Hac, bahsi geçtiğinde hepimizin “İnşaallah gitmek nasip olur” diyerek dualarda bulunduğu bir kutlu yolculuk. Hepimizin kalbinde, dilinde bir di-lek... Fakat “Hac nedir, yeterince biliyor muyuz? Bedenimizle vardığımız Kâ-be’ye, kalbimizle de varabiliyor muyuz? Zâhirimizle yaptığımız bu ibadeti, bâtımızla da soluklayabiliyor muyuz?” diye sorulsa bize, bu soruların karşılı-ğında vereceğimiz cevaplar yeterince doyurucu olmayabilir. Büyüklerin idraki ile kendi idraki arasındaki mesafeyi anlayabilir.
İşte onları okuyunca ancak insan, büyüklerin haccıyla kendi hac tasavvu-ru arasındaki mesafeyi anlayabiliyor. Örneğin, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ilk hac ziyaretinden önceki hislerini tarif ettiği şu cümlelere kulak verelim.
Hangimiz sinesinde böyle bir ateşi hissediyor?
“1968 senesinde, Kestanepazarı'nda bulunuyordum. Hacca gidememek, Ravza-i Tahire'ye yüz sürememek benim için hicranların en ızdırap vericisiy-di. O güne kadar niceleri hacca giderken hep onları gıpta ile seyretmiş ve ba-zen de tanıdıklarımın eline bir nâme tutuşturup bunu parmaklıkların arasın-dan içeriye atmasını söylemiştim. Çünkü dayanamayacağım ölçüde özlemiş-tim. Ama imkanım olmadığı için de gidemiyordum. İçim cayır cayır yanıyor-du. Bazen kalbim duracak hale geliyordu. Hasretimi bir iki satırlık mektupla dile getirmeye çalışıyor ve Allah Resulü'nün hayatta olacağı mülâhazasıyla mektubumu ona gönderiyordum. Belki bana bir vesile eli uzanır ve beni de huzuruna kabul eder, diye ümitleniyordum.”
İşte... Beden ile ruhun birleştiği, madde ile mananın kay¬naştığı bir iba-dettir; hac. Ve onun nurdan iklimine her yıl dünyanın dört bir köşesinden, çe-şitli zorlukları aşarak koşup gelir insanlar. Dünyevî ölçülerle tarif edilemeyen bir cazibe merkezidir çünkü o. Çok kuvvetli bir çekim noktasıdır İslam’la şe-reflenmiş, iman etmiş yürekler için. Pervaneler gibi koşup gelirler onun saçtığı ışığa ve dönerler etrafında...
Bakınız Fethullah Gülen Hocaefendi’den asırlar önce yine bir büyük mutasavvıf, İbn-i Arabî Hazretleri, bu cazibe merkezi etrafında yaşanan imtihanı nasıl tarif ediyor kendi cümleleriyle:
“Allah hacıları aile, vatan ve rahat yaşamlarını bıraksınlar diye kendi evi-ne davet etmiş, kendilerini sırf denemek üzere yolculuğun izi olan toz ve top-rakla süslemiştir. Böylece kimin Allah’a kulluk yapıp kimin yapmadığını onlara gösterir.”
Aynı hissi Gazalî’nin tarifi işe şöyle:
“Allah Teâlâ, Allah’ın evi demekle Kâbe’yi şereflendirdi ve kulları için onu bir ziyaretgâh kabul etti. Arafatı, havuzun etrafında bir oluk, haremin ci-varını bir meydan bir içtima mahalli olarak tayin etti. Bu vaziyet, gönüllerini daha çok yumuşatır, kulluk ve ibadetlerini kuvvetlendirir, anlayış ve bağlılık-larını arttırır. Bunun için hacılara, insanların ünsiyet etmediği ve mahiyetini akılların kestiremediği bazı ibadet şekillerini borç etmiştir.”
Peki, her yıl milyonlarca insan evlerini, ailelerini ve rahatlarını bırakarak böylesi zorlu bir yolculuğa çıkmasında ne hikmetler var? Neden hayatlarını böylesi bir ibadet uğruna zorluklara, sıkıntılara sokuyorlar? Onları binlerce kilometre öteden çekip buralara getiren gizem ne? Cenab-ı Hak, bu ibadeti insanlara emrederken hangi hikmet güllerini devşiriyor ondan?
Bütün bu hikmetleri büyüklerin kalplerindeki mülahazalarla değerlendi-rebilmemiz, onlar gibi kaliteli bir haccın idrak seviyesine ulaşabilmemiz ancak ayak izlerini takip etmemizle mümkün...
İşte Dua Terapisi ve Anne Kucağı Namaz kitaplarının yazarı Yard. Doç. Dr. Esma Sayın’ın kaleme aldığı, Nesil Yayınları’ndan okuruyla buluşan Hac-cın Kalbine Yolculuk isimli kitap işte tam da bu soruların cevabını veriyor. Bu kutlu yolculuğun sembollerinin arkasındaki manaları, kalbin rasat¬ha¬nesinde gözlemleyerek, oradan toplanmış balları nazarlarınıza su¬nuyor. Geçmişten ve günümüzden pekçok tasavvuf büyüğünün hacca dair yorumlarıyla zenginle-şen bu eser, haccın mücevherleri toplamak isteyenler için bir yol haritası nite-liğinde...
Ahmet Ay