21 Mayıs 2025 Çarşamba / 24 Zilkade 1446

İslam inancının kaynağı Sümer mitolojisi mi?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ’IN 37. BASKISI ÇIKAN KURAN, İNCİL VE TEVRAT’IN SÜMER’DEKİ KÖKENİ’NDE AFÂKİ HÜKÜMLER VERİYOR VE VERDİĞİ REFERANSLAR BİLİM AHLAKINA VEYA BİLİM DİSİPLİNİNE UYMUYOR.

İBRAHİM KİRAS 7 Kasım 2014 Cuma 07:00 - Güncelleme:
İslam inancının kaynağı Sümer mitolojisi mi?

Kuran-ı Kerim’de yer alan kimi anlatıların veya kimi hüküm ve öğütlerin daha önceki dini geleneklerde ve onların kutsal metinlerinde de mevcut olmasını bir noksanlık belirtisi olarak, yani orijinallik eksikliği olarak görenlere tam aksine bu benzerliklerin veya ortaklıkların İslami doktrini destekleyen örnekler olduğunu anlatmak gerekiyor… Çünkü İslam doktrini son dini eşi benzeri olmayan, orijinal bir mesaj olarak değil, daha önce gönderilen mesajların –tabiri caizse- tashih edilmiş yeni bir varyantı olarak görür. Öteki dinlerin peygamberlerine de sahip çıkılması –başkalarına tuhaf gelse de- bununla ilgilidir. Bu uzun girizgâhı yapmama sebep, Muazzez İlmiye Çığ’ın 37. baskısı çıkan Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni kitabını hangi gözle okuduğumu açıklama ihtiyacı hissetmem. Sümer mitolojisinin tektanrıcı dinler üzerindeki etkilerini ortaya koyma iddiasındaki Çığ'ın kitabında bu amaç doğrultusunda birçok örneğe yer veriliyor. Kitab-ı Mukaddes’de yer alan kimi anlatıların ve kişiliklerin Sümer metinlerinde de bulunduğunu örneklerle ve alıntılarla gösteriyor. Yalnız, konuya aşinalığınız yoksa bunların orijinal tespitler olmadığını anlayamazsınız. Çığ'ın kitabındaki farklılık Kitab-ı Mukaddes'teki Sümer kökenli olduğu düşünülen anlatı ve kişilerin yanı sıra Kuran'ı Kerim'de yer alan benzer kıssaları da aynı kapsamda ele alması.

KURAN-I KERİM BİLMEDEN…

Ne var ki müellifin ele aldığı konuyu belirli bir nesnellikle incelemiş olduğu söylenemez. “Profesör”ün İslam hakkında veya İslami değerler hakkında bir şeyler söylerken kullandığı dilin ve üslubun değişiverdiğini çok net görebiliyorsunuz. Ancak problem yazarın İslam hakkında tahkir edici ifadeler kullanmasından da ibaret değil. Kimi zaman bilinçli gibi görünen çarpıtmalar ve açıkça yanlış bilgiler de göze çarpıyor. Bir örnek… Ahzab suresinin 59. ayetinin mealini şöyle veriyor Prof. Çığ: “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.” Buradan yola çıkarak da “Bu ayete göre kadınlar örtününce ne okullara gidebilecek. Ne de çalışabilecekler” hükmünü veriyor. Mantıklı bir çıkarsama bu. Ama eğer ayetin aslındaki “tanınması” ifadesi gerçekten de “tanınmaması” şeklinde olsa… Çünkü söz konusu ayette mümin kadınların dışarıya -evdeki kıyafetleriyle değil- bir dış kıyafetle çıkmaları öğütleniyor. Bunun “tanınmaları” için yararlı olacağı belirtilerek… Burada “tanınma”dan kastın “kim” olduklarının değil, özgür ve iffetli kadınlar olduklarının anlaşılması olduğu İslam bilginlerinin çoğunluğunun kabul ettiği görüş… Ancak “Kuran-ı Kerim’in kaynakları” üzerine bir kitap yazan, bu kitabın bir bölümünde de “örtünme” konusunu işleyen Profesörün bunlardan haberi yok! İnsan ne diyeceğini bilemiyor… Yazar belli ki Kuran-ı Kerim’in içeriğinin ilahi vahiyle oluşmadığı, Hz. Peygamber ve arkadaşları tarafından başka yerlerden alınan kimi hikâyelerin bir araya getirilmesiyle kaleme alındığı görüşüne sahip. Elbette böyle düşünmek ve böyle inanmak en doğal hakkı. Ama başkalarının inancını ve kutsallık atfettiği değerleri aşağılayıcı bir dil kullanmaya kimsenin hakkı olamaz. Bu bir. İkincisi, yazar İslam’ın kutsal kitabında yer alan kıssaların Sümer metinlerinde de bulunduğunu göstermekle bu kitabın orijinal olmadığını ispatladığını ve dolayısıyla İslamî doktrini sarstığını düşünüyor. Oysa tam aksine kitapta yer alan anlatıların uydurma şeyler olmadığını, insanlık hafızasında da yeri olduğunu göstermiş oluyor. Ayrıca Kuran-ı Kerim’in inzal olduğu dönemin Arap toplumuna daha önce hiç duymadıkları, bilmedikleri birtakım tarihi gerçekleri anlatıp öğretmek gibi bir amaç taşımadığını, aksine bu insanların zaten bildikleri tarihi hadiselerden bazı örnekler vererek toplumsal ve ahlaki ilkeleri anlatmayı amaçladığını bilmezseniz atacağınız güllelerin bir yere isabet etmeyeceğini de anlayamazsınız.

BİLİM AHLAKINA UYMUYOR!

Diğer yandan İslam doktrini diğer dinlerin ve bunların kutsal metinlerinin bütünüyle uydurma olduğunu değil, onların da ilahi kaynaklı olmakla beraber temel mesajın zaman içinde insanların müdahalesiyle orijinalliğini kaybetmiş olduğunu vazeder. Dolayısıyla gerek Eski ve Yeni Ahitlerde gerekse diğer dinlerin kutsal metinlerinde yer alan isimlerin, olayların veya sosyal kuralların, ahlaki öğütlerin aynen veya benzer biçimlerde Kuran-ı Kerim’de de bulunuyor olması İslam doktrini açısından bir problem olmanın ötesinde vahiy inancının elle tutulur kanıtları olarak değerlendirilebilir. Sümer mitolojisinin Kuran-ı Kerim ve İslam inancı üzerindeki etkileri konusunda bir kitap yazmak için sadece Sümer metinleri konusunda belirli bir bilgiye sahip olmak yetmiyor demek ki. Arapça dahi bilmeden Kuran-ı Kerim üzerine bir kitap yazmaya kalkışmak akademik formasyonu olan bir insanın cüret edebileceği bir şey olabilir mi? Önünüze iki tane meal alıp yapılabilecek iş mi bu? Üstelik bu iki meali de doğru dürüst kullanmayı becerememek ya da –daha kötüsü- göz göre göre ayetlerin anlamlarını tahrif etmeye yeltenmek bilim adamı sıfatı taşıyan birine nasıl yakıştırılabilir. Dahası “Tevrat’a göre yaratılış 6 bin yıl önce olmuş. Hıristiyanlık da bu tarihi kabul etmiş. Kuran’da bu yok. Fakat İslam inanışına göre 5 bin yıl önceymiş.” (Sh. 45) gibi afaki hükümlerinizin kaynağını açıklama gereği duymayışınız veya “… oldukça eski bir tarihte Stern mecmuasında, bir Alman kadının yazarın, Arabistan kabileleri arasında yaptığı araştırma hakkındaki yazısında okumuştum” şeklindeki referanslar bilim ahlakına veya hiç değilse bilim disiplinine uyuyor mu? Gerçekten tuhaf bir ülke burası…

Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni

Muazzez İlmiye Çığ

Kaynak Yayınları