25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

''Cansever kendini Hamlet ile sınamak istiyordu''

Selim İleri’nin, kitap aralarına, defterlere yazdığı notları bir araya getirilip Bir Gölge Gibi Silineceksin ismiyle yayınlandı. Yazarın hem kendine hem de çoğu dostu olan yazarlara dair samimi taltif ve itirafları kitabı hasbihale dönüştürmüş.

HALE KAPLAN ÖZ12 Eylül 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
''Cansever kendini Hamlet ile sınamak istiyordu''

Bazıları bir takım metinlerin ön çalışmaları, bazıları anılar, izlenimler… Defterlerden, dosyalardan, kitap aralarından çıkıp Bir Gölge Gibi Silineceksin ismi altında bir kitap haline geldiler. ‘Çiziktirmeler’ diyor Selim İleri bu metinlere, yazılış mazisi 35 yıla dayanıyor. Ama yekünde yüzyıllık sanatsal birikimimizin bu kitapta görmek mümkün. 

En çok sizi gördüğümüz kitaplardan biri belki de... 35 yıllık bir zaman aralığında yazılmış fakat yazılara tarih belirtmemişsiniz.

Beni en çok gördüğünüz kitaplardan biri ise çok sevindim. Tarihleri atmamama gelince, bu çiziktirmelerin hangi tarihlerde yazdığımı bazıları hariç çoğu için not almamışım. Tarih atmamışım hiçbirisine. Olduğu gibi, doğal halini bırakmayı tercih ettim.   

Hale Asaf’ı gönlünüzden geçtiği gibi dile getiremediğiniz için hayıflanıyorsunuz. Öldüğünde 35’indeydi. Gönlünüzden geçen, sizin o yaşınız ve şimdiki yaşınız arasında değişti mi?

Hale Asaf’ı 40’lı yıllarımda, 40’lı yaşlarımda tanıdım. Benim için çok önemli bir maceraydı. O, Fikret Adil’in bir kitabında, Asmalımescit 74 adlı kitabında, karşıma çıkmıştı. Hale Asaf’ı aslında en çok Ölü Bir Kelebek adlı oyunumu yazarken düşündüm çünkü oyunun kahramanı ilk Müslüman-Türk kadın ressam Mihri Müşfik’tir. Ben bu notu yazarken çok doğru saptadığınız gibi şimdiki yaşımdan Hale Asaf’a bakıyorum. Ve bu kadar genç bir yaşta, o kadar yenilikçi yapıtlar verdikten sonra ölmesini büyük bir üzüntüyle karşılıyorum. İster istemez, keşke yaşasaydı kim bilir ne yapıtlar verecekti diye bir serzeniş yaklaşımı içerisindeyim.

Van Gogh servisi ve minyatürdeki Şark servisi mukayesesine dair söyledikleriniz çok mühim. ‘Kendini silmek’ birçok sanatçı için üretememek anlamına gelebilir. Sizin için bu mümkün mü?

Kendini silmenin birçok sanatçı için üretememek anlamına geldiği düşüncesinde değilim. Zaten kitabımdan, bu çiziktirmelere taktığım addan da anlaşılabileceği gibi insanın belli bir noktadan sonra, belki de bir yaşa geldikten sonra kendisini silmesinin yalnızca bir zorluk olmadığı, tam tersi belki de yapılması gereken şeyin tam olarak bu olduğu kanaatindeyim. Başka türlü sanatçının, sanatçı olmaya çalışan insanın, kendini bir kibir ve üstünlük içerisinde görmesinin sanata ve yapılmaya çalışılan işe katkısı değil tam tersine zararı olacağı kanısındayım. 

Edip Cansever’in Hamlet’i uzun bir şiir olarak yazmak istiyormuş... Sizce neye benzerdi onun Hamlet’i?

Edip Cansever gerçekten bir arzu olarak, bir istek olarak, belki de bir ütopya olarak Hamlet’i yeniden yazmak istiyordu. Uzun süren dostluğumuz döneminde defalarca anlatmıştır. Fakat nasıl bir yapı kuracaktı? Nasıl bir yeni Hamlet yazacaktı? Bu şiirden ibaret bir Hamlet olacaktı. Uzunca bir şiir olacaktı. Pek ipucu vermezdi. Bazen Ofelya’nın üzerinde, onun kaderi üzerinde dururdu. Şöyle bir şey söyleyebilirim: Asıl derdi iyi bir şairin, bu kadar büyük bir sanat eseri ile ödeşmesi düşüncesindeydi. Yani onu yazarak yayınlamak mı istiyordu, bilmiyorum ama onu yazarak bir anlamda kendini sınamak düşüncesi, tasasındaydı. Geriye kalan bazı şiirleri vardı ama böyle bir şey çıkmadı terekesinden. Onları gizlemiş miydi, saklıyor muydu, bugün hiçbir bilgimiz yok. Edip Cansever’in çok usta bir şairdi, öyle bir denemenin çok etkileyici bir sonucunun olabileceği kanısındayım. 

‘Gönülden ayrılmamak’ ve Reşat Nuri’yi şimdi okumak... Neden?

Evet Reşat Nuri’nin yeniden okunması lazım. Ne yazık ki son yıllarda çok iyi bir şekilde okunduğunu zannetmiyorum. Zorunlu okumaların dışında, bugünün genç okurlarının Reşat Nuri’ye ulaştıklarını düşünmüyorum. Bu çok büyük bir kayıp. Çünkü Reşat Nuri bize sizin de dikkatinizi çekmiş, gönülden ayrılamamak konusunda çok şey söyleyen bir romancıdır. İçinde bulunduğumuz bazı problemlerin, sorunların yanıtlarını onda bulmak mümkün. İnsanların daha birleştirici, daha birbirleriyle uyum içinde olabilmeleri için aradığımız, özendiğimiz, özlediğimiz merhameti, bizim çağdaş edebiyatımızda en çok onun dile getirdiği, yazdığı kanısındayım. 

Çağdaşlık Sorunları’nda yazdıklarınızın tersi yöndeki görüşleriniz onun kadar önemsenmiyor. “Olumlayıcı yazılar değil; sığ okumalar sebebiyle, yalnızca horgörüler etkili olabiliyor” tespitini burada konu ediyorsunuz... Bu tespitiniz edebi kamu için de geçerli mi?

Edebi kamu için geçerli mi tam bilemeyeceğim ama ne yazık ki edebi kamuda da bazı izlerini görebiliyoruz.  Bakıyorsunuz okurlar, çok sevgiyle yaklaşabilecekken edebi kamu engel olabilecek kadar yukarıdan yaklaşabiliyor. Bu bize, çok eser ve yazar kaybettirdi. Biraz da bütün kitap boyunca bunun yazıklanışlarını dile getirmeye çalıştım. 

Kendinize, yazınınıza getirdiğiniz tatlı-sert eleştiriler kitabı çok samimi kılıyor. Kendinizde en çok neyi eleştirirsiniz?

Teşekkür ederim, gerçekten, tatlı-sert eleştirilerimi içten kabul ediyorsanız... Kendimde en çok galiba zaman zaman yapmamam gereken öfkeli çıkışlarımı eleştiriyorum. Sonra bunlar her zaman bana büyük pişmanlık oluyor. Ama ne yazık ki hâlâ o kibirli tavırlardan, bu öfke kibirlerinden tam kurtulabildiğimi iddia edemem.

Yazarlığınızda peki?

Yazarlığımda yanlışıyla, doğrusuyla -doğrusu varsa tabii-, sevabıyla hatasıyla hepsi benim. Bile isteye yaptığım şeyler. Neyi eleştireceğimi bilemiyorum. Belki de tümünü toptan yok saymak gerekir.

Eşyalarla konuşmaya başladığınızdan bahsediyorsunuz, ne konuştuğunuzdan bahsetmiyorsunuz ama. Okurlara anlattığınızdan başka ne söylüyorsunuz onlara?

Evet, zaman zaman hayatın hırçınlıkları karşısında eşyalarla konuşmak gibi bir cinneti her insan gereksinir diye düşünüyorum. Ne konuştuğuma gelince… Onların bize sessiz yakınlıklarına bakarak bu hırçınlıkların belki de daha kolay gidebileceği umuduyla hareket ediyorum. İnsanın hoyratlıklar karşısında eşyalara sığınması, onlardan yardım umması, bana sorarsanız, insanca bir şey.