19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Halkımızın baş belası: Congolos

Samet Doğan Congolos isimli romanında eski zamanlarla modern zamanlar mukayesesini köpek gezdiriciliği üzerinden ele alıyor.

HALE KAPLAN ÖZ11 Nisan 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Halkımızın baş belası: Congolos

Congolos bir Türk korku imgesi. Bir diğer adı Kayıp Cini. Zemheride ortaya çıktığına ve insanları sevdiklerinin seslerini taklit ederek büyülediğine inanılıyor. İnanışa göre evin kapısına gelerek birinin adını söylüyor, sonra o kişiyi alıp kayıplara karışıyor. Bir diğer özelliği Samet Doğan’ın yeni romanına ismini vermiş olması. Doğan kitabını ‘büyülü gerçekçi’ olarak tanımlıyor. Roman ismini halk anlatılarından alsa da bugüne dair önemli sosyolojik tespitler barındırıyor. 

Romanın ana eksenindeki hikaye, Türk halk anlatılarında rastlanan bir hikaye. Ayrıca ilerleyen sayfalarda farklı anlatıların da kullanıldığını görüyoruz. Çıkış noktanız neydi?

Ben kültür denilen şeyin, halk kültürü olduğuna inanıyorum. Aslında sözlü kültürümüzün zenginliğinin farkına varmadığımızı gördüm. Bütün modern yazı teknikleri en nihayetinde mitolojiye dayanır. Onlar da sözlü kültürdür. Babaannemin çocukken anlattığı hikayelerden bir roman yazmayı düşündüm. Çünkü ilerleyen yaşlarda bu hikayelerin asırlardır kuşaklardan kuşaklara anlatıldığını fark ettim. Modern zamanlar artık bu hikayelere sırtını dönmüş durumda. Bense yüzümü oraya çevirmeyi istedim. 

Romanınız, klasik romanlardan farklı. Türü korku mu fantastik mi?

Kesinlikle korku romanı değil. Aslında büyülü gerçekçi diyebiliriz. Fantastik öğeleri tamamiyle gerçek bir zemin üzerine oturttuğumu düşünüyorum. Hatta sosyolojik tahliller ve modern karakterler daha ön planda.

Hayvan ruhundan anlamayan birine köpek teslim etmekten bahsediyor romanda köpeksever kadınlar. Siz köpekleri neden Kadir’e teslim etmek istediniz? 

Romanda eski zamanlarla, modern zamanlar kıyaslamasını köpek gezdiriciliği üzerinden işlemeye çalıştım. Aslında şehre gelişimizle pek bir şey değişmemiş olduğunu gördüm. Çünkü dün koyun güdüyorduk bugünse köpek gezdiriciliği yapıyoruz. Elbette bu kadar basit değil. Soruya gelecek olursak, şehir insanının hayvanlara insanlara davrandıkları gibi davrandıklarını rahatlıkla görebiliriz. Oysa romandaki kahramanımız hayvanlara olduğu gibi davranıyor. Bu da bu konuda ne kadar tuhaf bir yere vardığımızı ortaya koyuyor.  

Kadir’e korkunç suçlar işlemiş gibi hissettiriyorlar bunu söylerken. İnsan ruhunu görmeyi engelleyen bu öfkeyi, beyniyle tepki veren şehir insanı ölçüsüzce kullanır. Bunun nedenleri üzerine konuşmak gerek belki de. 

Elbette bugün sosyal medyada bunu daha bariz görebiliyoruz. Kimse kimsenin ne dediğini anlamaya çalışmıyor ki ne düşündüğünü anlamaya çalışsın. Hemen yaftayı yapıştırma peşindeyiz. İnsanlar kendi aralarındaki bu küçük adalet mekanizmasını bile oturtamamışken gece gündüz sosyal medyada adalet üzerine afili laflar edebiliyorlar. İnsan robot değildir. Bahsettiğiniz bölümde biraz bu meselelerde nereye vardığımızı ifşa ediyor. 

Köyün delisi Kömüş de köylünün hor gördüğü bir karakter öte taraftan... 

Onun hikayesi biraz acıklı. Bu hikayeye benzer onlarca hikaye dinledim babaannemden. Yazarken de çocukluğumda hissettiğim şeyleri hissettim. Şehri konuşurken, taşranın vahşetini de konuşmamak olmazdı. Kömüş karakteri, köylerimizde sık sık rastlanan utanç vesikasıdır.

Kadir’in baktığı noktadan göründüğü kadarıyla dünya yuvarlak değil kat kat. Bir ümminin gözünden bu katların açılışını izlemek tercihini yapma sebebiniz nedir? 

Burada biraz kendimden yola çıktım. Bir taşralının dünyası, kasabayı veya köyü çeviren tepeciklerin çizdiği ufuk kadardır. O yaşlarda ötesi hep ürkütücü ve sonsuzdur. Küçük kentimizden ayrıldığım ilk uzun yolculuğumda hissettiğim hayreti anlatmaya çalıştım. Dünya gerçekten yavaş yavaş açılıyordu. Dünya yuvarlak değildi kat kattı.

Türklere has korku imgelerinden birini romanınızda okur karşısına çıkarmanız çok değerli bir tercih. Bazıları isim, bazıları biçim değiştiriyor ama hala aramızda yaşıyorlar. Metropollerde bile bahsi geçiyor bu gizemli yaratıkların bazen... Siz Congolos ile nasıl karşılaştınız? 

Ben Congolos hikayelerini babaannemden dinledim. Küçükken her kış bunları anlatırdı. Hatta anlattığı tüm hikayelerin kahramanı ya kendisiydi ya da bir yakınıydı. Ben bunların her zaman var olduğuna ve yaşanmış olduğuna inandım. Congolos halkımızın baş belasıydı. 

Kitabın ilk cümlesi, epigrafı, en son konumuz olsun. Başka alemlerin misafir olduğu bu kitaba bir babaanne sözüyle başlamak gerekirdi elbet...

Babaannemin daha ne sözleri var. Dediğim gibi aslında babaanneme ait değil, o da atalarından duymuş bunları. Hepsi de bize miras ve mirasımıza sahip çıkmalıyız.