Orhan Pamuk'un son romanı Kafamda Bir Tuhaflık, alıştığımız reklam kampanyaları yerine Nobel Edebiyat Ödülü sahipliğiyle eskiden adının bile anılmadığı yayınları da kapsayarak genişleyen gazete-televizyon röportajlarıyla tanıtıldı. Romanın İstanbul'un arka mahallelerinde yaşayan Mevlut adlı boza satıcısının 1954-2012 yılları arasındaki hikâyesini anlatacağı bilgileri, zaten yayınından bir buçuk yıl önce romanın kısa parçasının da yer aldığı Ben Bir Ağacım adlı Pamuk kitabına ilişkin röportajlarda verilmişti. Kitapta romandan bir parça da yayınlanmıştı. Kafamda Bir Tuhaflık'ı edindiğimde, romanın iklimine röportajlardan ve Ben Bir Ağacım'daki ilgili bölümünün internete koyulmasından hâkimdim. Romanın “Pamuk yaşayan en büyük yazar” sözüyle biten kapağını incelerken, onun gibi önemli bir yazar hakkındaki röportajları, hem okuryazar hem de gazeteci olarak takip etmenin isteği/zorunluluğu olmasaydı da sıradan bir okur sayılsaydım yine Mevlut ile romanda tanışmadan onun hakkında biraz fikir sahibi olabileceğimi düşündüm. Çünkü eninde sonunda gazetede, televizyonda ya da internette romana ilişkin bilgiler bulmam kaçınılmaz olurdu. Böylece Mevlut'un hikâyesini okumaya başlarken, okurluk yapmaya başladığım ilk günlerden itibaren sıkı sıkıya uyguladığım "Her şeyi romana sor" anlayışından vazgeçseydim, Kafamda Bir Tuhaflık'ı bitiren okurların genel görüşüne sahip olabilirdim: “Evet, Kafamda Bir Tuhaflık iyi bir roman ama bir Kara Kitap değil...” Türkiye'de okurların edebi düzeyi ve zekâları giderek yükseliyor. Romanlar hakkında edebiyat dergilerine olmasa da Ekşi Sözlük başta olmak üzere internette edebiyat eleştirmenine taş çıkartacak roman incelemeleri yazıyorlar... Her şey “ürün”leştiğinden beri ürünlerin artan sıralaması kaçınılmaz olduğundan her yeni eserin de baştan yapılan yaratım süreci okurun, izleyicinin gözünde hem sıralanıyor hem de giderek bu sayımla sıradanlaştırılıyor. Öyle ki Pamuk'un 2008-2014 yılları arasında yazdığı 466 sayfalık edebiyat eserine kolayca “Hım, beklediğim gibi değil” denilebiliyor. Peki, bunu söyleyen ne kadar haklı?
ÇALIŞKAN YAZAR
Pamuk, dünya edebiyatının en çalışkan yazarlarından. Ki bu roman kurma halini Saf ve Düşünceli Romancı adlı yapıtında “Düşünceli” romancı olarak nitelendirdi. Ve düşünceli romancının her satır için nasıl araştırma yapıp, romanın bütününü yazmadan tasarlayarak plana uygun adım adım yol aldığı roman inşa sürecini bolca ve iyi ki örnekledi. Kafamda Bir Tuhaflık'ı yazarken üstelik bu kez doğduğu Nişantaşı ve yaşadığı Cihangir'i değil İstanbul'un Kültepe'si, Gazi Mahallesi, Dolapderesi çok ama çok çalıştığı romanın her satırına sinmiş. Üstelik Pamuk, Kafamda Bir Tuhaflık'ta “bilmediği semtleri” anlatırken bir yanlışa düşmemek için de Boğaziçi Üniversitesi'nden kurduğu öğrenci ekibiyle röportajlar yapmış. Semtleri dolaşmış. İstanbul'un yoğurtçulukla geçinmiş/geçinen köylerine gitmiş. Roman çalışkanlığı, “Bu, boza ve yoğurt satıcısı Mevlut Karataş'ın hayatının ve hayallerinin hikâyesi” açılış cümlesiyle romanın tamamına sinmiş. Adeta görünmez bir mürekkeple alınan notlar romandan fışkırmış. Tabii bunu görmek için mühürlenmemiş bir edebiyat gözü ve Pamuk'a karşı giderek keskinleşen önyargılardan arınmak şart.
Kafamda Bir Tuhaflık'ın düşünceli biçimde yazılması "iyi bir roman" yapar mı? Elbette yapar. Kafamda Bir Tuhaflık, her ne kadar İstanbul'un değişimini Mevlut'un iki kız kardeş arasındaki aşk serüveniyle anlatma iddiasıyla olduğu söylense ve şehrin değişimi romanın fonu gibi kalsa da, roman çok iyi kotarılmışlar arasında üst sıralarda yer alıyor. Pamuk, çok sığ bir eleştirinin konusu olan “Romanını satın alıyorum ama okuyamıyorum” türündeki hezeyanlara inat, bu kez en temel okur seviyesindeki üslubuyla romanı kurmuş. Tabii bunda romanın ana karakteri Beyşehirli yoğurtçu bozacı Mevlut ile amca çocuklarının hikâyesini onların ait oldukları alt sınıfın diliyle anlatmak yaklaşımı aranabilir. Ama romanın bütününe yayılmış bilinç akışı tekniği nedeniyle gerekliydi. Uzun ve karmaşık cümleler yazmakla meşhur herhangi bir yazar da, Kafamda Bir Tuhaflık'ı kurmak istese, Pamuk'un kullandığından başka bir dille yola çıkması mümkün değildi. Bu aynı zamanda standartların üzerinde olmasa da yine de çabuk sıkılmayı adet edinen okura romanı tamamlatmak için bir fırsat aynı zamanda. Böyle de olsa bu cümle kuruluşu Pamuk'un kendi sanatından romanı okura tamamlatmak için vazgeçtiği anlamını taşımadığı gibi Pamuk'un okurunu ne kadar sevdiğinin göstergesi olabilir ancak.
YOĞURTÇULUK BABADA KALDI
Kafamda Bir Tuhaflık, Mevlut'un mesleğini bozacılık olarak daha belirgin sunuyor. Oysa ki Mevlut iş hayatına babasıyla birlikte yoğurtçulukla başlayıp onu lise bitirmekten alıkoyduğu için pek benimsemediğinden (babası ölünce tepkisizliği bundan) kendisini daha çok bozacı olarak görüyor. Bu bakış açısının Pamuk'un dayatması olmadığı Mevlut'un, zaten şehrin değişimine şehrin en eski alkollü ve yasal içeceği sayılan boza satarak şahitlik yapan Mevlut'un tercihi olduğu da görülüyor. Bu özellik, roman karakterine sunulmuş meslek seçme ayrıcalığıyla da romanı önemli kılıyor.
ROMAN HAVUZU
Kafamda Tuhaflık'ta yine birinci kişi anlatımlarının hikâyeyi üçüncü bakış olan roman sesiyle zaman zaman itirazlarla ilerleyen biçimde ilerletmesi, romanı modern sınıfına sokan en önemli özelliklerden. Böylece karakterlerin birbirine bakışına dair görüşlerini birinci elden, üstelik Benim Adım Kırmızı'ya da bir gönderme yaparak okumak, roman tekniği açısından önemliydi. Bu nitelik de Pamuk'un ne denli çalışkan, çalışırken de yaratıcı yazar olduğunun Nobel'i alsa da bu uğraştan vazgeçmediğinin, geçmeyeceğinin de kanıtı.
Kafamda Bir Tuhaflık’ın Mevlut’u Orhan Pamuk'un yarattığı en duru ve aynı zamanda kendini ifadede en çok zorlanan kahramanı olması bakımından önemli. Ama Mevlut'u sadece Kafamda Bir Tuhaflık'ın karakteri olarak görmek yanılgı olur. Pamuk'un dokuzuncu romanında bir edebi gerçekten kaçamadığı ya da bunu bize metinler arasında apaçık gösterdiğine şahitlik ettik. Onlarca karakteri binlerce roman sayfasında oluşturan Pamuk, onunla aynı uğraştaki tüm yazarlar gibi tüm romanlarından belli özellikleri bu romanında toplamış. Buna havuz roman demek pekâla mümkün. Kafamda Bir Tuhaflık, sadece Celal Salik'ten ya da Efendi Hazretleri'nden söz edildiği için Kara Kitap ve Benim Adım Kırmızı'ya gönderme yapan bir roman değil. Yoğurtçu ve Bozacı Hasan Aktaş ile Mustafa Karataş (aslında kardeşler ve soyadlarının neden farklı olduğu romanın önemli bölümlerinden) hikâyesi Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları romanına gönderme. Cevdet Bey ile İstanbullu ailesinin hikâyesi, Anadolulu Aktaş ve Karataş kardeşlerin hikâyesiyle yerli ve sonradan gelenlerin öyküsü birleşince şehrin demografik öyküsü de ortaya çıkıyor.
Romandaki bir başka unsur; İstanbulluların İstanbul'daki yoğurtçuların yerini süt firmalarının rekabetiyle içine ilk zamanlar her türlü şeyin yapılabildiği ve sonra tüm şehri dolaşan cam kaplardan başlayarak tüm İstanbul'u dolduran hazır yoğurdun da hikâyesi olması. Yani bir zamanlar demir ağlarla örülen Türkiye'deki tren tek tipçiliğini karayollarının bağımsızlık duygusuyla ülke değişimini anlatan Yeni Hayat çabası da Kafamda Bir Tuhaflık'ın ana unsurlarından. Böyle olduğu için de roman, Türkiye'nin modernleşmesini İstanbul sokak satıcısının değişen iş kolları üzerinden imar faaliyetlerini kendine fon ederek sürdürüyor. Eğer roman 7'inci ve son bölümdeki kentsel dönüşüm örneğindeki gibi İstanbul'un dönüşümünü anlatsaydı şehir dönüşümü denilebilirdi. Fakat köyden kente göçün ilk vurucu dalgası 50'li yılların sonundaki İstanbul'dan bir arsa çevirme öyküsü neredeyse İstanbul'a dair tüm romanların unsuru olduğundan bununla ilgili bölümler kentin dönüşümü anlamında zayıf. Bir de romandaki dindar parti, AKP, Aleviler, Kürtler ile ilgili bölümler de siyasi Kar romanına selamlar arasında notlarımıza giriyor.
AŞKIN MASUMİYETİ
Mevlut'un güzel küçük kardeş Semiha'ya aşık olup, mektuplarını da ona yazarken amca çocuğunun oynadığı oyunla Rahiya ile kaçarak evlenmesi Mevlut'u Rahiya'ya kendini mecbur hissettirir. Fakat Mevlut, Rahiya'ya zaman içinde aşık olur. Pamuk burada, gerçek aşkın düşüncelerde mi yoksa yaşanarak mı olduğu sorusunu ortaya atarak, çok sevdiği yazar Gustave Flaubert'e ve onun Madam Bovary'sine de gönderme yapıyor. Yine Rahiya üçüncü çocuğunu düşürürken öldüğünde, hayatın oyunları sonrasında zaten mektuplarını yazdığı aşkı olan Samiha ile ilişkisi de aşkın bir ömür boyu beklemek olduğunu söylüyor. Buradan Pamuk'un aynı konuyu işleyen Masumiyet Müzesi'ne de bir gönderme daha yapılıyor.
Benim diyen yazarın kolay kotaramayacağı, soy ağaçlarından alan çalışmasına değin ancak Pamuk titizliğinin ürünü olabilecek iyi bir roman Kafamda Bir Tuhaflık. Ama Ekşi Sözlük'ün “Bir Kara Kitap değil...” eleştirisini de hak edip etmediği tartışma konusu. Roman, Pamuk'un çevrilme zorunluluğu dikkate alınınca yabancılar Türkiye'yi anlasın diye yazılmış bölümleriyle sivrilse de, Nobelli yazarımızın hayatımıza Mevlut gibi temiz bir niyeti sokmasıyla çok değerli. Ama bir Kara Kitap değil. Çünkü Kara Kitap bir kez yazılabilir. Üstelik o roman Pamuk'un saf ve düşünceli halinin altın oranıydı. Ve ben, bizim sokaktan geçen Bozacı'yı adı Mevlut değildir diye eve davet edemiyorum.
Kafamda Bir Tuhaflık
Orhan Pamuk
Yapı Kredi Yayınları