Tiyatro-ideoloji ve tiyatro iktidar ilişkisi belki de tiyatro varolduğundan bu yana tartışma konusu. Hakim ideolojiler her zaman sanat üzerinde hakimiyet kurmaya, kendi bakış açılarını sanat eliyle halka ulaştırmaya çalışmışlar. Son dönemde sanat üzerinde iktidarın baskı kurduğu ve sanata müdahale ettiği iddialarıyla protesto eylemleri yapanların da pekala bildiği ancak bilmezden geldiği bu gerçeklik Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Kemalist ideoloji eliyle hayat buldu. Tek parti iktidarında sanata, yeni kurulan ulus devletin kabullerini ve devrimlerini halka benimsetme noktasında büyük bir misyon yüklendi. Bu yüzden o dönemde ortaya konan tiyatro ve sinema sanatsal nitelik taşımaktan çok sistemin aygıtları olarak işlev gördü. Esra Dicle Başbuğ da ‘Kemalist İdeoloji’nin İnşasında Halkevleri Dönemi Tiyatro Oyunlarının Etkisi’ alt başlığıyla okura sunduğu Resmi İdeoloji Sahnede adlı kitabında tek parti döneminde halkevleri eliyle üretilen sanat ve özelde tiyatroyu inceliyor.
“1930’ların kültürel mirasının eleştirisi bu mirası belirleyen temel unsur olan Kemalizmin modern ulus-devlet ideolojisinin sorgulanmasını da gerektireceğinden –ve bu tür bir sorgulama kolaylıkla Cumhuriyet’in kendisine yöneltilmiş olarak algılanabileceğinden- uzun süre çok yönlü olarak gerçekleştirilemedi” diyen Başbuğ, öncelikle bir olgu olarak sanat ve ideoloji arasındaki ilişkiyi sorgulamanın; güdümlü sanatsal üretimin sebepleri ve sonuçları üzerine düşünmenin; edebi kanon içindeki yerlerine rağmen sözkonusu eserlerin taşıdığı sanatsal-edebi değeri ele almanın; 1930’ların Türk edebiyatı tarihi içindeki yeriyle bugünün edebiyat, ideoloji, yazar, okur, eleştirmen ilişkileri ve beklentileri üzerindeki etkisiyle hesaplaşmanın bir gereklilik olduğuna vurgu yapıyor.
HALKEVLERİNDE KEMALİST TİYATRO
Halkevleri döneminde yazılan tiyatro oyunları üzerinden Kemalist ideolojinin eserlerde tiyatronun imkanlarını kullanarak nasıl bir dil kurguladığını, bu dille halkı nasıl bir ideolojiye eklemlemeye çalıştığını ve tiyatronun ivedilikle yürütülen bir toplumsal dönüşüm projesinde nasıl bir rol üstlendiğini tespit etmek amacıyla kaleme alınan kitap, halkevlerinin faaliyet gösterdiği 1932-1951 yılları arasında ve ağırlıklı olarak 1930’lu yıllarda yazılan oyunlara odaklanıyor. Bu metinlerin hakim ideoloji tarafından nasıl belirlendiği, nasıl bir söylem ürettiği ve bu söylemi hangi unsurlar üzerinde inşa ettiği sorularına verilecek cevapların dönemin ideolojisinin nasıl bir edebiyat algısı yarattığına da ışık tutacağına dikkat çeken Esra Dicle Başbuğ, Türk tiyatro tarihinin el değmemiş, üzerine çok söz söylenmemiş bir dönemini de masaya yatırıyor.
İdeolojinin iktidarla özne arasındaki ilişkiyi nasıl belirlediği üzerinde duran Başbuğ, “Louis Althusser, devletin ideolojik aygıtları olarak tanımladığı aile, okul, kilise, medya, hukuk, sanat gibi unsurların denetimi ve idaresi ele geçirilmeden, hiçbir devlet yapılanmasının sürekli hale gelemeyeceğini belirtir” diyerek bu tespitlerin Kemalist ideolojinin yeni bir modern ulus-devlet inşası sürecinde aile, eğitim ve sanatı nasıl organize ettiğine tiyatro üzerinden cevap ararken kendisine yol gösterici olduğunu kaydediyor.
TİYATRO TEK PARTİNİN HİZMETİNDE
Halkevlerinde sahnelenen oyunları mektep temsilleri, Türk Tarih Tezi’yle ilgili oyunlar, 10. yıl kutlamaları dolayısıyla yazılan oyunlar ve köy kalkınma hareketiyle ilgili oyunlar olarak sınıflandırarak analiz eden Başbuğ, çalışmanın dördüncü bölümünde ‘Mektep Temsilleri’ başlığı altında Kemalizmin ‘makbul vatandaş’ının okullardan başlayarak nasıl eğitildiğini ele alıyor. Mektep temsillerinde Kemalizmin nasıl bir vatandaş tipini idealleştirdiği, bu vatandaşı nasıl bir milli kimlik algısı, nasıl bir gündelik hayat organizasyonu, nasıl bir tarih bilinci ve nasıl bir gelecek tasarısıyla inşa ettiğini ortaya koyan çalışma tiyatronun bu süreçte nasıl araçsallaştırıldığına da dikkat çekiyor.
“Tiyatronun siyasi, toplumsal, tarihsel anlamda iktidara karşı en etkili muhalefet aracı olarak kullanıldığı zamanlarda olduğu gibi, iktidarın, tiyatronun etkisini kullanmak için tiyatro üzerinde denetim kurduğu dönemler de- ideolojinin tahakkümü altında kalan –sanatın evrenselliğini, değerini ilk adımda kaybetmesine neden olur” tesbitinde bulunan Başbuğ, “Böyle durumlarda ideolojik bir söylemin baskısında üretilen tiyatro oyunlarının değeri ancak savunulan ideolojinin değeri üzerinden belirlenebilir. Bu çerçevede bakıldığında Halkevleri döneminde yazılan ve resmi ideolojinin yayılmasında etkin bir araç olarak kullanılan tiyatro oyunları Türk tiyatro tarihinde ilk değildir” diyerek geçmişten bugüne tiyatro tarihimizde bunun pek çok örneğinin yaşandığını hatırlatıyor: “Tanzimat döneminden başlayarak özellikle İkinci Meşrutiyet döneminde siyasi ideolojilerin çeşitlenmesine paralel bir şekilde artarak, tiyatro oyunları Saray’ın, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ve bunların muhaliflerinin en etkili silahı olmuştur. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte de tiyatro hem kurumsal hem yazınsal anlamda neredeyse tamamen iktidarın yönetim ve denetimine geçmiş, Halkevleri’nde sahnelenecek oyunlar CHP Tiyatro Talimatnamesi’ne göre yazılmaya başlanmış, tiyatro faaliyetleri okullarda da aktif ve etkin bir şekilde kullanılmıştır.”
Resmi İdeoloji Sahnede
Esra Dicle Başbuğ
İletişim Yayınları