18 Nisan 2024 Perşembe / 10 Sevval 1445

Andre Bazin’in arayışı

Keşfetme, karşı durma, temas etme ve aydınlatma gayeleri üzerinde duran Dudley Andrew “Dijitalleşmiş yeni görsel işitsel kültürün tehdit ettiği bir şey varsa o da böylesi keşfetme serüveninin yol açabileceği temasların verdiği hazdır” diyor.

SEHER YAKIŞ10 Ekim 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Andre Bazin’in arayışı

Ünlü sinema teorisyeni Andre Bazin’in Sinema Nedir? Sorusuna bir kitapla yankı veriyor Dudley Andrew. Bazin’in kitabının ismi What is Cinema? idi Andrew’un kitatabının adı What Cinema Is!... Küre Yayınları Andew’un kitabını Sinema nedir? Bazin’in Arayışı ismiyle yayınladı. Sinema öğrencileri ve akademisyenler için önemli bir kaynak olan kitabı dilimize Melih Tu-Men çevirdi. Kitap film kuramının hedefi ile başlıyor, sinemada anlatıların evrimi ile sonlanıyor. 

SİNEMANIN ONTOGENİSİ

Amerikalı sinema kuramcısı Dudley Andrew dünya sineması, sinema teorisi ve estetiği, özellikle de Fransız sineması üzerine çalışıyor. Uzun yıllar Iova Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat ve sinema araştırmaları dersleri veren yazar halen Yale Üniversitesi’nde dünya sineması uyarlamaları konusunda dersler veriyor. Bazin, onun doktora tezinin de konusunu oluşturuyor. Andrew bugüne dek Bazin ile ilgili pek çok seminer vermiş. Yakın zamanda Türkçe yayınlanan Sinema Nedir/ Bazin’in Arayışı da Yale Üniversitesi’nde Film İncelemeleri doktora programında düzenlediği seminerlerden doğmuş. Beş yıl süren bu seminerlerde kitabın yekunundan da anlaşılacağı gibi hararetli sinema tartışmaları olmuş.  İmgelerin günümüzdeki rekabeti, tarihin cadı kazanındaki belgeseller, eşik olarak çerçeve, sinemanın ontogenisi, kitabın bol tartışmalı, kışkırtıcı başlıklarından. 

HEYECAN DEĞİL GERÇEK

1943 yılında sinema üzerine yazılar ve film kritikleri yazmaya başlayan Andre Bazin, gerçekçi film kuramcıları içerisinde hatırı sayılır bir yer edinmiştir. Fikirleri iç tutarlılığa sahiptir ve bugün bile tartışılmaktadır. Cahier du Cinéma dergisinin kurucularındandır. Yeni Dalga’yı desteklemiş, Jean-Luc Godard, François Truffaut, Robert Bresson, Luis Buñuel, Marcel Carné, Jean Cocteau, Henri Langlois, Luchino Visconti ve Jean Renoir ile çalışmalar yapmıştır. Sinema tarihi ile ilgili yaptığı çalışmalar kadar sinematografik görüntü üzerine yaptıkları da dikkate değerdir. Ona göre sinemanın yapması gereken hikaye anlatmak değildir. Gerçekliği göstermenin önemini savunur. Bazin, görüntü üzerindeki sanatsal kontrolün öğrenilen gücünden çok, mekaniksel olarak kaydedilen görüntünün çıplak gücü içindeki inancın temelinde bir film geleneği oluşturmak ister. Odaklanılması gereken mekan sokak, akan hayattır. Çünkü sokak gerçektir. Bugün sinema, efektler aracılığıyla yoğun heyecan yaratmakta ve aslında bize yalan söylemektedir. Oysa sinemanın görevi heyecan vermek olmamalıdır. Keşfetme, karşı durma, temas etme ve aydınlatma gayeleri üzerinde duran Dudley Andrew “Dijitalleşmiş yeni görsel işitsel kültürün tehdit ettiği bir şey varsa o da böylesi keşfetme serüveninin yol açabileceği temasların verdiği hazdır” der.   

Sinemanın kendini göstermesi 1910’da olmuşsa da kendini sorgulamaya başlaması 1980’de meydana gelmiştir. Peki bu geç doğum esnasında neler yaşanmışır? Yazarın ele aldığı dönem belki de sancının en yoğun hissedildiği dönemdir. Jacques Aumont’un  “Sinematografik sanatla ilgili görüşlerin tarihçesi incelendiğinde en zengin dönemin 1945-60 arası olduğu su götürmez” diyerek bu alana yoğunlaşması için kendisini cesaretlendirdiğini söylüyor yazar. Fakat aslında bu dönemden öncesini kurcalamak istediğini söylemeden edemiyor. “Bu dönemdeki keşifleri de getirileri üzerinden günümüze taşıyacağım ama Aumont’un hakkını vermeliyim: Andre Bazin’in verimli bir biçimde hüküm sürdüğü savaş sonrası dönem sinemanın diğer sanatlar karşısında başı dik durana dek kültürel etkisini çoğaltarak ufkunu ve öz bilincinin genişletmesine; filozoflar, kuramcılar, sosyologlar ve modernite içindeki insanlık durumuyla ilgilenen herkes için bir kaynak olmasına yol açmıştır.”

HAYALETSİ OLAN VE SİNEMA...

“Yalnızca fotoğraf üzerine değil hayaletsi olanın üzerine de kurulan bir film kuramı düşünün! Bazin’in tüm eserlerinde nükseden hayalete, ufak çaplı filmlerin kısa incelemelerinde de rastlanır. Birkaç önemsiz filme dair kaydadeğer olmayan bir incelemesinde bu filmlerde hissettiği belirli bir gayrimaddi kıymete “iç kısmı bronzla kaplanmış bir savaş topu gibi” diyerek dikkat çeker. Bazı filmler merkezlerindeki boşlukla açıklanır. Fransızcada savaş topunun yivi için ‘ame’ ya da topun ruhu denir; bu nedenle kıyasen belli filmlerin çekirdeği en iyi onun etrafındaki maddilikle, görünmez bir maneviyata delalet eden perdede görünür olanla tanımlanabilir.”