15 Aralık 2024 Pazar / 14 CemaziyelAhir 1446

Hayatın kendisi Defter Notları'nda

Yazar Hüseyin Ekmekçi, Defter Notları'nda, kent ve insanlara dair izlenimlerini estetik bir çerçevede okuyucularına yansıtıyor.

16 Ekim 2012 Salı 07:00 - Güncelleme:
Hayatın kendisi Defter Notları'nda
REGİMAN DENİZ

Zamana karşı kayıt tutmak, gelecek vaad eder. Bir defter notu başlangıçtır. Öykü, şiir, roman hepsi ufak ufak notların birleşimiyle bütünleşir, kendini bulur. Defter Notları da bir edebiyat evreninin ilk basamakları; şiir ve düzyazının iç içe geçtiği notlardan oluşan bir kitap. Defter Notları’nın zenginliğinin kaynağı; her bir okuyucunun farklı anlamlar yükleyebileceği çoklu anlatım içermesi. Alna çizilen küçücük bir çocuk yüzü, ayaklara dolanan sokaklar, gün içinde değişen yüzler, kentin iki renkli denizi, ışıklarla yeniden kurulan kent, Defter Notları’nda anlatılıyor.

Kent metaforu, hem düş hem de gerçeklik düzeyinde kitabın tamamına sinmiş. Kentin kuşatıcılığı, insanların benliklerinde oluşturduğu tahribatı ve mistik atmosferi işleniyor. Yazar, bu süreci aktarırken, kent ve zihin bazen birbirinin yerine geçiyor. Metropoller gibi karmaşık yapıya sahip olan zihin, çatışma alanına dönüşüyor. Yazar ne kentle ne de kendisiyle var olamıyor; bir adım geriye gidip kente dışarıdan bakıyor: Dehlizler, kapılar ve ardında yaşananlar, çok boyutlu zaman ve mekân algısında kurgulanıyor.

Kitapta, zaman kavramı da imgelem gücüyle ağırlığını hissettiriyor. Genel itibarıyla yazar, zamana ve mekana tam anlamıyla tutunmaktan kaçınarak; notlarını, toplumsal ve tarihsel bilincin süzgecinden geçirerek hayatın akışına savuruyor. Sanrı, kişilik, boşluk, tutsaklık gibi birçok kavramla özdeşleşebilen anlar, bazen de çok somut bir gerçeklikle bütünleşiyor: “Perdeler kaldırılıyor, zaman çırılçıplak kalıyor. Üç bin yıllık özlem bitiyor. İnsan şimdi ne yapacak? Bakışlar, son bir devinim umudu. Onlar da kaynağında başlıyor birbiriyle çarpışmaya, parçalanmaya. Ve karşınızda ‘zaman’...” diyor yazar.

KENTE VE İNSANLARA DAİR...
Defter ise, anlatıcının bilincinin simgesi; yaşanılan her şeyi yansıtan, sürekli kendisine katlanan, çarpışan bilincin temsilcisi. Anlatıcının kendisine, kente ve insanlarına dair tüm izlenimler, çekişmeler, sorgulanışlar defterde hayat buluyor. Kadın, çocuk, baba, şehla göz, bacağı kesik adam gibi karakterlerle anlatım somutlaştırılıyor. Kendi ifadesiyle yazarın, “defterden özge gizi yok”: “Defterin sayfalarına giren geçmişim. Çıplaklığım da diyebilirim. Yaşamımdaki her kişinin, her nesnenin, her olayın, her durumun, her görüntünün, her sesin ikinci, üçüncü anlamı...” Kitap sayfalarının her birinde birkaç satırlık notlar var. Defter Notları’nın sonunda ise, kitabın dünyasını oluşturan tüm tamlama ve sözcükler bir arada sıralanıyor.