YAHYA KEMAL’in Kar Musikileri isimli şiirini hatırlayanınız var mı? Varşova Büyükelçisiyken uzun ve kederli bir kış gecesi kederlenen Yahya Kemal, Tamburi Cemil Bey’in Hüseynî Peşrevi’ni bir kez daha dinleyerek kurtulmuş ve Cemil Bey’in sazından çıkan sesler, Yahya Kemal’i İstanbul’a, Kanlıca koyuna götürmüştür. Yahya Kemal, Kar Musikileri’nin bir yerinde şöyle der:
“Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.”
Şairin Kar Musikileri isimli şiirinden ödünç aldığım bu başlık ile bir diğer hüzünkârın hikâyesini anlatmak istedim. Çağdaş Türk hikâyeciliğinin üretken yazarlarından biri olan Mustafa Kutlu’nun son eseri tutunamayan hüzünkârların hikâyesidir aslında.
Mustafa Kutlu, Uzun Hikâye’de tren, istasyon ve kasaba hayatını nefis bir üslupla anlatmıştı. Ancak Uzun Hikâye’nin bir devamı olmalıydı ve çarçabuk yazılmalıydı. Öyle de oldu, yazarımız yeni bir hikâyesiyle karşımıza çıkıverdi.
Kutlu, Tirende Bir Keman isimli kitabında, musikişinas bir baba-oğulun hikâyesini anlatıyor. Yalnız ne kadar gam dolu şarkı varsa onunla birlikte hikâye ediyor… “Kalbim yine üzgün seni andım da derin”, “Görmedim ömrümün âsude geçen bir demini” gibi hüzün yüklü şarkılarla hikâyeye tad katan Kutlu’ya göre, başımıza ne gelirse gelsin “olan kaderdir” aslında.
TUTUNAMAYANLARIN HÜZNÜ…
Cibali’de oturan Keman sanatçısı Kenan Sönmez musikişinas bir dedenin torunudur. Babası Sadullah da hayatını keman çalarak kazanır ama zamanla içkiye bulaşır. Babası alkolik, annesi namazında niyazında olan Kenan, sonraları orta ikiyi terk ederek kemancılığa başlar. Zamanla gazinolar, pavyonlar, meyhanelerde çalışan Kenan, bir gün aradığı aşkı bulduğunu sanır.
Kenan’ın gençliğinde kızlar şarkılardan fal tutar çikletlerden çıkan manileri saklardı. Gençlerin yanında aşkta evlilikten bahsedilince başlar öne eğilir, yüzler kızarırdı. Masumiyet bekaretini kaybetmemişti” diyen yazar, bir bakıma nostaljik bir geçmişle günümüz değerlerinin hesaplaşmasına şahit ettirir dikkatli okuyucuyu.
Bu sırada Semiramis isimli güzel bir kıza gönlünü kaptıran ve elinden tutarak şöhret basamaklarını hızla çıkmasına yardımcı olan Kenan, Semiramis’le evlenir ve nur topu gibi bir erkek çocukları dünyaya gelir. Ancak ne olduysa bundan sonra olur. Şöhret önce bir aileyi yıkar, sonra Kenan’ın bütün hayallerini…
BAŞ KAHRAMAN KEMAN!
Mustafa Kutlu, hikâyenin tam da burasında “Kaderde ne varsa etme merak / Uyma kendi nefsine Hakkın emrine bak” diye okuyucuyu uyarıyor. Kenan’ın başına gelebilecek hadiseleri bu şiirle vermeye çalışan Kutlu, hikâyenin bütününde Türk müziğinin eşsiz seslerini de hatırlatıyor. Önceki hikâyelerinden Nur’da Türk mimarisinin ince çizgilerini anlatan Kutlu, Tirende Bir Keman’da adeta müzik ziyafeti çekiyor desek yeridir. Aslında yazarın “keman”ı hikâyenin bir öznesi olarak kullanmasında hiç kuşkusuz derin bir müzik birikiminin yattığını söyleyebiliriz.
Keman ve tren, yazarının geçmişine de atıf yapan iki önemli öğe aslında. Tren, Kutlu’nun çocukluk hatırasıdır. Keman ise Kutlu’nun entelektüel birikiminin yadigarı. Aşağı yukarı yetmiş kadar şarkıyı hikâyede konuşturan Kutlu’nun asıl amacı hem bu şarkıları yeniden hatırlatmak hem de hüzünkâr seslerin nasıl kaybolup gittiğini anlatmak.
Aslında hikâyeyi en güzel Kaptanzade Ali Rıza Bey’e ait olan “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” isimli şarkısı anlatıyor. Gazinoların revaçta olduğu İstanbul ve Anadolu şehirlerinde küçük insan hikâyelerine yer veren eser, bir bakıma tutunamayanların hüznünü yansıtmaktadır. Hüzünkâr romantiklerin ve tutunamayanların hikâyesidir aslında Tirende Bir Keman…
Tirende Bir Keman
Mustafa Kutlu
Dergah Yayınları