19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Yalnız değiliz ama yalnızlığı göze alacak kadar ilkeliyiz

Başbakan Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı Dr. İbrahim Kalın, ‘değerli yalnızlık’ı açıkladı: Türkiye bölgesel ve küresel siyasette yalnız değil. Ama dünyan darbelere, katliamlara sessiz kalırken tek başına doğrunun yanında olmamız gerekirse bundan çekinmeyiz. Eğer buna yalnızlık demek icab ediyorsa bu değerli bir yalnızlıktır. Bu yalnız kalmak, değil onurlu bir duruş sergilemektir.

Tahir Alperen/Ankara26 Ağustos 2013 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Yalnız değiliz ama yalnızlığı göze alacak kadar ilkeliyiz

Başbakan Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı Dr. İbrahim Kalın, ‘dış politika konsepti’ diye tartışmaya açılan “Türkiye Ortadoğu’da yalnız kaldı iddiası doğru değil ama eğer bu bir eleştiri ise o zaman söylemek gerekir; bu, değerli bir yalnızlıktır” sözüne açıklık getirdi. İşte Kalın’ın STAR’a yaptığı açıklamalar:

Türkiye’nin dış politikada realist   olmadığına ilişkin eleştirileri nasıl  değerlendiriyorsunuz?

- Demokrasi, insan hayat, halkın iradesi, özgürlük gibi temel değerleri göz ardı eden bir yaklaşım, realizm değil kendini inkardır. Realizm ve reel-politik, Suriye’de, Mısır’da, Somali’de, Myanmar’da yaşanan insani dram karşısında susmak değildir. Böyle bir dış politikanın değeri, etkisi ve etkinliği olmaz. Mısır darbesine darbe diyemeyen, ardından gelen katliamlara katliam diyemeyen ve bunu engelleyemeyen ülkeler -ister doğudan ister batıdan olsun- ne ilkeli bir duruş sergiliyor ne de etkili bir politika izliyorlar. Suriye ve Mısır’da bunun acı örneklerini görüyoruz.

Türkiye bu konularda çok girişimde bulundu. Sanki bunlar hiç yapılmamış gibi Suriye ve Mısır politikamızı ideolojik, duygusal vs olmakla eleştirmek ya bilgisizliktir ya da haksızlık yapmaktır.

Bu bir geri adıma neden olabilir mi?

- Batı demokrasilerinin sesi darbeden hemen sonra daha güçlü çıksaydı, Mısır bu kaosa sürüklenmez ve yüzlerce insan hayatını kaybetmezdi. Ruhsuz bir realizme sığınmak yerine ilkelerine sadık kalsalar, Mısır’da daha etkili bir sonuç alınabilirdi. Şam’ın Guta bölgesinde 22 Ağustos’ta yaşanan kimyasal katliam dünyayı ayağa kaldırdı. Suriye’de on binlerce insan reel-politik hesaplara, güç oyunlarına, denge politikalarına kurban edilmemeliydi. Bu cehennem karşısından sessiz ve hareketsiz kaldığınızda artık hangi değeri, hangi ilkeyi savunabilirsiniz?

İlkeli olmak, bağları koparmak mıdır?

- İlkelerinize bağlı kalarak tutum almak, diplomatik girişimlerin yapılmasına engel değildir. Türkiye’nin Suriye konusunda girişimleri ortada. Dostluk ilişkilerini kullanmaktan mesafe koymaya, ilişkileri dondurmaktan bölgesel ve küresel girişimlere kadar pek çok adım atıldı.  Mısır’da darbenin yapıldığı 3 Temmuz’dan itibaren Türkiye Avrupa, ABD ve Arap yönetimleriyle yoğun bir diplomasi yürüttü. Başbakanımız BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin devlet başkanları ile Arap lideriyle yoğun bir telefon diplomasisi yürüttü. AB ile ortak hazırlanan 7 maddelik siyasi yol haritasının uygulanması için yoğun çaba sarf etti. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarımız Hakan Fidan bu süreçte önemli görüşmeler yapıyor. Bunların çoğu basına yansımadı, konunun hassasiyeti gereği gizli yürütülmesi gerekiyordu.

Basına yansıyanlar da oldu...

- Evet, 29 Temmuz’da Amr Musa, Fuad Sinyora ve İyad Allavi’nin de yer aldığı bir Arap heyeti İstanbul’da Başbakanımızla görüştü. 7 maddelik yol haritası konuşuldu.  Amr Musa bu konuyu Kahire’ye götüreceğini söyledi. Dışişleri Bakanımız Mısır’a gidecekti. Ne Batılılar ne Amr Musa ne de diğerleri bu konuda bir ilerleme sağlayamadı. Ashton da ABD heyetleri de Kahire’den eli boş döndüler. Sisi yönetimi yalnızlaştı, darbeye destek veren Baradey istifa edip Mısır’dan çıktı.

Türkiye’nin diplomatik çözüm arayışlarının  dışında kaldığı iddiası  doğru değil o halde.

- Sürecin dışında kalmak diye bir şey söz konusu değil. Tersine, bir an önce demokrasiye dönülmesi, gerginliğin düşürülmesi ve ulusal diyalog için çaba gösterdi. Başbakanımızın telefon diplomasisi 5-6 Eylül’de Rusya’da yapılacak G-20 zirvesine kadar devam edecek. Burada şunu da sormak lazım: Suriye ve Mısır’da bugüne kadar kim netice alabildi? Kim savaşı, katliamı, darbeyi durdurabildi? Biz bunları engellemek için hem Batılı müttefiklerimizle hem de Arap dostlarımızda ortak mesai harcıyoruz. Bunların hiç biri yapılmıyormuş gibi Türkiye’nin, Dışişleri bakanımızın suçlanması, bana art niyet gibi geliyor.

Darbeye karşı çıkmak ‘İhvan yanlısı’ olmak diye değerlendirildi.

- Başbakanımız baştan beri ‘darbenin iyisi kötüsü olmaz; Mısır’da bir an önce demokrasiye geri dönülmelidir’ diyor. Bu tavrı demokrasi değil İhvan yandaşlığı olarak lanse etmek, kötü niyet değilse, insaf sınırlarını aşan bir düşüncenin ifadesidir. Sırf hükümeti, Başbakanı eleştirmek adına bunu görmezden gelmek sizi ancak değersiz bir yalnızlığa sürükler.

Sizin ‘değerli yalnızlık’ ifadenize geldik

- Önce yalnız mıyız ona bakalım: Türkiye yalnız kaldı iddiaları daha önce de gündeme geldi. 1 Mart tezkeresi reddedilince birileri yine felaket tellallığı yaptı. ‘Türkiye’ye artık nefes aldırmazlar, bu iş bitti’ dediler. Davos’ta da aynı şeyleri duyduk. Somali’ye giden Başbakana istihza ile baktılar. Dünya Somali’deki açlığı, sefaleti görmezlikten geldi diye biz de mi sırtımızı dönmeliydik? Türkiye ne bölgesinde ne de küresel siyasette yalnız değildir. On yıl önce Türkiye’nin ne söylediğini kimse merak bile etmezdi. Bugün ister desteklesin ister eleştirsin, herkes Türkiye’nin pozisyonunu izliyor. Sadece devletler ve uluslararası kurumlar değil, insanlar da Türkiye ne yapacak diye bakıyor.

Türkiye tek başına kalmış görünüyor.

- Bazen bazı değerleri tek başınıza savunmak durumunda kalırsınız. Eğer buna yalnızlık demek icab ediyorsa, bu değerli bir yalnızlıktır.

Değerli yalnızlık’ ne demek?

- Değerli yalnızlık tabirini iki manada kullandım. Birincisi; tarihte bazen öyle anlar gelir ki, dünyanın darbelere, katliamlara sessiz kaldığı bir ortamda siz tek başınıza doğrunun yanında yer alırsınız. Müttefikleriniz ve diğer ülkeler sizin yanınızda yer almıyor diye değerlerinizden, ilkelerinizden vazgeçmezsiniz. Aslında bu yalnız kalmak değil onurlu bir duruş sergilemektir.

İkincisi; bu ifadeyi ‘değer-temelli’ olmak anlamında kullandım. Yani değerlerinizi savunmak uğruna gerekirse tek başınıza ve yalnız kalmayı göze alırsınız. Bu dünyadan kopmak değildir. Böyle bir tercihle karşı karşıya bırakıldığınızda hem ulusal çıkarlarımız hem de uluslararası siyaset açısından doğru olan ilkelerinize bağlı kalmaktır. Eğer bu sizi diğerlerinden farklı bir yere konumlandırıyorsa bu ‘değer-merkezli bir yalnızlıktır’ ve bizatihi değerli bir pozisyondur.

Türkiye nerede Batı’dan farklılaşıyor?

- İnsanı ve insani değerleri dış politikanın merkezine koyduğunu düşündüğümüz yorumcuların şimdi ruhsuz bir realizme savrulması oldukça düşündürücüdür. Ruhsuz realizm bazen çıkarcılığı, ilkesizliği, değerden yoksun olmayı, gerçekçilik diye takdim ediyor.

Dış politikayı ulusal çıkarlar belirler

Ruhsuz realizm bazen çıkarcılığı, ilkesizliği, değerden yoksun olmayı, gerçekçilik diye takdim ediyor. ‘Uluslararası ilişkilerde aslolan çıkarlardır’ lafını bir klişe olarak sıkça duyuyoruz. O zaman şu soruyu sormak lazım: Çıkar nedir? Ulusal çıkarı kim, nasıl belirler?

İçinde ilke, ahlak, vicdan, vefa ve değer olmayan bir çıkar, milli bir nitelik arzetmez. Ruhsuz realizmin dış politikanın stratejik ekseni olduğunu zannedenler, orta ve uzun vadede o ülkelerin nasıl dost kaybettiğini, hiç bir ülkeyle ve milletle uzun vadeli, sahici ve kalıcı ilişkiler geliştiremeyeceğini de bilmek zorundalar. İlkesiz ve değersiz dış politika sizi hem halklar, hem kamu vicdanı hem de uluslararası sistem içinde yalnızlaştırır.

Demokraside duygusallık olmaz

Türk dış politikasının ideolojik kaygılarla ve duygusal bir zeminde yapıldığını söyleyenler yanılıyorlar. İnsanı, demokrasiyi, halkın iradesini, şeffaflığı, onuru, adil paylaşımı savunmak ne zamandan beri duygusal dış politika oldu? Demokrasi Batı’da bir değer oluyor da AK Parti gündeme getirince mi bir duygu ya da duygusallık oluyor?  Türkiye Suriye’de mezhepçilik yapsaydı, ilk dönemde Esed’le ve Suriye yönetimiyle iyi ilişki geliştirmezdi. Suriye muhalefeti içinde yer alan Arap, Kürt, Türkmen, Süryani, vd gruplarla temasa geçmezdi. Mısır bir İslamcılık-laiklik değil bir küresel demokrasi meselesidir. Bu yüzden duruşumuz da demokrasiden yanadır. Türkiye’nin Mısır darbesine karşı çıkması  gurur verici bir durumdu.