Savunma Sanayi ve Enerji alanında Türkiye'nin 10-15 sene önce attığı cesur ve doğru adımlar, ardından tüm engellemelere rağmen kararlılıkla bu hususları takip etmesi bizi bugünlere getirdi. Tabiri caizse kötü komşu ev sahibi yaptı ve Türkiye bu sayede kendi silahını kendi üreden, silah ihraç eden ve İHA, SİHA yatırımlarıyla bölgesindeki en önemli aktör oldu.
Enerji alanında kaynak ülkeleri çeşitlendirmek, yenilenebilir enerji kaynaklarına çok ciddi kaynaklar ayırmak, doğal gaz ve LNG tesisleriyle depolama kapasitesini arttırarak, yeni boru hatlarıyla Türkiye'yi adeta bir enerji habına dönüştürerek ve nihayet yeni petrol rezervleri ve özellikle de sondaj ve sismik araştırma gemilerine yaptığı öngörülü yatırımlarla Karadeniz sahasındaki doğal gaz keşifleri sayesinde bugün artık bambaşka bir seviyede.
En son 30 milyar dolarlık doğalgaz keşfi ile birlikte yaklaşık 800 milyar metreküp doğalgaz rezervine ulaştık.
10 sene önce, Türkiye bu gemileri aldığında, kimlerin neler dediği kayıtlarda.
Kimileri öğrenilmiş çaresizlik, bizden bir şey olmaz kompleksi, biz yapamayız, bizim yaptığımız bir şeye benzemez ezikliği ile kimisi de bu başarıların iktidar partisine yaramasından duyduğu rahatsızlıkla demediğini bırakmamıştı.
Bu millete iyisini layık göremeyenlere, özgüveni hamaset sayanlara, gururu Türk'ün Türk'e propagandası diyerek aşağılayanlara ve ülkesi adına iyi olana sevinemeyen nasipsizlere rağmen 10-15 sene önce verilen doğru kararlar, atılan doğru adımlar bugün Türkiye'yi bambaşka bir yere getirdi.
Bugün atılan Terörsüz Türkiye adımı da işte 10 sene sonrası için bizi böyle heyecanlandırmalı. Kaybettiğimiz yılların, dağın tepesine kadar taşıyıp geri yuvarladığımız birikimlerimizin, verdiğimiz şehitlerin, heba ettiğimiz milyarlarca dolar milli sermayenin keşkesini daha ne kadar sayıklayalım.
Bugün değil de 10 sene önce bunu başarabilmiş olsaydık dediğimizde yapacağımız kaybedilenler listesini artık bir kenara bırakalım ve geleceğe bakalım.
Terör örgütü kendini feshetti. Bildirisinde Lozan demiş, 24 Anayasası demiş... PKK zaten Türkiye'nin birliğine, bütünlüğüne, bağımsızlığına kastederek kurulmuş bir örgüt. "Bağımsız Kürdistan kuruluncaya kadar" diyerek and içmiş.
Bu örgüt tarihin bu anında, kuruluş amaçlarına erişmeye kifayet edemeyeceğini anladığından ya da her ne ise ondan, kendisi feshediyor. "Lozan'dan müşteki olduğunu ifade ettiği bildiride "güçlü Türkiye" de diyor. Ne fark eder! Zira hiçbiri meselenin esasına taalluk etmiyor.
Söz konusu bildiri, PKK'nın kendi iç retoriği.
Esas olan silah bırakılması ve fesih kararıdır.
Bu karar hiçbir ön şartı barındırmıyor.
PKK'nın ne dediğine değil Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin ne dediğine bakmak gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi hayatı; Türkiye'nin birliğinin, bütünlüğünün, bayrağının, ezanının mücadelesidir. Erdoğan siyaseten iş başındayken bunlara halel getirecek herhangi bir adımın atılması mümkün değildir. Nitekim Lozan'la ilgili toplumda oluşturulmaya çalışılan algıya dair de net bir cevap vermiştir;
"Bizim gündemimizde, terörün tamamen devre dışı bırakılması var. Terör örgütünün kendini feshetmesi, silah bırakması var. Bunun eksiksiz, sorunsuz ve yol kazası yaşanmadan gerçekleşmesine odaklanıyoruz. Devletimizin birliği, bütünlüğü, üniter yapısı, rejimi, bayrağı, resmi dili gibi konuların tartışmaya açılmasına rıza göstermeyiz. Kimsenin tereddüdü olmasın devletimiz, hükümetimiz gündemine hakimdir. Cumhur İttifakı tam bir dayanışma içindedir." Bu cümleler vatandaşa çok güçlü şekilde biz her adımı takip ediyoruz, her şey kontrolümüz altında, merak buyurmayın, mesajı veriyor.
Devlet Bahçeli'nin "Bölücü terör örgütü PKK'nın 12 Mayıs 2025 tarihinde silahları bırakma ve örgütsel fesih kararını ilan etmesiyle hassas, nazik, kırılgan ve bir o kadar da sabır gerektiren yeni bir aşamaya geçilmiştir (...) Önümüzdeki dönemin yol haritasını belirlemek üzere anayasal görev, yetki ve sorumlulukla birlikte milli iradenin tecelligahı olan TBMM'de bütün toplumsal kesimlerin temsilcileri olan siyasi partilerin katılımı ile bir komisyon kurulması akla en yatkın seçenektir. Provokasyon ortamının tahrik ve tahkimine, sudan sebeplerden dolayı yeşerecek alınganlıklara ve yanlış anlamalara fırsat verilmemelidir. Herkesin sorumlu bir dil kullanması, sonu uçuruma açılan polemik dehlizlerine kapılmaktan uzak durulması, siyasi ve ideolojik çıkar hesaplarına itibar edilmemesi, sağduyu ve aklıselimin çizgisinden sapılmaması hayati değer ve önemdedir." sözleri ise hem süreç boyunca oluşacak provokasyonlara karşı uyanıklık ve hassasiyet uyarısında bulunuyor hem de bundan sonraki sürecin Meclis'in uhdesinde olması gerektiğine dikkat çekiyor.
10 yıl sonra "iyi ki" diyeceğimiz tarihi bir dönemden geçiyoruz.
Siyasetin sorumluluk alacağı yeni bir evreye adım atıyoruz.
Kolay olmayacak; ama bizi büyütecek, güçlendirecek...