Kimi hayatlar ateşin ikiz kardeşidir. Etrafındakileri hem ısıtır hem ışıtır. Oysa kendisi yanıp kül olmaktadır gün be gün. Közün küle dönüşmesiyle kimselerin ilgilenmeye niyeti yoktur. Işığından ve ısısından yararlanma peşindedir herkes. Ateş ise ısıtmanın ve ışıtmanın bedelini kül olarak öder. Büyük hayatlar tam olarak böyledir. Büyükleri büyük yapan da ödedikleri bedelin ta kendisi değil midir? Mehmet Âkif Ersoy, bu teşbihte aklımıza düşecek isimlerin en başında gelecektir. Birileri onu zihnimize yalnızca “İstiklal Marşı Şairi” olarak kazımamıza sebep olsa da O, hem bir mütefekkir hem bir milletvekili hem büyük bir vaiz hem de müthiş bir vatanseverdir. ‘Vatansever’ filminde olduğu gibi türetilmiş yapay bir vatanseverlik değildir onunki. Kanlı canlı bir vatan aşığıdır Âkif. Vatan-millet naraları atıp canı tehlikeye girince sesi kısılan ucuz edebiyatçılardan da değildir. Bitmedi. Kur’an mütercimi, öğretmen, hafız ve veteriner hekimdir o. Ama yukarıda da belirttiğimiz üzere, birileri onu, “İstiklal Marşı Şairi” kimliğiyle betimlemek suretiyle diğer kimliklerinin unutulmasını sağlayacaktır bile isteye. Çünkü hayat hikâyesinin bilinmemesi, bilinmesinden daha hayırlıdır. O Âkif ki, bizzat Meclis tarafından şehir şehir gezip halkı Milli Mücadele’ye davet etmek üzere vaaz vermekle görevlendirilmiş büyük bir hatiptir. Minberlerde günlerce bağımsızlık mücadelesini teşvik eden vaazlar verecektir. Gelin görün ki, kendisini vaazla vazifelendiren Meclis, istediğini aldıktan sonra milli şairimizi “İrticacı” yaftasıyla potansiyel suçlu ilan edip peşine hafiyeler takacaktır. Nedeni oldukça basit: Âkif’in dindar oluşu, yeni devlet planlamasıyla taban tabana zıttır. Laik bir devlette yaşamaya layık bir aydın değildir Âkif. Bir İngiliz, bir Yunan kadar tehlikedir(!) Âkif gibiler. Dolayısıyla tüm düşmanlar gibi denize dökülmeli ya da toprağa gömülmelidirler. Derken tam on iki yıl sürecek Mısır hayatına bir ‘sürgün’ olarak katlanmak zorunda kalacaktır Mehmet Âkif.
NEYİ UNUTTUĞUMUZU HATIRLAYALIM
Vatanperver birinin vatanından ayrı kalmasından daha elim ne vardır? Bu kadarla kalsa iyi. Âkif, bir eş ve bir babadır aynı zamanda. Yalnız kendisi sürgünde olsa, belki daha kolay katlanılabileceği bir uzaklaştırma olacaktır bu. Ama asıl sürgünü ailesi yaşayacaktır. Başka topraklara, başka diyarlara gönderilerek gerçekleştirilmiş bir sürgün değildir ailesinin yaşadığı; dünyadan sürgün edilmişlerdir. En büyük sürgünzede de üstadın oğlu Emin’dir. Sırf Mehmet Âkif Ersoy’un oğlu olduğu için başına gelmeyen kalmaz Mehmet Emin Ersoy’un. Kimseler bilmese de, hazin bir sonla tamama erecek bir öykünün başkarakteridir Emin. Evet, çocuklarından torunlarına kadar sirayet etmiş bir çileli hayattır Âkif’in yaşadığı. Bir milletvekili olmasının yanı sıra İstiklal mücadelesinin de en güçlü sesi olan Mehmet Akif’in ailesine reva görülenler Türk Milleti’ne yapılmış bir hakaret olarak algılanamaz mı? Ancak kendisi dahi unutturulmuş bir adamın, ailesini ve çocuklarını kim nerden bilecek ki?
Neyi unuttuğumuzu hatırlama vaktidir o halde. Gazeteci Fatih Bayhan; merhum şair, mütefekkir Mehmet Âkif Ersoy’un torunları Selma Argon ve Ferda Argon ile dedeleri Âkif üzerine 2012 yılında röportaj yapmaya başlamış. 21 Aralık 2012’de Ferda Hanım’ın vefatı üzerine röportajına Selma Hanım’la devam eden Bayhan, röportajlarını geçtiğimiz ay nihayete erdirmiş. İşte bu röportajlar Dedem Mehmet Âkif adıyla Timaş Yayınları tarafından okurla buluşturuldu.
HATIRALARLA ÖRÜLÜ BİR AKİF PORTRESİ
Ferda Argon, dedesi Mehmet Âkif vefat ettiğinde dokuz yaşındadır. Hastalık ve yaşlılıktan olsa gerek (röportaj sırasında 85 yaşındadır ve rahatsızdır), dedesini çok net hatırlamasa da hatırında bazı şeylerin olduğunu söylüyor. Usta şairin tek çocuk şiiri olan “Ferda Kadın” şiirinin yazıldığı kişinin ta kendisidir aynı zamanda. Selma Argon ise dedesinin ölümünden dokuz yıl sonra dünyaya gelecektir. Buna karşın Ferda adı da, Selma adı da Âkif’ten yadigâr kalacaktır. Ferda Hanım doğduğunda, Mehmet Âkif Mısır’dadır. Kızı Suad Hanım, ondan torunu için isim istediğinde karta iki isim yazar: Ferda ve Selma... Böylece Suad Hanım ilk kızına “yarın” manasına gelen Ferda ismini verir. Selma ismini ise saklar ve çok sonra doğacak ikinci kızına verir.
Selma Argon, dedesini tanıma imkânı bulamamasına rağmen annesinden ve dayısından yeterince hatıra dinlemiş. İşte bu kitapla hatıralar birer birer gün yüzüne çıkıyor. Âkif’in torunu olmanın ne anlam ifade ettiğiyle başlayan söyleşi, aile mektupları ve Âkif’in vaazlarından bir kısmının eklenmesiyle zenginleşiyor. Yıllarca tartışılagelen Mehmet Âkif-Mustafa Kemal münasebetinden, Âkif’in Sultan II. Abdülhamid Han’la diyaloguna kadar hemen her konuya temas eden bir mülakat kitabı niteliği taşıyor Dedem Mehmet Âkif kitabı. Mehmet Âkif ’in hayata, ailesine ve dostlarına bakış açısı, şiir anlayışı ve ailesiyle ilişkilerine dair bugüne kadar konuşulmamış birçok noktaya değiniliyor söyleşi boyunca.
Merhum şair Mehmet Akif’ten bahsederken ne demişti Hüseyin Cahit Yalçın: “Mehmet Âkif’in hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir...” Evet, yıllarca bu şiire uzak kalanlar için, sürgün şairin şiirini, yani bizatihi hayatını okumanın vakti gelmedi mi?
Dedem Mehmet Akif
Selma Argon
Timaş Yayınları