Star Gazetesi Dijital Yayınlar Koordinatörü Mustafa Nihat Yükselir ve Haber7.com yazarı Ekrem Kızıltaş, 360 TV'de İlkin Kavukçu'nun sunduğu Gündem Özel programında Türkiye'deki yeni siyasi tabloyu ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'nın ilk günlerinden edindiği izlenimleri yorumladı.
KIZILTAŞ: İKİ ERDOĞAN ARASINDA HEM FARK VAR, HEM BENZERLİKLER VAR
"Başbakan Erdoğan" ile "Cumhurbaşkanı Erdoğan" arasında farklılıklar bulunduğunu belirten Ekrem Kızıltaş, iki Erdoğan arasında "kararlılık, tavır ve davranışlar" açısından ise ciddi bir fark olmadığını söyledi.
Kızıltaş şöyle konuştu:
"Ama zannediyorum, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la, halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında tabi ki söylem bazında fark var.
Yani artık bir partinin genel başkanı ve başbakan olarak değil, halkın yüzde 52'si tarafından seçilmiş ve herkesi kucaklaması gereken bir Cumhurbaşkanı olarak zannediyorum biraz değişiklikler var.
Ama yine de hareketli oluşu, dur durak bilmeyişi, zannediyorum hemen her meseleyi kendisi bir anlamda kendisinin çözmeye gayret etmesi gibi konularda ciddi bir değişiklik yok. Anlaşılan, koşan, çalışan ve terleyen bir cumhurbaşkanı olacağının ilk işaretlerini de böylelikle vermiş oluyor. "
YÜKSELİR: YURTDIŞI ZİYARETLERİNDE İLK SİNYALİ VERDİ
Cumhurbaşkanlığı makamının artık eskisi gibi sembolik bir makam olmayacağının altını çizen Mustafa Nihat Yükselir ise, Erdoğan'ın yurtdışı ziyaretlerinden de bunun ilk sinyallerini verdiğini belirtti.
Mustafa Nihat Yükselir şöyle konuştu:
Sayın Cumhurbaşkanı başka bir profil çiziyor. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı olmanın getirdiği gücü yansıtmaya çalışıyor. Burda da şu ortaya çıkıyor; eskisi gibi Cumhurbaşkanlığı sembolik olmayacak. Bu iradeyi orada çok net kullanacağım demişti, kullanıyor. Bunu da ortaya koyuyor, yüreklilikle çıktığı yurtdışı ziyaretlerinde de gösterdi bu tavrı.
Sadece nezaket ziyareti yapmıyor, sorunları çözmeye yönelik ziyaretlerde bulunuyor. Bunlarla ilgili Türkiye'nin perspektifini yansıtan bir Cumhurbaşkanı profili çizecek. Halkın başkanı halk başkanı olarak bir profil çiziyor. Çünkü %52'nin insiyatifi ile oraya gelmiş bulunuyor. O insiyatifi orada kullanacak, bu onu gösteriyor.
"HER ŞEY PLANLANDIĞI GİBİ GİDİYOR"
Aslında her şey planlı gidiyor, 2023'e doğru gidiyor. Hiçbir şey sürpriz değil. Bir vizyon var. Yeni bir Türkiye var. Kendine göre bir vizyonu var. Şuanda başkanlık ya da yarı başkanlık farketmiyor ama artık vesayet sisteminin ortadan kalktığı bir düzene doğru adım adım gidiliyor. Ve en büyük provalarından biri de budur.
Halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı nasıl olur? Nasıl bir profil ortaya koyacak? İnsanların ortaya koyduğu paranoyalar haklı mıdır, haksız mıdır? Bu süreçte o görülecek.
Anayasa değişikliğiyle 2023 e gidildiğince, Türkiye'nin önündeki bütün engeller kalkmış, bütün vesayet kurumlarının ortadan kalktığı bir düzene doğru gidiş var. Bir vizyon var bu vizyon doğrultusunda giden Cumhurbaşkanı var. Sadece sistem değişti, ne oldu? Cumhurbaşkanı seçilen bir kimlik oldu. Bu bir partinin adayı olarak ortaya çıktı. Seçilen bu kişi vizyonu devam ettiriyor. Başbakan'ı ayrı tutalım, Cumhurbaşkanı'nı ayrı tutalım bu yanlış bir şey... Bu bir 2023 projesinin bir adımıdır. Bu adım yaşanacak, anayasal değişiklik gelecek ve 2023'te Türkiye bambaşka bir kimlike gidecek, hedef bu. Eğer önümüze bir engel çıkmaz ise, darbe vb.
OPERASYONLAR DEVAM EDECEK, GEREKENLER YAPILACAK, BU DALGANIN GERİSİ GELECEK
Paralel örgüte yönelik yapılan operasyonları da değerlendiren Yükselir, örgütün amacının sadece Erdoğan'a saldırmak, sadece onu devirmek olmadığını, asıl amaçlarının Erdoğan'ı devirip devletin genleriyle oynamak, ülkeyi bambaşka bir yola kanalize etmek olduğunu söyledi.
Yükselir sözlerini şöyle sürdürdü:
Aslında bu bugün konuşulan bir şey değil, darbe girişimleri paralel yapının devletin tüm birim ve kademelerine sirayet edişi, vaka ortada biliniyor. Diğer bakanlıklarda olması beklenilmiyor. Ortaya çıkıyor, haberleşiyor ve tartışıyoruz. Devletin bütün kademelerinde olabildiğince imkan bulduğunca olabildiğince sızmış ve konuşlanmışlardır.
Şimdi en stratejik noktalardan başladılar. En kritik nokta olan yargı ve emniyetten başladılar ve devam ediyor. Devlete ve mevcut sisteme zarar vermek için her türlü tuzak ve kumpas kurulabiliyor. Dolayısıyla buralardakilerin su üstüne çıkamamış olmaması emniyet ve yargıdakilerin başarısızlığından ötürü. Cumhurbaşkanı'nın söylediği şey şu, biz buraya kadar getirdik burada durmayacağız.
ÜLKENİN GENLERİYLE OYNAMAYA ÇALIŞTILAR
Çünkü gerçekten yapılmak istenen şey, sıradan basit bişey değildi, Tayyip Erdoğan'ı karalamak değildi. Basit bir şekilde itibarsızlaştırmak da değildi. Bu ülkenin genleriyle oynamaya çalıştılar. Bir daha düzelmemek üzere bambaşka bir boyuta sürüklemeye çalıştılar.
Bu yapı nereye kadar sızmışsa, nerede varsa tek tek temizlenip hesapları sorulacak. Nerede bir yapılanma varsa oraya operasyon düzenlenecek.
Vesayetçi dönemin kurumlarının seremonileri vardır. Birileri çıkar, parmak sallar, birileri çıkar birilerine ayar verir. Kendine çekidüzen ver, aksi halde sana gerekeni yaparız derler. Bunu sayın başbakanımıza ve cumhurbaşkanımıza yapmaya çalışmışlardı geçtiğimiz sene. Hem de büyük bir nezaketsizlikle yapmaya çalıştılar. Birilerinin ne söyleyeceğine göre değil, gerçek neyse ona göre hareket ediyor Erdoğan. İşte lider böyle olunuyor. Bu davranışlar halkta karşılığını buluyor.
"YARGI NEDEN AÇILIYOR, NEDEN KAPANIYOR, ANLAMIYORUM"
Mustafa Nihat Yükselir, yargı yılı açılışları ve daha önce Metin Feyzioğlu'nun yaptığı saygısızlıkla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, "yargı denen açılıyor, neden kapanıyor anlamıyorum" dedi. Yükselir, yargı yılı açılışlarının siyasete ayar verme mekanizması gibi çalıştığını, orada yapılan konuşmaların ideolojik mesajlar içerdiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
Metin Feyzioğlunun konuşması konusunda, orda da kimsenin yapamadığını yaptı ve bu böyle olmaz dedi. Orayı terketti. Zaten o tavrı göstermişseniz, öyle bir ortamda tekrar gelip tekrar aynı dayağı yemek anlamsızdır, o zaman söylediğiniz sözler samimiyetsiz kalır. Tayyip Erdoğan bu yüzden tekrar aynı ortamda bulunmamıştır. Gerçekten yeni Türkiye'de bu tür, yeni yargı dönemi açıldığında yargı üyelerinin saatlerce Başbakan ve Cumhurbaşkanın karşısında konuşmasının da nasıl bir anlam taşıdığını bilmiyorum. Bir sürü sıkıntı var diyorsunuz, memur vasıflarına sahipsiniz, yargı neden kapanıyor, neden açılıyor bu da ayrı bir konu. Açılınca neden bir seramoni gerektiriyor. Niye bir tören gerektiriyor, ne değişiyor. Yıllardır bu aynı bir şey midir?
Şunu söyleyeyim, yasa mı değişti? Hayır. Kanun mu değişti? Hayır. Yeni bir şey mi söyleyeceksin? Hayır. Bütün bunlar siyasete tahkim kurma çabasından başka bir şey değil ki. Şimdi, kim yönetiyor bu ülkeyi? Vatandaş savcıya mı yetki verdi? Bu, bütün bunlara karşı bir duruştur. Genel anlamda bu çok normal bir şeydir, savcılar görevlerini yerine getirsinler. Geçmişte askerlere biz paşa derdik, paşalar bize fırça atardı, halbuki görevi basittir. Görevi güvenliktir. Görevi dışında hiç bir özelliği yoktur, memurdur. Dolayısıyla bu aslında ona karşı bir duruştur.
Yeni Türkiye'de bunların yeri yok. O tören ve seramonilere gerek yok. Bunlar anlamlı ve içeriği boş olan, ne anlam taşıdığı belli olmayan halktan uzak bir seramoniye gerek yok diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi yargı ideolojik olmaktan çıkarsa bu halkın yararına olacaktır. Şimdi, parmağını sallayan beyfendinin konuşmasının neresi ideolojik değildi? Yargı yılının açılışından ideolojiden başka bir şey konuşuluyor mu? Hayır. Peki kimin siyasetini konuşuyor? Kime karşı konuşuyor? Karşıdakilerin hukuğu adaleti ne olacak? Bunların hiçbirisinin cevabı yok.
"MUHALEFET YENİ ANAYASAYI İSTEMİYOR ÇÜNKÜ..."
Yükselir, yeni anayasanın yapılması durumunda, siyaset üzerindeki vesayet baskılarının artık sona ereceğini, muhalefetin ise vesayet istediğini, dolayısyla yeni anayasa çalışmalarında kriz çıkarmasının sebebinin de bu olduğunu söyledi, "talimatlarla birlikte vesayeti koruyorlar" dedi.
Mustafa Nihat Yükselir şöyle devam etti:
Anayasa değişkliği aslında, o kadar samimi bir durumda ortada ki. 3 madde tamam kabul edilebilir bir şey Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi. Fakat bir yerden başlamak gerekir hem de hemen. Oradaki yasa değişikliği, 12 Eylül darbesinin ve ondan önceki darbelerin vesayetin ortaya koyduğu bütün uygulamaları kaldırma çabası vardı. Yeni Türkiye'de zaten bunlar olamıyor. Hücrelerine aykırı. Yani iktidardaki hükümet, bakış açısı, vesayete, bunlara karşı. Muhalefet tarafında ise vesayeti savunan birileri var, biliyor ki o maddeler değişince vesayet ortadan kalkacak, o yüzden itiraz ediyor.
Artık bu iktidara tek başına bir yetki verecek seçim sonucunun verilmesi gerekiyor. Demokratik bir anayasa çıkarma çabaları yok, talimatlarla birlikte vesayeti koruyorlar. Şu beklenti olmasın; muhalefet gelecek de vesayeti kaldıracak da, daha demokratik bir anayasa getirecek de, bunlar mümkün değil, kafadan çıkarsınlar bu düşüncüleri...
KENDİLERİNİ SEÇİMİN GALİBİ SANDILAR
Örneğin Cumhurbaşkanlık seçiminin hemen 2 saat sonraki açıklamalarına baktığımızda, kendilerini seçimin galibi sandılar. Karşıdaki muhalefete baktığımızda, halkı şikayet eden, çözümleri ortaya koyan, hizmet yapmaya çalışan bir gaye ve çaba yok. Böyle bir hizmet var ise bunu yapabiliyorsanız, neden muhalefeti bekleyeceksiniz ki. Halkın verdiği bir yetki vardır bu kullanılır ve çalışırsınız. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanımızın yaklaşımı bu şekilde olmuştur.
"BEKAROĞLU'NUN İKİ SEÇENEĞİ VAR"
Yükselir, CHP'nin Mehmet Bekaroğlu'nu transfer etmesiyle ilgili olarak da, "Sayın Bekaroğlu'nun iki seçeneği var, ya CHP'lileşecek, ya da ayrılacak. Başka seçeneği yok" ifadelerini kullandı.
Konuyla ilgili Yükselir şöyle konuştu:
Bekaroğlu gibi girişimleri daha önce defalarca yaptılar. Manavdan tutun da sanatçıya kadar herkesi aldılar. Siz kimi getirirseniz getirin, siz burayı değiştiremiyorsanız, gelen kişi size benzeyip başarısız olacaktır. Atılan adımlara iyi niyetle karşılık verip gittiler, fakat sonradan geri çekildiler. Sayın Bekaroğlu, ya CHP'lileşecek, ya da ayrılacak. Başka seçeneği yok. Burada ne onun seçmeni ne de dışarıdaki vatandaşta bunun karşılığı yok. Bekaroğlu pırlanta gibi bir insandır fakat ne halkın gözünde artı bir değer kazandıracak, ne de CHP'ye bir şey kazandıracaktır.
KILIÇDAROĞLU'NUN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ
Tamamen bugün Kılıçdaroğlu ve ekibinin düştüğü bir çaresizlik olarak görüyorum çünkü bir sürü açılım yapıyorlar. Bu tamamen bir çaresizlik ve bunalımdır. Çatı meselesi büyük bir trajedidir. Paralel yapı, CHP ve MHP bu şaka gibi bir mesele...
KILIÇDAROĞLU VATANDAŞI AHLAKSIZLIKLA SUÇLADI
Cumhurbaşkanı hanginizin programına uyacak, neye göre hareket edecek ve bununla insanların önüne gittiler. Tarafsızız dediler, halkın önüne gittiler fakat taraflı olan kendileriydi. Sayın Kılıçdaroğlu, vatandaşları ahlaksızlıkla suçladı. Vatandaşa ahlaksız dedi, bozukluk var dedi. Bu yaklaşımda olan bir yapıdan bahsediyoruz. Hangi siyasi kimliğin bağlamından bahsedeceğiz? Bunalımdan çıkamadılar ki.
Ama karşıda Muharrem İnce kounuştu. Bana göre samimi ve güzel bir şeyler söylüyor. Kardeşim, yenildin, yapamıyorsunuz, çık yerine başkası gelsin, o da yapamazsa o da gitsin. Bu sözlerinde çok haklı, doğru söylüyor sayın İnce. Bugüne kadar da öyleydi hep, Kılıçdaroğlu da böyle geldi aslında. Listeyi eline alıp o da tehdit eder derecede delege hesapları yapıyor.
CHP'nin aslında temel sorunu şudur; iktidar olma isteği yok. CHP'nin tanımlanmış görevleri var, Cumhuriyet'in kuruculuğu, Atatürk'ün koltuğu... Atatürk hayatta olsa seni atarlar, orada tutmazlar. Cumhuriyetin kurucususunuz fakat yönetemediniz, yönetemiyorsunuz. İktidar olma gibi bir çabanız yok.
Özetle her seçim kaybından sonra, olağanüstü, olağan ve kurultaylar devam edip gidiyor... Kurultaylarla geçen bir siyasi hayat, bu hayatta da değişen hiçbir şey yok. Bir genel başkan etrafında dönen olaylar. Başkan etrafındaki ekip istediği sürece o başkanı tepede tutabiliyor. Taa ki paralel yapının desteğiyle falan bir kaset yapılmazsa ömür boyu orada kalabiliyor.
BİRBİRLERİNİN KAFALARINA SANDALYE ATMAYI ÇOK SESLİLİK VE DEMOKRASİ OLARAK ALGILIYORLAR
Muharrem İnce belki konuşabilecek kadar imza toplayacak, konuşacak ve sonuç aynı olacak. Kılıçdaroğlu koltukta oturmaya devam edecek. Birbirlerinin kafasına sandalye atmayı çok seslilik ve demokrasi olarak algılıyorlar. Özetle bu ülkenin temel sorunu böyle muhafelet partilerinin olmasıdır. Bu kadar kontrol etmeyi bilmeyen, konuşmayı bilmeyen bir muhalefet partisine sahibiz. Düşünsenize böyle bir iktidarımız olsaydı o zaman ne olurdu? Allah'tan böyle bir iktidara sahip değiliz.
"TÜRKİYE KANSERLİ BİR HASTA GİBİYDİ, 12 YILDIR KEMOTERAPİ GÖRÜYOR"
Mustafa Nihat Yükselir, çözüm süreci ve özgürlüklerle ilgili olarak ise ilginç bir benzetme yaptı. Yükselir, Türkiye'nin kanserli hasta gibi olduğunu, 12 yıldır kemoterapi gördüğünü, ülkenin bu tedaviyi kabul ettiğini söyledi.
Yükselir sözlerini şöyle sürdürdü:
Aslında Cumhurbaşkanının Başbakana devrettiği en büyük ve en temel görev buydu. Bunun akamete uğramaması gerektiğini söylemişti. Totalde bahsedecek olursak, yeni Türkiye'nin temel sorunları aslında kısır bir döngüye sahip kanser niteliğindeydi.
Başörtülü insanların, inançlarını yaşayamaması döngüydü, biz bunu çözemiyorduk. Birisi kalktı dedi üniversitelere girebilirsiniz ve sorun çözüldü. Türkiye kanserli bir hasta gibiydi, 12 yıldır kemoterapi görüyor ve ölü hücreleri atılıyor. Bu kemoterapinin sonucunda hastanenın normalleşmesi gelecek süreçte beklediğimiz bir şeydir. Normalleşme sürecidir bu, kolay geçmediği doğrudur.
Bütün mesele şu, Tayyip Erdoğan'ın Davutoğlu'na emanet ettiği kanserin son evresi, kemoterapinin atacağı son ölü hücre atıldığında yeni Türkiye çok büyük aşama kaydedecektir. Bunun akamete uğramaması için Cumhurbaşkanı bunu en temel görev olarak bıraktı. Türkiye bu normalleşmeyi kabul etti ve bu süreç sağlıklı bir şekilde yolunda devam edecek.