyük bir haksızlık olmayacak mı" diye sormamıştı!
Tam aksine, kanunun 3. maddesi "Yabancı ırk ve millet isimleri, soyadı olarak kullanılamaz" diyerek, enfeksiyonlu unsurların kamuflajını teşvik etmişti!
SOYADI KANUNU NASIL UYGULANDI?
Kanunun uygulanması için Anadolu'ya "Nüfus Memurları" göndermek gerekiyordu. Bunlar her aileye "soyadı" verecekti.
Tabii ki Latin harflerini iyi yazıp okuyabilenler gidecekti! Yoksa Harf İnkılabı zarar görecekti. Bu sebeple meydan kendiliğinden, Harf İnkılabından önce de Latin Harflerini kullanan ecnebilere kalıyordu!
Bu "zaruret"e(!) ilaveten CHP yönetimi, konunun hassasiyetine(!) istinaden Anadolu'ya özellikle, İslâmî değerlerle "hasım" olan ve Türkleri "böcek" gibi gören "Batıcı" züppeleri görevlendirmişti!
Bunlar, halkı sıraya diziyor ve aklına esen soy isimlerini veriyordu. Dizi ve filmlere konu olan uygulama tam bir diktatörlük sahnesiydi. Aileler, nesillerdir devam eden lakap ve unvanlarının "soyadı" olarak verilmesini istiyordu ama vermiyorlardı! Hakkını savunmaya çalışana ise "Huysuz" soyadını yapıştırıyorlardı!
Zaten "ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi, hazretleri" gibi ifadelerini de "Kanun" yasaklamıştı. Latin harflerini okuyamayan insanların eline bir liste verip, "Seç" diyor veya akıllarına esen soyadı veriyorlardı.
Sinsi bir hıyanet ince ince işleniyordu! İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere vilayetlerdeki "okumuş" ecnebiler, Ermeniler, Yahudiler, Sabetayistler; en anlamlı, en cazip soyadları seçiyorlardı. Ama bu vatanı kanıyla kurtaran, devletin asıl sahibi olan Anadolu halkına, saçma sapan kelimeleri "soyadı" yapıyorlardı. Tek parti zulmü altında kamburu çıkmış olan milletin sırtına, nesiller boyu devam edecek yeni bir "kambur" yüklüyorlardı!
Aynı zulüm, "isim" konusunda da sergilenmişti. Ailelerin uygun gördüğü isimler "Arapça" veya "Kürtçe" gerekçesiyle reddediliyordu. Bu zorbalık yüzünden özellikle Doğu'da yüzbinlerce vatandaşımız "kayıt dışı" kalmış, devletin hiçbir hizmetinden yararlanamamıştı!
DEPREM ENKAZI MI, HAYVANAT BAHÇESİ Mİ?
Hiç dikkatinizi çekti mi? Bu milletin aslı olan Anadolu ahalisi "Çalı, Çırpı, Taş, Toprak, Demir, Çelik, Öküz, Katır, Sıçan, Ayı, Aptal, Yalama, Yuvarlak, Donsuz..." vb. şeyleri, yazamadığım cinsel ifadeleri, hakaretamiz kelimeleri "soyadı" olarak taşımaktadır!
Öte yandan, "Nüfus Memuru" maskeli ecnebiler, Türkçeyi tam bilmediği için çoğunu hatalı yazmış ve öylece kalmıştı!
Zira yanlış veya saçma soyadını değiştirmek için bürokratik oligarşi labirentlerini, mahkeme zulümlerini aşmanız gerekiyordu!
2017 yılındaki "kolaylaştırma" sayesinde yüzbinlerce kişi soyadını değiştirmiş olmasına rağmen, "En fazla soyadı" sıralamasında hâlâ "Yılmaz"dan sonraki 3 sırayı "Kaya" (1.154.158), "Demir" (1.105.381) ve "Çelik" almaktadır.
Sanki "moloz" yığını!
Adeta, "inkılab" maskeli saldırılarla Türk milletini "enkaz"a çevirenler, bu tahribatı "kalıcı" hale getirmek için bu soyadları vermişti!
Köyde yaşayanlar bilir, bir kar fırtınası eser ve her yeri dümdüz ederek, nice alçakları, çukurları gizler. Fakat bu "soyadı fırtınası" çok daha şiddetliydi! Sadece "çukur"ları yükseltmekle kalmadı, yüksek tepeleri de törpüleyerek, yükseltilen çukurlarla aynı seviyeye indirdi.
Alın size "eşit vatandaşlar"dan oluşan dümdüz bir Türkiye!
[1] Abraham Galante, Sabetay Sevi ve Sabetaycı Gelenekleri, ZVİ-Geyik Yayınları, İstanbul 2000, s. 102.
[2] Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri, s. 106.
[3] Marc David Baer, The Dönme, Stanford University Press, Stanford 2009, s. 136.
[4] Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri, s. 108.
[5] Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri, s. 109.
[6] Cengiz Şişman, Suskunluğun Yükü, Doğan Egmont Yayıncılık, İstanbul 2015, s. 327, 335.
[7] Sadayi Hak, 3 Şubat 1923; Le Levant, 3 Şubat 1923.
[8] Suskunluğun Yükü, s. 358.
[9] TBMM Tutanakları, 16 Haziran 1934, s. 192; 21 Haziran 1934, s. 246.