19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Dostoyevski’den Camus’ya edebiyatta yabancı kavramı

İngiliz felsefeci ve edebiyat eleştirmeni Colin Wilson gibi yazarlar, bir metni kasları, sinirleri hatta dokusuna kadar usta bir cerrah gibi eleştiri neşteriyle deşer.

ERDİNÇ AKKOYUNLU12 Kasım 2018 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Dostoyevski’den Camus’ya edebiyatta yabancı kavramı
İstanbul’un merkezinde kirada yaşamak 1980’lerin başında bir yazar için hayli masraflı olduğundan, o günlerin uydu kenti Florya Basınköy’de Yaşar Kemal ile Çetin Altan, komşu hayatı sürüyordu. Karlı bir gece evindeki bir genç yazar adayının ‘Yazarlık nedir’ sorusuna Altan usta ‘Kasaplık gibidir’ cevabını vermiş. O esnada cama vuran Yaşar Kemal’i içeri davet edip kendisine sorulan soruyu ona yöneltmiş. Konuşmadan bir haber Yaşar abi de ‘Yazarlık kasaplık gibidir’ demiş. Gerçekten de öyledir. Bir metni oluşturmak hayat denen canlı varlığı kesip biçerek yeni bir şekle sokmaktan başkası değildir. Kanlı, yorucu ve herkesin tam hakkıyla altından kalkabileceği işler listesinin de başında yer alır. Bu yönüyle iki ustanın metaforu hiç de haksız değil. Eleştirmenlik bir anlamıyla yazma eylemi olduğundan, kasaplıktan farkı olmayan bu durumun ikiye ayrıldığını da söylemek gerek. İngiliz felsefeci ve edebiyat eleştirmeni Colin Wilson gibi yazarlar, bir metni kasları, sinirleri hatta dokusuna kadar usta bir cerrah gibi eleştiri neşteriyle deşer. Metnin tüm alt anlamlarını, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde dışarı çıkarır. Bunu yaparken diğer operasyonlarından da örnekler vererek ortaya sadece eleştirdiği eserden değil karışık bir malzemeden bir ürün ortaya koyar. Bir diğer edebiyat eleştirmeni, bu sınıfa ben de dahilim, metni bu denli kesip biçmez. Onun derdi, okurun her zaman daha çok şey bildiği, kendisinin sadece bazı notlarıyla ona yol gösterdiğine ilişkin bir eylemdir. Bir bakıma Colin Wilson’unki önüne gelen metni kasap gibi kesip biçerek bir de aşçılık maharetiyle elde ettiği malzemeyle bir yemek yapıp okurun önüne koymakken, benim gibiler ise okurun eline bir kol ya da but tutuşturup, ona yemeğini kendi bildiği gibi yapmasını öğütler. Bu bakımdan ben Colin Wilson’un Notos Kitap’tan Cihan Barış Özkan çevirisiyle yayınlanan Yabancı eserini de yine son noktayı okurun koymasını dileyerek yazıyorum. 
 
DOKUZ BÖLÜMDEKİ ANLATI
 
Wilson, dünya edebiyatına yön veren listenin büyük bölümünü oluşturan Camus, Hemingway, Dostoyevski, Tolstoy, James, Shaw ve Lawrence gibi yazarların eserlerindeki başkalaşmayı ele aldığı kitabında sadece edebiyat mimarlığı yaparak, bir metin inşa etmiyor. Öte yandan bu inşa sürecindeki ana malzemelerinin kökenlerini yani yabancılaşmanın kökenine inerek bir bakıma malzemelerin kökenini ortaya koyuyor ve işi felsefeye vardırıyor. Zaten yabancı gibi bir konuyu ele alıyorsanız ve malzemeniz de yukarıda sayılı yazarlarsa, yolunun felsefeye varmaması yanlış gittiğinin en belirgin yol işareti olurdu. Yabancı, dokuz ana bölümden oluşuyor. Colin Wilson işe yabancı tanımını yapmakla başlarken daha sonra karşılaştırmalı eleştirilerle yazarların yabancı kavramına bakışını ve ele alışını inceliyor. “Körler Ülkesi”, “Değerini Yitiren Dünya”, “Romantik Yabancı”, “Güç Kazanma Çabası”, “Acı Eşiği”,”Benlik Sorunu”, “Büyük Sentez”, “Vizyoner  Olarak Yabancı” ve “Döngüyü Kırmak” bölümleri bir yada iki yazara ayrılarak aralarındaki yabancı anlatımı konusundaki bağ irdeleniyor. Söz gelimi Wilson’un Değerini Yitiren Dünya bölümünde Albert Camus’nun Yabancı adlı romanını irdelerken Henri Barbusse’den etkilendiği ve annesinin ölümüne dahi tepki vermeyerek dünya edebiyatında önemli bir yer elde eden kahramanının yabancılık formunu daha ileriye taşıdığını anlatıyor. Wilson’un yazı dünyasına göre dünya edebiyatının sıralı yazarları birbirlerini yabancı karakterler yaratma konusunda zincirsel bir tepkiyle etkilemişler. Elbette Wilson’un eleştirmenliğini bu denli hap şekline getirmek onun büyüklüğüne de aykırı olur. Wilson’un ABD’li yazar ve benim edebiyat terimine dönüştürdüğüm ifademle kendinden sonraki yazarları derinden etkilediği için ‘büyük öğretici yazar’ sıfatını sonuna dek hak eden Ernest Hemingway, aslında hep aynı öyküyü yazıyor. Colin Wilson’un bir yazarın aslında hep aynı öyküyü değiştirerek ya da farklı yönlerine bakarak yazdığından bir haber olmasını söylemek de ciddi bir ukala cesareti ister. 
 
TIPKI ZWEIG GİBİ
 
Stefan Zweig’in Üç Büyük Usta kitabı Stendhal, Tolstoy ve Dostoyevski’yi biyografik olarak anlatır. Ama kitabın büyük bölümü Dostoyevski’nin üzerine kurulu. Zweig adeta Dostoyevski’yi uzun uzun anlatmak için onun hakkında bir kitap yazmak yerine onun da içinde bulunduğu bir kitap yazmayı yeğlemişe benziyor. Colin Wilson’un Yabancı’sını okuyunca da aynı şeyleri düşündüm: Bu kitabın amacı, daha doğrusu edebiyattaki yabancı kavramı olsa olsa Dostoyevski’ye aittir. Wilson, Dostoyevski’nin romanlarını aceleci, tabansız ve iyi inşa edilmemiş buluyor. Bu haksız sayılmasa da, sanırım pek çok kaynakta bu konu uzunca anlatıldığı için Wilson, Dostoyevski’nin eserlerini daha aklına bile ilhamı düşmeden yayınlandığında eline geçecek olandan çok daha azına kumar borcu için razı olarak yayıncılara sattığından söz etmiyor. Böylesi bir edebiyat fabrikasyonunun kaçınılmaz sonucu da hızlı metinler yazmak. Wilson’a göre Dostoyevski’nin edebiyatı bu kusurlu imalata karşın oldukça yetkin. Özellikle de (bunda hem fikiriz) en nitelikli yapıtının da Karamazov Kardeşler olduğunu düşünüyor. Ve Karamazov Kardeşler’in dünya edebiyatında yabancı konusunda en önemli roman sayıldığını ortaya koyuyor. Gerçekten de bu roman baba katilliği üzerinden anlattığı hikayesi ve yan dallarıyla bir roman nasıl yazılır konulu ders kitabı sayılmalı. Ama Wilson’u okumadan Tolstoy’un ona göre kapıldığı duygusallık ve Tanrısallıkla yazdığı romanları da tam anlamıyla ifadelendirmek ve bir yere koymak da mümkün değil. Söylemiştim size Colin Wilson’un hangi yoldan gittiğini ifade ederim ama o yolları anlatmam diye. En iyisi bu nitelikli yapıtı kendiniz okuyun. Çünkü iyi edebiyat okurları, edebiyatı anlamlandıran bu tür yapıtları hatmederek kendi yolunu bulabilir. Wilson da size çok iyi bir deniz feneri olur, bu fırtınalı denizde. Ne de olsa hepimiz yabancı ve çokça da yalnızız...