Üniversitenin Davutpaşa yerleşkesindeki 2010 Avrupa Kültür Başkenti Kongre ve Kültür Merkezi'nde "Tek Bayrak Altında Vatan Millet Aşkına" başlığıyla düzenlenen program, İstiklal Marşı'nın okunması ve Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni (GYY) Nuh Albayrak ve Prof. Dr. Ahmet Kavas'ın da katıldığı programda, 15 Temmuz'da yaşananların yer aldığı bir video gösterimi yapıldı.
FETÖ'nün PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerine istihbarat desteği verdiğini aktaran Albayrak, "Daha da önemlisi, devleti yönetenleri takip etmiş ve bütün hassas bilgileri, "Güney'deki dost ülke" dedikleri katil İsrail'e iletmişti." dedi.
"7 Şubat 2012 tarihinde, MİT üzerinden yapılan Başbakan Erdoğan'a operasyon teşebbüsü, FETÖ'ye "Artık hücuma geç" emri verildiğini gösteriyordu" diyen Albayrak, FETÖ'cülerin 10 Ağustos'ta Başkan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için adeta seferberlik ilân ettiğini ev ev dolaşarak CHP veya HDP'ye oy istediklerini hatırlattı.
15 Temmuz'un iktidarı ele geçirmekten ziyade, karmaşa ve iç savaş hedefleyen bir vekaleten işgal teşebbüsü olduğunu dile getiren Albayrak, konuşmasının devamında, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Demokrasiye sahip çıkalım' çağrısı üzerine sokağa fırlayan Türk milleti, emperyalistlerin ve uşaklarının hain plânlarını altüst etmişti. Önceki darbelerin hiç birinde olmadığı kadar acımasız davranan emperyalizm uşakları, milletin kararlılığı karşısında pes etmek zorunda kalmıştı." ifadelerini kullandı.
15 Temmuz cinnetinin, gücünü takıye ve "Masonik" yapısından alan Fetullahçı Terör Örgütü'nü bütün çıplaklığıyla ortaya çıkardığını belirten Nuh Albayrak, "Onlarca yıldır kılcal damarlarımıza kadar yayılan kanser mikrobunu temizleme zamanıydı. Bu intibalarımızı, o akşam ilk saatlerde kaleme aldığımız "Bu gece çok büyük hayırlara vesile olacak..." başlıklı notlarımızda dile getirmiştik. Nitekim 20 Temmuz'da ilan edilen OHAL zemininde, bütün birimlerdeki FETÖ tahakkümüne yönelik yoğun bir "temizlik" başlatılmıştı. FETÖ enfeksiyonundan kurtuldukça, "devlet fonksiyonları"na tekrar kavuşan Türkiye, gerçek anlamda terörle mücadele süreci başlatmıştı!" dedi.
Konuşmasında terörle mücadeleye de değinen Albayrak açıklamasının devamında, "Mesela yıllardır yapılamayan "terörü kaynağında kurutma" harekâtlarının ilki, 24 Ağustos'ta yapılmıştı. Yani bugünlerde son aşamasında olduğumuz "Terörsüz Türkiye" süreci, aslında 15 Temmuz'dan itibaren fiilen başlamıştı. Başka bir ifadeyle, FETÖ hainleri, devlet birimlerinden temizlenemeseydi, PKK ile etkili mücadele yapılamaz ve örgüt silah bırakma noktasına getirilemezdi. 50 bin canımızı, 50 yıllık zamanımızı ve 2 trilyon dolarımızı alıp götüren bu iki büyük "Haçlı Siyonist Fitne" çok şükür bertaraf edilmek üzeredir." ifadelerine yer verdi.
TEHLİKE BİTMEDİ; SADECE PUSUYA GİRDİ!
Yakın zamanda yapılan FETÖ operasyonlarına dikkat çeken Albayrak, "Ancak emperyalist güçlerin, bu "kullanışlı maşa"ları asla kaybetmek istemediği net olarak görülmektedir. FETÖ hıyaneti ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güçlü desteğiyle yoğun bir mücadele sürdürülmektedir. Ancak bünyenin bu kanser mikrobundan tamamen temizlendiğini söylemek mümkün değildir. Daha iki hafta önce (25 Haziran) 41 ilde gerçekleştirilen son operasyonun çerçevesi endişe vericidir. Zira, gözaltına alınan 174 "asker"in 11'i albay, 18'i yarbay, 47'si binbaşı, 32'si yüzbaşı, 10'u teğmen, 60'ı astsubay/uzman çavuşu olduğu açıklanmıştır. Bunlardan 10'u ise SİHA pilotudur! Aralarında, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in emir subayı da bulunmaktadır! Bu kişinin, yıllarca en hassas toplantılara katıldığını düşünmek çok ürkütücüdür." şeklinde konuştu.
İRAN'DA DA FETÖ TİPİ YAPI KURMUŞLAR!
İç cephe iflasına İran örneğini veren Nuh Albayrak, "İşte İran'ın, 13 Haziran 2025 gecesi yaşadığı kâbus, böyle bir "iç cephe iflası"nın sonucudur. O çapta bir yıkımı, dışarıdan sızan birkaç MOSSAD ajanının gerçekleştirmesi mümkün değildir. Tıpkı Türkiye'deki gibi İran'da da, "FETÖ tipi" bir "yerli işbirlikçi örgütü" kurdukları anlaşılmaktadır. Şayet, FETÖ fitnesinin iç cephemizdeki işgali bertaraf edilemeseydi, İran'dakinden çok daha derin bir "içten çöküş" yaşamamız kaçınılmazdı!" dedi.
"DARBE" ÇAĞRISI YAPMAK, EMPERYALİZME "CAN SİMİDİ" ATMAKTIR!
Nuh Albayrak konuşmasının sonunda şu ifadelere yer verdi;
"Bu bakımdan Haçlı Siyonist emperyalistlerin, ülkemizi 40 yıldır ipotek altında tutmak için kullandığı FETÖ ve PKK vesayetlerini kaybettiği bir dönemde, CHP lideri Özgür Özel'in, kısa vadeli siyasî hedefler uğruna, milleti sokağa dökme tehdidinde bulunması, son derece talihsiz bir beyandır. Mısır'da halkın seçtiği Mursi'ye yönelik olarak 3 Temmuz 2013'te gerçekleştirilen Haçlı Siyonist vesayetli darbeyi hatırlatması ise daha büyük bir vahamettir.
Özel'in "Biz Jön Türk'üz. 150 yıldır sizinle savaşıyoruz" açıklamaları da hatırlandığında, bu ayaklanma tehdidi daha da anlam kazanmaktadır. (CHP SARAÇHANE MİTİNGİ, 31 Mart 2025)
Ancak Sayın Özel unutmamalıdır ki, bu çağrının milletimizde karşılık bulması mümkün değildir. Bir kere Jön Türk zihniyetinin temsilcisi olan CHP, "halkla" değil "halka" darbe yapan bir geçmişe sahiptir. Daha da önemlisi, Türk milletinin 15 Temmuz'da haddini bildirdiği Haçlı Siyonist emperyalistler, sadece FETÖ'nün değil; iki yıl önce Mısır halkına karşı darbe yapan Sisi'nin de patronudur."
İstanbul Valisi Davut Gül, programın açılışında yaptığı konuşmada, 15 Temmuz'un bir kez daha gözlerinde canlandığını söyledi.
Geçen 9 yılın çok uzun bir zaman olmadığını kaydeden Gül, "Bu anlattıklarımız, bu gördüklerimiz, bu yaşadıklarımız 9 sene içerisinde oldu. Bu 9 sene önce olan olay çok taze. Hala bunu birebir yaşayan gazilerimiz, şehit yakınlarımız hayatta. Buradan çıkartacağımız dersler var." dedi.
Türkiye'nin birçok darbeyi gördüğünü anımsatan Gül, "Ama bu klasik darbe olarak nitelendirebileceğimiz bir mesele değil. Kim yaptı? İçimize sızan, milletimizin, kamu kurum ve kuruluşlarının, silahlı kuvvetlerin yani sokakta, caddede her tarafta gördüğümüz kimi zaman komşumuz, kimi zaman akrabamız, kimi zaman mesai arkadaşımız olan kişiler, yabancı istihbarat teşkilatlarının yönlendirmesiyle, FETÖ terör örgütü başlığında bu millete bu ihaneti yapmak istedi." diye konuştu.
15 Temmuz'un bir işgal girişimi olduğunu vurgulayan Gül, şunları kaydetti:
"En çok Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisine sızmıştı ama en çok mücadeleyi de Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisinde devletinin, milletinin yanında olan bizim askerlerimiz verdi. Aynı şekilde polis teşkilatımızın içine sızdı ama mücadeleyi en çok polislerimiz verdi. Türkiye'deki vatandaşlarımızın kimisine gazilik nasip oldu, kimisine olmadı. Kimisine şehitlik nasip oldu, kimisine olmadı ama her birisi gazi ve şehit olmak için sokağa çıktı. Bize düşen bu meseleyi gerçekleriyle anlamak, anlatmak, bir daha olmaması için hafızamızı diri tutmak. En önemlisi de birliğimizi, bütünlüğümüzü, kardeşliğimizi muhafaza etmek. Bu iş için bedel ödeyen başta şehitlerimiz, şehit yakınlarımız, gazilerimiz olmak üzere onlara minnettarlığımızı sonsuza kadar muhafaza etmek."
- "15 TEMMUZ'UN TEKRAR YAŞANMAMASI İÇİN MUTLAKA TEDBİRLER ALMAMIZ GEREKİYOR"
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan da yaşanması hiç istenmeyen 15 Temmuz'da, sıkıntıların tespit edildiği bir dönemin yaşandığını belirtti.
15 Temmuz'un bir şey gösterdiğini kaydeden Çalışkan, "Bazen millet liderine sahip çıkar, bazen lider milletine sahip çıkar. 15 Temmuz'da her ikisi beraber oldu. Lider milletine devletine sahip çıktı, millet de liderini yalnız bırakmadı. Tarihte bu örnek çok fazla yoktur. 15 Temmuz'da herhangi bir ülkeyle savaş halinde olsaydık ve o 1 saat içinde karargahımız el değiştirseydi, savaşın sonucu ne olurdu? Bunu mutlaka düşünmemiz lazım. 15 Temmuz gecesi karargahlarımız 1 saat içinde el değiştirdi, bunun tedbirini almak zorundayız. Almazsak, daha acı şeyler yaşayabiliriz." şeklinde konuştu.
Çalışkan, o gün sabaha kadar köprüde olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"Bir komutanımız bana, 'Mustafa Bey, açık alanda sabaha kadar oradaydın. Başına bir şey gelebilirdi. Senin başına bir şey gelseydi, polis başsız kalırdı. Bu riski nasıl alabildin?' diye sormuştu. Ben de kendisine, 'Bazen şartlar sizi karargahta yönetmeye değil, bizzat halkın içinde, polisin içinde, en ön safta olmanızı gerektiriyor. O gün cesaret bizlere, korku karşı tarafa verildi.' dedim. İnsanız, korkabiliriz. Ateş ediliyor, mermi geliyor, uçaklar uçuyor, helikopterler başınızda dolaşıyor, korkabilirsiniz. Bütün arkadaşlarımla, sivil insanlarla konuştuğumda aynı cevabı aldım. Yaşlı, genç, kadın, erkek, polis ve sivil hepsinin verdiği cevap: 'Zerre kadar korku hissetmedik.' Bunu bir kenara yazın, bu çok kıymetli bir şey. Ben kendim de yaşadım. 15 Temmuz'un tekrar yaşanmaması için mutlaka tedbirler almamız gerekiyor ancak en kıymetli tedbir, birlik, beraberlik ve tarihi iyi bilmek."
Terör örgütü PKK'nın silah bırakmasıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Çalışkan, "Derenin taşıyla, derenin kuşunu vuruyorlardı. Sonra dönüp, dereye hakaret ediyorlardı. Batı dediğimiz, şu anda güçlü gözüken devletler derenin taşıyla derenin kuşunu vuruyorlardı. Bizim vatandaşımızla, bizim askerimizi vuruyorlar, 'Siz ne kadar gaddar, ne kadar acımasızsınız? Siz neden şu kuralları uygulamıyorsunuz?' diye bir de hakaret ediyorlardı. Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, emeği geçen herkesten Allah razı olsun, bu fark edildi. Artık derenin taşıyla, derenin kuşunu vuramayacaklar. Hele hakareti hiç yapamayacaklar." ifadesini kullandı.
- "DARBECİLERİN VE TALİMATI VERENLERİN YÜZÜNE BİR TOKAT VURULMUŞ OLDU"
15 Temmuz Derneği Başkanı İsmail Hakkı Turunç, millet iradesinin önemine dikkati çekerek, şunları söyledi:
"PKK belasını 45 yıldır üzerimize salmışlardı. Çok şükür dünden itibaren PKK'nın da bu konuda silah bırakmasıyla Türkiye'de bu milletin gerçek evlatları ve sahipleri de bu ülkede özgürce yaşayacak, can güvenliği içerisinde hayatını sürdürecek bir sürece girmiş oldu. Madem ki PKK'yla diz çökertemiyoruz Türkiye'ye, bir darbe yapalım dediler 15 Temmuz'da. Şehit verdik, gazi verdik ama o darbecilerin ve talimatı verenlerin de yüzüne bir tokat vurulmuş oldu. Ne mutlu ki Cumhurbaşkanımızın ve lider kadronun bu milletin önüne düşerek 'Ben milletten başka bir irade, güç tanımıyorum.' demesiyle milyonların sokağa çıkması, bizi bu noktadaki günlere getirdi. Bu manada kim vatanı, milleti, bayrağı, devleti adına, insanlık adına hayatını seve seve vermek için yollara meydanlara döküldüyse ve bu uğurda adım atıyorsa kendilerine minnettar olduğumuzu ifade etmek istiyorum."
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik ise vatanın bölünmez olduğunu vurgulayarak, "15 Temmuz gecesinde bayrak, vatan ve millet ruhu, şuuru bir vücut buldu ve tanklara, uçaklara, mermilere karşı sadece vücutlar karşı koydu ve bu vatanı onlara yar etmediler. Onların niyeti bu memleketi müstemleke bir memleket haline getirmekti. Hala davalarından vazgeçmiş değiller ama Türk milletinde asla bu başarıyı elde edemeyecekler. Bundan ben eminim." şeklinde konuştu.
Terör örgütü PKK'nın silah bırakmasına da değinen Debik, "Terör örgütünün de silahları Sayın Cumhurbaşkanımızın girişimleriyle bırakmış olması bu memleketin artık bundan sonra müstemleke olmayacağı, olamayacağı anlamına geliyor. Bu manada da ben memleketimizin ilelebet payidar olarak kalacağı kanaatindeyim." değerlendirmesini yaptı.
- "PİŞMAN DEĞİLİM, YİNE OLSA YİNE ÇIKARIM"
Çok sayıda vatandaşla Atatürk Havalimanı'na yürüdükleri sırada üzerlerinden tank geçmesi sonucu eşi şehit, kendisi de gazi olan Vahide Şefkatlioğlu, aklının hala 15 Temmuz'u alamadığını belirterek, iman gücü, vatan ve bayrak sevgisiyle gözünün hiçbir şeyi görmediğini aktardı.
Şefkatlioğlu, "Ölmek var, dönmek yok" diyerek yürüdüklerini kaydederek, "Böyle bir vatanın evladı, peygamberimizin ümmeti olmaktan gurur duyuyorum. O iman gücü olduğu sürece her şeyin Allah'tan geldiğini biliyorsunuz. Bir şehit eşi olmak, bir gazi olmak o kadar önemli, o kadar gurur verici bir şey ki. Hala 'Pişman mısın?' diye soruyorlar. Pişman değilim, yine olsa yine çıkarım. Benim başka bir vatanım yok. Ay yıldızlı bayrağım, Kur'an'ım bir tane, imanım bir tane. Namusumuz, şerefimiz, vatanımız, bayrağımız, devletimiz için yaşıyoruz. Bir Vahide gider, bin Vahide gelir." ifadelerini kullandı.
Şiir dinletisi de yapılan sempozyumda, "En Büyük Gücümüz Birlik ve Beraberliğimiz", "Osmanlıda Gök Kubbe Altında Birlikte Yaşama Tecrübesi", "15 Temmuz'da Türk Dış Politikası" ve "Darbeler Türkiye'sinde 15 Temmuz Gecesinin Farkı" başlıklı konuşmalar gerçekleştirildi.