AA'da "Irak'ta derinleşen Haşdi Şabi krizi seçimleri nasıl etkiler?" başlıklı çarpıcı bir yazı kaleme alındı. İşte o analiz yazısı;
Irak'ta çoğunluğu İran destekli Şii milislerden oluşan silahlı grupların çatı oluşumu Haşdi Şabi'nin Ekim 2019'dan beri devam eden protestolarda öne çıkan figürlere yönelik suikastları ve kontrolsüz eylemleri Bağdat hükümeti ile örgütü sık sık karşı karşıya getiriyor. 26 Mayıs'ta Anbar'da ABD askerlerinin konuşlandığı Ayn el-Esed Üssü'ne ve Uluslararası Koalisyon güçlerine yönelik saldırılarda ve Kerbela'da protesto liderlerine karşı düzenlenen suikastlarda rol aldığı gerekçesiyle Haşdi Şabi'nin buradaki en etkin figürlerinden Kasım Muslih'in gözaltına alınması taraflar arasındaki gerilimi daha da tırmandırdı. Muslih'in terörle mücadele yasası çerçevesinde gözaltına alınmasının ardından Bağdat'ta diplomatik misyonların ve hükümet binalarının yer aldığı korunaklı Yeşil Bölge Haşdi Şabi milislerince kuşatıldı.
Mayıs 2020'de başbakanlık koltuğuna oturan Mustafa el-Kazımi'nin ülkedeki devlet kademelerinde ve güvenlik bürokrasisinde önemli değişimler yaparken, ilk vaatleri arasında yer almasına karşın silahların devletin elinde toplanması ve dizginlenmesi giderek güçleşen Haşdi Şabi'nin yeniden yapılandırılması gibi konularda aynı performansı sergileyememesi, seçimlere giden Irak'ta benzer olayların yaşanacağı yönündeki endişeleri artırıyor. Nitekim geçtiğimiz bir yıllık dönemde Kazımi milislerden çok sayıda benzer tehdit aldı.
Peki, hükümetle Haşdi Şabi arasında artan gerilim 10 Ekim'de yapılması planlanan erken seçimleri etkiler mi?
Terör örgütü DEAŞ'ın Haziran 2014'te Musul başta olmak üzere Irak topraklarının üçte birini ele geçirmesinin ardından, ülkedeki Şii toplum üzerinde en etkili dini otorite olan Ayetullah Ali es-Sistani'nin çağrısı üzerine kurulan Haşdi Şabi, aslında DEAŞ karşıtı bir yapı olarak kurulsa da zamanla İran'ın Irak'taki sert güç unsurlarından biri haline geldi. ABD'ye yakınlığıyla bilinen eski Irak Başbakanı Haydar el-İbadi'nin 2016'da İran'ın Haşdi Şabi üzerindeki etkisini kırmak ve devlet kontrolü altına almak için örgütü başbakanlığa bağlı Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı içerisinde özerk bir birim haline getirmesine rağmen, Haşdi Şabi'nin giderek Irak hükümeti ve ordusuna paralel bir unsura evrilmesine engel olunamadı. Şii milis gruplarının askeri gücüne ek olarak bu gruplarla ilişkili siyasi partilerin mecliste etkisini artırarak bürokraside yer edinmesiyle Haşdi Şabi ve dolayısıyla ülkedeki İran etkisi de yükseliş gösterdi.
Kazımi Mayıs 2020'de göreve gelir gelmez Haşdi Şabi'nin yeniden yapılandırılması çerçevesinde örgütün şehirlerdeki tüm ofislerinin kapatılması, birliklerin kendi bayrak ve isimleri yerine adının tugay ve alay olarak askerî nizam çerçevesine alınması ve tüm üyelerinin siyasi faaliyetlerden uzak tutulmasına yönelik düzenlemeler yapmaya çalıştı. Haziran'da Bağdat Havaalanı ve ABD'nin Bağdat Büyükelçiliğine roket saldırısı düzenlediği gerekçesiyle, ABD'nin terör örgütü listesinde olan Irak'taki en etkin İran destekli Şii milis güçlerinden Ketaib Hizbullah'ın 14 milisi, Kazımi'ye yakın Terörle Mücadele Kurumu güçlerince gözaltına alınmış ancak kısa süre sonra salıverilmişti. Yine Aralık'ta Bağdat'taki Yeşil Bölge'de ABD'nin Bağdat Büyükelçiliğini hedef alan yoğun füze saldırısının arkasında olduğu iddiasıyla üyeleri gözaltına alınan İran'a yakın bir diğer Şii milis grubu Asaib Ehlil Hak milisleri Bağdat sokaklarında gövde gösterisi yapmış, Ketaib Hizbullah liderlerinden Ebu Ali Askeri de Kazımi'ye hitaben "Vakit, onun kulaklarını keçiler gibi kesmek için çok uygun" demişti. Özellikle Ocak 2020'de ABD'nin hava saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Irak'taki Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'in öldürülmesinin ardından ABD ve uluslararası koalisyon güçlerine saldırılarının dozunu artıran İran destekli milislerin eylemleri bunlarla sınırlı kalmadı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) başkenti Erbil'e yönelik saldırılar düzenlemesi, Türkiye'nin Musul'daki Başika üssüne saldırıları ve ülkedeki muhalif gazeteci, aktivist ve protestoculara yönelik suikastlar, Kazımi hükümetinin milis gruplarına yönelik tutumunu daha da sertleştirdi.
Haşdi Şabi komutanı Muslih'in gözaltına alınmasının ardından örgütle Başbakan arasındaki gerilim de tırmandı. Muslih'in gözaltına alınması üzerine İran yanlısı Bedir Örgütü komutanı ve Fetih koalisyonu lideri Hadi el-Amiri, Haşdi Şabi Heyeti Başkanı Falih Feyyad ve Haşdi Şabi Genelkurmay Başkanı Ebu Fedek bir araya gelerek mevcut krizi ele aldı. Öte yandan, Asaib Ehlil Hak lideri Kays el-Hazali, Kasım Muslih'in gözaltına alınmasını seçimleri ertelemek ve olağanüstü hâl ilan etmek için bir kaos çıkarma amacı taşıdığını belirtirken, Ketaib Seyyid eş-Şüheda milis grubu da Kazımi'yi iktidarını korumaya ve seçimleri ertelemeye çalışmakla suçladı.
Nitekim Irak Parlamentosunda da Haşdi Şabi destekli Fetih Koalisyonu ve ona yakın Şii grupların Kazımi'yi azletme girişimi başlattığı iddia edildi. Buna karşın Kazımi, Kerbela'da dört Haşdi Şabi yöneticisini daha gözaltına aldırarak örgütle artan gerilimden kolay kolay geri adım atmayacağı yönünde sinyal verdi.
2003'teki ABD işgali sonrası kırılgan bir zeminde ayakta kalmaya çalışan Irak'ta işsizlik, yolsuzluk, kamu hizmetlerinin yetersizliği, yerine getirilmeyen vaatler ve İran'ın ülkedeki artan nüfuzundan duyulan rahatsızlık nedeniyle Ekim 2019'da başlayan ve halen devam eden protestolar, Başbakan Adil Abdülmehdi'yi görevinden ederken iki başbakan adayının hükümet kurma görevini iade etmesine yol açmış ve hatta Kazımi'nin de göreve gelmesinde belirleyici rol oynamıştı. Geçen süre içerisinde neredeyse 600 protestocu ve çok sayıda protesto lideri ve aktivistin öldürülmesinde büyük rolü olduğu belirtilen İran yanlısı milislerin orantısız şiddetine rağmen dinamizmini koruyan protesto hareketi mensupları çok sayıda parti kurarak seçime katılma kararı aldı. Fakat Kerbela'da protestoların örgütlenmesinde önemli rol oynayan aktivist İhab el-Vezni'nin 8 Mayıs'ta suikasta kurban gitmesiyle seçim sürecine gidilirken protestocular yeniden sokağa döküldü. "Beni kim öldürdü?" dövizleriyle Necef, Bağdat, Zikar, Divaniye, Müsenna ve Babil'de sokağa çıkan protestocular Kerbela'daki protestocularla dayanışma sergilerken, suikasttan İran'ı sorumlu tutan göstericiler Kerbela'da İran konsolosluğu binasını ateşe verdi.
Ayrıca, Ekim Hareketi'ne bağlı Ulusal Ev Partisi gibi bazı protesto hareketlerinin sonucu olarak doğan partiler, ülkede artan şiddet olayları sonrasında siyasi süreci ve seçimi boykot kararı aldı. Protesto hareketlerinin partileşmesiyle birlikte liderlerinin öldürülmesi bu hareketlere milis gruplarının verdiği gözdağı olarak yorumlanıyor. Zira İran yanlısı gruplar protestolardaki dinamizmin seçime yansımasından endişe ediyorlar. Bu bağlamda Haşdi Şabi'nin ABD'nin diplomatik misyonları, koalisyon güçleri, Türkiye üssü ve Erbil havalimanı saldırıları ve protestocular, aktivistler ve gazetecilere yönelik suikastlarını son dönemde artırmasının, seçimlerin yaklaştığı döneme denk gelmesi dikkat çekici. Irak ordusuna paralel olarak oluşturduğu sert gücü üzerinden baskı ve korkutma iklimi oluşturan ve resmi hükümeti iç ve dış politikada karşısına alarak kendi gündemini dayatmaya çalışan İran destekli Haşdi Şabi, seçimlerin sonucunun kendisiyle iltisaklı grupların aleyhine sonuçlanmaması için de muhalif sesleri ve protesto hareketlerini sindirmek istiyor.
Ancak Ekim ayında Irak'ta düzenlenmesi beklenen erken seçimler, İran'ın Irak'taki etkisine karşı çıkan uzun süreli protesto hareketinin temel talebine cevap olarak görülüyor. Öte yandan, seçimleri boykot kararında görüldüğü gibi, söz konusu protesto hareketinden doğan grupların siyasi sürece dahil olmayı reddetmeye devam etmesi de sokaktaki öfkenin süreceğine işaret ediyor. Sokaktaki öfkenin hükümetin politikalarıyla dindirilmemesi ve Haşdi Şabi'nin şiddet eylemleriyle daha da derinleşmesi halinde, göstericilerin hükümetten memnuniyetsizliğinin daha da artacağı ve siyasi süreçlere inancın azalarak Haşdi Şabi gibi hükümete paralel yapıların daha kontrolsüz tutumlar alabileceği değerlendirilebilir. Bu çerçevede Kazımi'nin, Kasım Muslih hadisesinde geri adım atmamaya çalışarak soruşturmayı derinleştirme çabasının sokağı rahatlatma amacı taşıdığı ifade edilebilir.
Öte yandan, hükümetin cinayetlerin sorumlularının tutuklanması ve takip edilmesinde başarılı olamaması halinde artacak toplumsal kaosun ilk etkileyeceği süreç seçimler olacaktır. Hükümetin milis gruplarını şiddet eylemleri nedeniyle hesap vermeleri için baskı altına almaya yönelik çabaları da İran yanlısı milis gruplarının protestocu, aktivist, gazetecilerin yanı sıra siyasi liderlere yönelik tehdit, saldırı ve suikastlar gibi yeni şiddet eylemlerine başvurmasını beraberinde getirebilir. Nitekim bu gerilimin devam ettiği bir süreçte, 2014-2018 yılları arasında, parlamento başkanlığı yapan Sünni lider Selim Cuburi'ye suikast girişiminde bulunulması, bu endişelerin yersiz olmadığını gösteriyor. Irak'ta mevcut siyaset ve güvenlik krizlerinin etkisiyle seçimlerin ertelenmesi yönünde bir gelişme olması halinde, bu durum İran yanlısı güçler başta olmak üzere ülkedeki geleneksel partilerin memnun olacağı bir ortam oluşturabilir.
Diğer taraftan 2003 sonrası siyasal düzeninde ilk kez bir başbakanın protestolar nedeniyle görevinden istifa etmesi sonucunda oluşan ve Kazımi'nin başbakan olmasına zemin hazırlayan ülkedeki umut iklimi de yerini daha karamsar bir havaya bırakabilir. Haşdi Şabi'ye karşı en net tutumu sergileyen Başbakan Kazımi'nin seçimlerde aday olmayacağını duyurduğu hatırlanırsa, Haşdi Şabi ile hükümet arasındaki krizin devam etmesi ve örgütün şiddet eylemlerini sürdürmesi halinde erken seçimlerin ertelenmesi gündeme gelebilir. Kazımi'nin görevi bırakması durumunda ise yeni bir hükümetin kurulması daha öncekiler gibi uzun süren krizlere neden olarak siyaset ve güvenlik bürokrasisinde İran'a yakın grupların ülkede daha hesapsızca hareket edebileceği ve şiddet olaylarının sıkça yaşanacağı istikrarsız bir ortam oluşturabilir.