SİBEL ERASLAN
“Hiç böyle birşeye şahit olmamıştım”der Malcolm X, Hacc hatıratında. “Böyle sıcak kucaklaşmalara, bu kutsal yerde yaşanan, ırkları ve renkleri ne olursa olsun gerçek kardeşlik gösterilerine... Geçen bir hafta içinde etrafımdaki her renkten insanın sergilediği bu cana yakınlık karşısında söyleyecek söz bulamıyorum... ” Hacc, bir dönüşümdür, ilk olana, öze, evvele. Hacc, sıladır, nice gurbetlerden ve nice meşakkatlerden sonra varılan. Hacc, Allah’ın Evi’ne ziyarettir. Ve ziyaret, selamın hakikatine tanıklığımızdır, şahidin şahit olduğuna aidiyeti... Hacc intibalarını kaleme almaya dair edebi geleneğin, günümüzdeki modern örneklerinden birisi olarak Yusuf Tosun’un Aşk Postası adlı kitabı, her şeyden önce samimiyeti ve arı duru diliyle dikkat çekici. Kısa ama yoğun on dokuz bölümde Haccın rükünleri olarak tabir edeceğimiz hemen her durağına dair izlenimlerini kaydetmiş Tosun. Bölümlerin başına seçki olarak yerleştirdiği epigraflar, aynı zamanda ilgili kısmın ruhunu yansıtıyor. Bu bağlamda Kuran ayetleri ve hadis-i şerifler kadar, geleneksel İslami kaynaklardan günümüzün çağdaş düşünürlerine değin harmanlanmış bir hacc hissiyatıyla selamlaşmış oluyorsunuz kitapta...
Paragraflarda kullandığı; “Sevgili Dost”, “Aziz Dost”, “Değerli Dost”, “Can Dost” hitaplarıyla kitabi serüvenimizin her daim bağlı olduğu hutbe geleneğimizi andıran seslenişleri ilgi çekici. Bizde sözün, yazıdan evvel ve öncelikli oluşuyla da ilgilidir bu durum diye düşünüyorum. Başta Malcolm X’in bahsettiği “canayakınlığın” izdüşümü veya İmam Gazali’nin “Ey Oğul” redifli pasajlarının hatırası gibi de olabilir, ama yine de bir seyahat/anı kitabı için ilk elden riskli gibi duruyor. Bu risk, sanırım söz ile yazı arasındaki uzaklık, mesafeyle ilgili olduğu kadar yaşamak ile yazmak arasındaki devasa farktan da kaynaklanıyor. Nitekim daha girişte Faulkner’den verdiği epigrafla, “Yazmak mı Yaşamak mı?” diye soruyor Yusuf Tosun. Yaşamakla yazmak arasında derin bir uçurum olduğundan söz eder usta yazar Faulkner. Tosun da “yazdığın her kelimenin aslında bir ruhu vardır” diyor.
Bizim kuşak için Hacc, biraz da Ali Şeriati demektir. Onun şiirsel feryadıyla yazıya döktüğü Hacc, ihtiyarlara has bir ibadet olduğu zannedilen Hacc’ı gençliğin dinamizmine, hareket ve aksiyonuna havale etmişti. Hacc, karar veriş, ölümün ve yeniden doğumun provası olarak söz verişti Şeriati’ye göre... Aynı kuşaktan Yusuf Tosun’un Hacc günlüğü olan “Aşk Postası”nı da Şeriati’yi tekrardan hatırlayarak ve ruhunu selamlayarak okudum. Geçen hafta Dr. Ali Şeriati’ye ait bir ses kaydını dinleyince çok heyecanlandım. Daha evvel doktorun sesini hiç işitmemiştim ama tıpkı hayal ettiğim şekliyle “r” ve “nun” harflerine vurgularıyla birlikte dinlemek onu, mükemmeldi. Yusuf Tosun, tüm bunları beraberinde anımsattı eseriyle...