16 Nisan 2024 Salı / 8 Sevval 1445

Türkiye ile Suudi Arabistan'ın tekrar yakınlaşması mümkün mü?

Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksel Okulu öğretim görevlisi Yusuf Bahadır Keskin, Anadolu Ajansı için kaleme aldığı 'Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde yeni bir sayfa açılabilir mi?' başlıklı analizinde 'ABD'de başkanlık koltuğuna Joe Biden'ın oturmasıyla bölgede değişen dengeler ve akabinde atılan bazı diplomatik adımlar Türkiye ile Suudi Arabistan'ın tekrar yakınlaşmasına vesile olabilir.' ifadelerine yer verdi.

AA19 Şubat 2021 Cuma 11:56 - Güncelleme:
Türkiye ile Suudi Arabistan'ın tekrar yakınlaşması mümkün mü?

AA'da yer alan analiz şöyle:

Ortadoğu ve İslam coğrafyasının iki önemli aktörü Türkiye ve Suudi Arabistan'ın uzun yıllar boyunca istikrarlı ve seviyeli şekilde sürdürdüğü ilişkiler son yıllarda zorlu sınamalarla karşı karşıya kaldı. Riyad'ın özellikle 2015 sonrasında sergilediği, rasyonel arayışların ötesine geçen ve zaman zaman da düşmanca olabilen yaklaşımlar ikili ilişkileri ciddi ölçüde yaraladı. Fakat bu bariz gerginliğin uzun vadeli bir kazananı olmayacağını ve iki ülke arasında işbirliği alanlarının yeniden tesisinin hem taraflara hem de bölgeye kazanç sağlayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu minvalde, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerinin kısa vadede eski haline dönmesi zor görünse de son aylarda yaşanan gelişmeler olumlu bir hava oluşturmuşa benziyor. Bu noktada her iki yönetimin de yapıcı adımlar atmaya ihtiyacı olmakla birlikte, Suudi yönetiminin her şeyden önce artık macera aramayı bırakıp devlet aklını yeniden rehber edinmesi gerekiyor.

İki ülke ilişkilerinde Arap Baharı döneminin dinamikleriyle başlayan gerilim eğilimi, özellikle son beş senedir yaşanan bazı gelişmeler nedeniyle daha da kötüleşti. Bunda şüphesiz 2015'te tahta oturan Kral Selman'ın oğlu, 2017'de veliaht prens ilan edilen Muhammed bin Selman'ın, kendi gücünü konsolide etme çabaları ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) peşine takılarak maceraperest politikalar izlemesinin payı büyüktü. Öte yandan ABD'de başkanlık koltuğuna Joe Biden'ın oturmasıyla bölgede değişen dengeler ve akabinde atılan bazı diplomatik adımlar Türkiye ile Suudi Arabistan'ın tekrar yakınlaşmasına vesile olabilir.

- ARAP BAHARI'NDAN KAŞIKÇI CİNAYETİNE KIRILMA NOKTALARI

Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkilerinde, 2010 sonunda başlayan ve "Arap Baharı" şeklinde adlandırılan toplumsal hareketler adeta bir kırılma noktası oldu. Bu süreçte Ankara halkların demokratik taleplerini desteklerken Suudi kanadı buna karşı bir duruş sergiledi. Özellikle Mısır'da yaşanan gelişmeler Ankara ile Riyad'ın politikaları arasında belirgin bir farklılık yaratsa da, her iki tarafın çoğunlukla doğrudan karşı karşıya gelmek istemediklerini söylemek de mümkün. 2013'te Muhammed Mursi'yi deviren darbeyle yönetime gelen Abdulfettah es-Sisi'nin en önemli destekçilerinden biri Riyad oldu. Buna rağmen, bir önceki kral Abdullah döneminde Türk-Suudi ilişkileri sağduyulu bir şekilde ilerleyebilmişti.

İkinci olarak, Körfez bölgesinde 2014 yılında başlayıp aynı yıl Kuveyt'in arabuluculuk girişimiyle bir süreliğine çözülebilen Katar krizinin 2017 yılında tekrar patlak vermesi, Ankara ile Riyad arasında yeni bir gerilim hattı oluşturdu. Doha'ya dayatılan 13 şart arasında "Katar'daki Türk üssünün kapatılması" gibi bir maddenin yer alması, Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde gerilime neden olan bir başka konu oldu.

Ekim 2018'e gelindiğindeyse Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda Washington Post yazarı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'dan gelen infaz timi tarafından canice öldürülmesi, ilişkilerde geri dönülmesi güç başka bir krizin kapısını araladı. Cinayetin ardından, işbirliğine her daim açık olduğunu ifade eden Türk yetkililer infaza ilişkin tüm gelişmeleri dünya kamuoyuyla paylaştı; fakat Suudi tarafı işbirliğine yanaşmayan tutumuyla ilişkilerin daha da gerilmesine neden oldu. Bu kapsamda ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından yayımlanan raporlarda, cinayette Suudi üst düzey yöneticilerin parmağının olduğuna ilişkin bilgiler dahi yer aldı. Türkiye'nin bu süreçte sergilediği insani ve hukuki duruşa karşın, Suudi tarafı cinayete ilişkin tüm işbirliği çağrılarını yanıtsız bıraktı.

Bunlara ilaveten Suriye, Libya, Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, Filistin meselesi, İran'la ilişkiler ve dahası Karabağ savaşında Riyad'ın Türkiye karşıtı politikalar izlediği görüldü. Bu süreçte ayrıca Türk menşeli ürünlere yönelik kamu destekli boykot çalışmaları ve Suudi Arabistan gümrüklerinde Türk tüccarlara yönelik engelleme girişimleri ve Türkiye'de yatırım yapan Suudi vatandaşlara yönelik baskılar sürdürülerek mevcut gerilim ekonomik boyuta taşınmaya çalışıldı. Mekke ve Medine'deki Türk okullarının hukuki boşluk yaratılarak kapatılması, ders kitaplarında Osmanlı dönemine ilişkin tezvirat çabaları, Türk medya organlarına uygulanan baskılar, ilişkilerin neredeyse halklar nezdinde de gerilmesine neden olan gelişmeler oldu.

Veliaht Prens Bin Selman'ın fiili liderliğinde yönetilen dış politikadaki tutarsızlıklarda eski ABD Başkanı Donald Trump ve danışmanı Jared Kusner'in etkisi de göz ardı edilemez. BAE'nin ve peşinden sürüklediği genç Veliaht Bin Selman'ın bölgeyi istikrarsızlaştırma yolundaki neredeyse tüm girişimlerine Trump yönetiminin desteği tamdı. Fakat Trump'ın 2020 ABD Başkanlık seçimlerinde koltuğu Biden'a kaptırması, Riyad'ın özellikle dış politikada yeni bir rota çizmesini kaçınılmaz kılan bir gelişme oldu. Biden'ın bilhassa Kaşıkçı cinayeti, Yemen Savaşı ve silah ambargosu gibi konularda Suudi Arabistan'a yönelik açık ve sert ifadeleri ve hamlelerinin yanı sıra, Biden yönetiminin İran'la diyalog kurma ihtimali de bu durumun başlıca nedenleri.

Bütün bunlara ilaveten Suudi Arabistan'ın kendi içinde yaşadığı problemler ve ekonomik sıkıntılardan da bahsetmek gerekiyor. Ülkede kamu borcu son 6 yılda 21 kat arttı ve rezervler 450 milyar dolar seviyesine düştü. Ekonomideki bu göstergeler veliaht prensin ekonomik reformlarının istenilen başarıyı elde edemediğini ortaya koyuyor. Öte yandan Biden dönemi Türkiye-ABD ilişkilerinde çözülmeyi bekleyen bir dizi sorunun da mevcut olduğunu belirtmek gerekiyor.

- ÇÖZÜMÜN ANAHTARI SAĞDUYU

Kasım 2020'de Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen G20 Zirvesi öncesi Kral Selman ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde "diyalog kanallarının açık tutulması" mesajının verilmesi ve akabinde sarf edilen karşılıklı olumlu ifadeler, ilişkilerin düzelmesi yönünde verilen ilk işaretlerdi. ABD'de Demokratların yönetimi devralması bu ivmeyi hızlandıran bir gelişme olabilir. Zira Türkiye ve Suudi Arabistan ABD'nin iki geleneksel müttefiki olsa da, Biden ve ekibi tarafından yapılan bazı açıklamalar her iki tarafı da rahatsız ediyor.

ABD diğer taraftan bölgedeki askeri manevralarını sürdürüyor ve Suudi Arabistan bu kapsamda önemli bir müttefik. Şubat ayında Taif ve Tebük'teki hava üsleri ile Yanbu limanı için Amerikan ordusuna erişim izni verildi. Öte yandan Demokratlar daha pragmatik politikalar benimsemek zorunda. ABD'liler yeni başkanlarından verdiği sözleri tutmasını bekliyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın Husilerin yabancı terör örgütleri listesinden çıkarılacağını açıklaması Riyad'ı rahatsız etse de, Yemen savaşının sonlandırılması hem seçmenine karşı Biden'ın elini rahatlatacak hem de Suudilere tekrar yüklü silah satışlarına yönelik tepkileri azaltacaktır. Dahası böyle bir hamle Yemen'de siyasi, askeri ve ekonomik olarak bataklığa saplanmış Suudiler için bir kaçış fırsatı olabilir. Eğer Suudiler Batı'nın silah ambargosuna rağmen geri adım atmazlarsa, Türk savunma sanayii ürünleri onlar için alternatif tedarikçiler arasına dahi girebilir.

Diğer taraftan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman'ın son haftalarda insan hakları konusunda yaptığı açıklamalarla da Biden yönetimini memnun etmeye çalıştığı görülüyor. Bu kapsamda Suudi kadın hakları aktivisti Luceyn el-Hazlul'un üç yıllık tutukluluğun ardından serbest bırakılması şaşırtıcı değil. Hatta daha birçok siyasi tutuklunun serbest bırakılması da olası. Ancak Suudiler için ABD ile ilişkilerde çözümü zor olan bir dizi sorun halen duruyor.

- KAZANANI OLMAYAN MÜCADELE

Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki gerilimli sürecin ne iki ülkeye ne de bölgeye uzun vadeli bir katkısının olacağını ifade etmek yanlış olmayacaktır. İki ülke arasındaki ihtilaflı bir dizi sorununda da sonuna gelindiği görülüyor. Katar krizinde çözüm sağlandı. Suudi Arabistan ile Müslüman Kardeşler arasında diyaloğun tesisinde Türkiye aracı bir rol üstlenebilir. Suudi kanadının Sisi üzerindeki etkisiyle Mısır'daki bazı siyasi tutukluların serbest bırakılabileceği de son dönemde dillendirilen hususlar arasında.

Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki Suudi dış politikasının yeniden revize edilip yapıcı politikalar benimsemesi iki ülke arasındaki buzların erimesini sağlayabilir. Suriye ve Libya'da terörist gruplara para akıtmak veya Doğu Akdeniz'de Türkiye karşıtı bir tutumla Yunan tezlerini desteklemek Riyad'a hiçbir şey kazandırmayacaktır. Öte yandan Türkiye ile ilişkilerin olumlu seyri her iki taraf için de ekonomik ve siyasi olarak pek çok fırsatın kapısını aralayabilir.

Öte yandan, iki ülke arasında çözülmesi oldukça zor olan bir dizi konu bulunduğu da unutmamalı. Cemal Kaşıkçı cinayetinde sorumlulara ilişkin Suudi Arabistan'daki soruşturma ve cezalandırma sürecinin şeffaf bir şekilde yürütülmemiş olması bu hususların başında geliyor. Veliaht prensin bu cinayetteki sorumluluğu biliniyor; fakat bu kapsamda şeffaf bir neticeye ulaşılması pek mümkün görünmüyor. Türkiye ise bu konuda insani duruşundan vazgeçmeyecek ve bunu bir siyasi pazarlık malzemesi haline getirmeyecektir.

Son olarak, eğer 85 yaşındaki Kral Selman'ın ardından oğlu Muhammed bin Selman tahta çıkarsa problemlerin çözümünün daha zor olacağını söylemek mümkün. Ancak Batı basınında iddia edildiği gibi, Suudi veraset sırasında bir değişim olur ve yönetim konusunda daha tecrübeli bir isim veliaht prens olarak atanırsa, Suudi dış politikasında birçok konuda değişim yaşanabilir. Zira Kral Selman'ın bu kriterlere uygun başka çocukları, yeğenleri ve kardeşleri mevcut. Yine de Batı medyasında yer bulan bu iddiaların, Suudi yönetiminde yerini sağlamlaştırma çalışmalarına son sürat devam eden Muhammed bin Selman'a rağmen vücut bulması kısa vadede zayıf bir ihtimal gibi görünüyor.

[Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü'nde doktora çalışmalarına devam eden Yusuf Bahadır Keskin Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksel Okulu öğretim görevlisidir]