19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Amerikan rüyası mı Amerikan kabusu mu?

“Amerikan rüyası’’ dedikleri nedir? Filmlere, piyeslere konu olan bu çağın öykü ve romandaki karşılığı olarak okunacak yazar, hiç kuşkusuz Scott Fitzgerald. ‘’Kayıp Kuşak’’ yazarların en parlak ismi Fitzgerald’ın Caz Çağı Öyküleri Vakıfbank Kültür Yayınlarından çıktı. Vakıfbank Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Tarık Çelenk’e vazifesinde kolaylıklar, başarılar diliyorum.

SİBEL ERASLAN14 Mart 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Amerikan rüyası mı Amerikan kabusu mu?

Kültür ve sanat, bizim için her ne hikmetse, biraz vitrindir, misafir odasındadır. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemde, gemiden ilk atılacak, evden ilk satılacak eşya muamelesi görür. Ekonomik dar boğazdan geçtiğimiz şu günlerde, Kitaplardan kdv’nin kaldırılmasına çok sevindik edebiyatçılar olarak, kitabın üzerindeki yüklerin azalması hepimizin lehine diyoruz. Bankaların yayımcılık yapması meselesi ise, işi sadece kitap yayımlamak olan yayın evlerince her zaman eleştiriliyor ama gelin görün ki yayımcılığın yaşaması için, güçlü maddi destekler de gerekli. Yeter ki yayımlarda kaliteye eşlik eden bir çeşitlilik olabil-sin, büyük bütçeli banka yayıncılığı özellikle, ideolojik sansürden uzak durabilsin.    

Büyük Amerikan rüyasını, Mayıs 1919›dan Ekim 1929›a kadar sürdüren yazar Scott Fitzgerald, 1 Mayıs etkinliklerindeki büyük işçi isyanının bastırıl-masından, borsanın çöküşüne kadar geçen 1o yılın vodvilini kaleme almıştır adeta bu kitabında.

EDEBİYAT VE ÇAĞ

Ben onu sadece hikayeci olarak okumadım, aynı zamanda iyi bir gazeteci ve iyi bir karikatürist. Karikatür çizdiği için değil, içinde yaşadığı ‘’rüya’’yı hem ölesiye eleştirdiği hem de onu tüm hızıyla tükettiği için, kendinde ve toplumdan kıyasıya öç alırcasına yazabildiği için. Caz Çağı Öyküleri adı altında derle-nen kitapta, üçü uzun 13 hikayesi var sözgelimi... Bunların hemen hepsinde zenginliği ve zenginlik peşinde koşmayı yerden yere vurarak aktardığı, maddi özentilerle, gayesizlikle her satırda alay ettiği halde, kendini de o hızlı ve tüketici hayattan sıyırmamış bir yazar.

Ne kadar sıyrılabilir ki bir yazar akıp gitmekte olan toplumsal tavrın içinden? Yazarı ve edebiyatını kuran biraz da yaşadığı çağın kendisi değil midir. Nite-kim edebiyat, müzik ve sinema ile olan parlak etkileşim ve kariyerini de aynı tenkit ettiği çağ ile olan bağlamında yakaladığını sık sık yazar ve söyler Fitzge-rald.

Amerikan Rüyası’nın yaşandığı dönemde, herkes akışkan bir zaman ve çevre içinde zenginlik ve övgü peşinde koşmaktadır. Bu şartlar altında yazar hem çağın imkanlarından yararlanmakta hem de giderek şeytanileşen zenginlik ve para harcama hırsıyla dalga geçmektedir. Fakat bu arada, farkında olmadan veya sezdirmeden, zenginliğin ulaşılabilir bir hedef olduğunu da arka planda ustalıkla yorumlamaktadır. Ne olursa olsun, ama çalışarak, ama hileyle, ama şansla, zengin olunmalıdır. Hayat iyi yaşanmalıdır. Peki sonra? İşte bu sonrasızlık ve yaşanan bunalım; intiharlar, sinir krizleri, alkol ve şiddet... Bunların hepsi, büyük bir neşe pankartının; ‘’Amerikan rüyası››nın ardında.

Kısa öykülerini okurken, Amerikan rüyasının ne kadar tekdüzeleşmiş bir rahatlık, kısa zamanda çıkılmış merdivenlerdeki ağır yorgunluk, cömert derecede gamsızlık, avarelik, can sıkıntısı ve ne yazık ki, ‹›zaten öyle›› vurdumduymazlığıyla giden ırkçılıkla birlikte tasvir edildiğini de fark ediyorsunuz... İçki, dans ve seks üçgenine hapsolmuş bu toplum, hem alabildiğine rahat ve mutlu hem de aşırı tatminden olsa gerek, aynı rahatlığı ve mutluluğu kusacak haldedir... Fitzgerald için; ‹›hayatın bitirilemeyecek çeşitliliği tarafından hem büyülenmiş hem de ondan iğrenmiştir›› diyenlerin tespitine, kitabı okudukça ben de katıl-dım.

KESKİN HİCİV YETENEĞİ

Fitzgerald’ın yazdığı öyküler Amerikan toplumu hakkında sosyolojik bilgi edinmek isteyenler için de ayrıca değerli. Bugün yaşasaydı, özellikle kısa öykü-leri gözetildiğinde parlak bir gazeteci veya ekran yıldızı olabilirdi. Çünkü ondaki keskin hiciv yeteneği, çoğu kez onu kaleme aldığı öyküde bir tür üst yargı sesi olmaya fırlatıyor, bu bugünün öyküsünde olmayan bir şey. Ama zannederim caz çağının yüksek egosu o dönemin kalemlerine hem hikaye hem yargı şansını aynı anda veriyordu...

Yazarların kaleme aldığı hikayeleriyle öz yaşam öykülerini birlikte okumaya özen gösteririm. Fitzgerald’ın, eşi Zelda üzerinden de geniş bir arşivi var. Hatta bugünün internet imkanlarıyla baktığınızda, eşi Zelda’nın kendisiyle yarışan bir hayran kitlesi olduğunu görürsünüz. Aşkları kadar büyük kavgalarıyla da meşhur olan çiftin aslında üzücü bir hikayesi var. Kocasının muhteşem kariyeri yanında pek de parlayamamış bir cevher olarak Zelda, asıl edebiyat kariye-rini hayatının son 18 yılını geçirdiği akıl hastanesinde elde ediyor.

Caz Çağı veya Amerikan rüyası denen sosyolojiyi zihninizde daha kolay canlandırabilmek için ünlü Revolutionary Road filmini de kitabı okurken seyret-menizi öneririm.

Fitzgerald’ın, Hemingway ve Faulkner ile birlikte, kötümserliğin sokaklarında kolkola dolaşırken umuda dair solgun da olsa arayışları, çağımız için hala aşina. Hala yatışmış değil, o sınırsız karnaval içindeki büyük yalnızlığımız...