19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Kendimize dönüşün kestirme yolu

Emre Ergin yeni öykü kitabı Ruh Dememi Bağışlayın, Dünyazad’ın dilinden bir öyküyle açılıyor. Ergin, Binbir Gece Masalları’ndaki bu kahramanla, ‘ancak bir Doğulunun yazacağı biçimde’ modern bir öykü kaleme alarak bugünün okurlarına sunuyor.

HALE KAPLAN ÖZ9 Ağustos 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kendimize dönüşün kestirme yolu
Beş Kere Halil romanıyla 2017 Necip Fazıl İlk Eserler Ödülü’ne layık görülen Emre Ergin’den yeni bir kitap geldi: Ruh Dememi Bağışlayın. Kitabın türü bu kez öykü. 11 öykünün yer aldığı kitap, başka dünyaların altına girmek cesaretiyle ama her daim ‘buralı’ olarak yazılmış…
 
l Başka başka dünyaların altından kalkma cesaretini öğrendiğiniz babanıza ithaf etmişsiniz yeni öykü kitabınızı… Başka dünyaların altından kalkmak ifadesiyle bu kitaptaki öyküler arasında sıkı bir bağ var gibi…
 
Kitabın en büyük iddiası bu sanırım. Başka dünyalarda geziyoruz ama yine bu dünyalıyız, ne yaparsak yapalım buralı gibi düşünmeden yapamıyoruz. Gurbette yaşayan, farklı şehirlerde yahut ülkelerde gezen yahut yeni insanlarla tanışanların hissindeyiz. Başkalarının bizim gibi olmadığını veya başka dünyaların bizimkisine benzemediğini fark ettiğimizde aynaya bakmış gibi oluyoruz. Bu ayna bizi değil de bir başkasını gösteriyor. Ama belki bildiğimiz bir aynadan daha fazla şey anlatıyor, aynada neyi görmeyi bekliyorduysak, şimdi bulamayınca neye şaşırıyorsak biz oyuz çünkü. Bu haliyle başka dünyalara gitmek isteği bana yeni maceralara açılan bir kapıdan ziyade kendimize dönüşün bir kestirme yolu gibi görünüyor.
 
l Ruh Dememi Bağışlayın Necip Fazıl İlk Eserler Ödülü alışınızdan sonra yazdığınız ilk kitap. Yazarlar ödülden sonra hep bir ‘baskı’ hissettiklerini söyler. Ödülün sizdeki etkisi nasıl oldu?
 
Dürüst olmak gerekirse bu kitabın son öyküsü Necip Fazıl Ödülü’nü almamdan beş ay önce yazılmıştı. Haliyle ödülün içeriğe bir etkisi olmadı. Olsaydı yine böyle yazar mıydım, bilimkurguya, masallara bu derece iştahla girişir miydim bilmiyorum. Çünkü bu ödül bana biçilen misyona dair bir şeyler söylüyor. Hayatı ve yazdıklarıyla davasıyla bütünleşmiş Necip Fazıl’ın aksine ben oldukça parçalı bulutluyum çünkü. Mesleğim, hayallerim, yazdıklarım, kim olduğum zaman zaman birbirinden farklı yerlere çekiyor beni. Yıllar geçtikçe kaderimi kaplayan bu ayrık otlarını temizleyip zihnimin boyunduruğunu bütünüyle İslâm’a verdiğimde ödüle daha layık olurum belki.
 
l Açılış öyküsü ‘Dünyazad’ın Aynası’ sadece kahramanlarıyla değil, tüm evreniyle Doğu masalının yanında yürüyor. ‘Kaf-Lethe’ keza. Bugünün öykücüsünü Kaf Dağı’na çıkaran, Şehriyar’ın sarayına sokan nasıl bir itkidir?
 
Ben kendisinin Doğulu olduğunu inkâr eden, bir şekilde kurgusuyla, karakteriyle, dünya görüşüyle kendini Batı’ya yamamaya çalışan edebiyatçılardan değilim çok şükür. Ama şunun da farkındayım, modern anlamıyla öykü de roman da Batı menşeili türler. Biraz daha sonrasında bizim kuşağı da hâlâ etkilemeye devam eden postmodernizm akımında ise tekrar yerelliğe dönülüyor, başka kültürlere de izin çıkıyor. En rezille en yüceyi aynı potada eriten sadece farklı diye her şeyi aynı menüde sıralayan bu bakışa ben çok ısınamadım. Borges’in Binbir Gece Masalları’na hayranlığını kopyalamak bence bizi yerel yapmaz kısacası. Bu masalları biz bir otantik öğe olarak yahut bir süs olarak alamayız. Kendi kendimize oryantalist bakışla bakmak olur bu. Ben bu sebeple bu bahsettiğiniz yeniden yazımlarda bir Doğulunun yazacağı ama yine modern öyküler yazmaya çalıştım. Farklı dünyalara sıçramaya çalıştığım bir kitabın açılış öykülerinin Doğu masallarından beslenmesi kendime çizdiğim yolla da uyumlu oldu.
 
l Sesi de ritmi de yüksek hikayeler aynı zamanda…Dünyazad’ınya da Pinokyo’nun iç sesi olmak nasıl katmanlar açtı yazınınıza?
 
Çocukların dilinden yazmak kendime koyduğum ve daha tam anlamıyla hakkını veremediğim hedeflerimden. Dünyazad da Pinokyo da her ne kadar olağanüstü bir evrende yaşıyor olsalar da birer çocuk. Hem hangi çocuk olağanüstü bir evrende yaşamıyor ki değil mi? Dünyayı yavaş yavaş öğrenip nelerin olağan nelerin gerçekdışı olduğunu anlayana kadar herkes bir masal kahramanı. Böyle olunca da bu karakterlerin iç sesini yazmayı dünyaya taze gözlerle bakmak konusundaki hevesimden ayrı bir yere koymuyorum ben. Hani filmler vardır, baş karakter hafızasını kaybeder, bu sayede o karakterin gözüyle, her şeye önyargısız, şüpheci ve meraklı gözlerle bakarız. Ben de masal dünyalarını çocukların gözleriyle sunmaya biraz böyle bakıyorum.
 
l ‘Konuyu Değiştiriyorum’ hem şiire yakınlığıyla hem de düşünce obsesyonunu hatırlattığı için çekici bir öykü. Çünkü bazen ne yaparsak yapalım konu değişmiyor değil mi?
 
İltifat etmişsiniz şiire yakın diyerek teşekkür ederim. Pek elimden gelmiyor şiirsel metinler yazmak, zihnimin köşeleri biraz fazla keskin sanırım. Konu bir kere ölüme gelince bir karadelik tarafından çekilir gibi tekrar tekrar oraya gidiyor. Ama genel itibariyle sanki gerçek hayatımızda tam tersi bir durum söz konusu. Konu fazlaca değişiyor, anlamsız, değersiz bir zırvadan başkasına sıçrayıp duruyor. Öyle ki göz açıp kapayıncaya kadar adını az önce bilmediğimiz yeni bir saçmalık hakkında ahkâm kesiyoruz. Her şey öyle hızlı değişiyor ki zamanımızın tamamını saran bu koşturmacanın, bu koşturmacanın bütün duraklarının aslında ne kadar faydasız olduğunu fark edemiyoruz. Durup düşünebilsek üzerinde durmaya değer kaç konu var yoksa.
 
l Bundan sonraki metinler için çizdiğiniz yol haritasından biraz bahseder misiniz?
 
Son bir senedir akademik uğraşlarım sebebiyle pek bir şey yazamadım. Ama kafamda evirip çevirdiğim bir roman taslağım var, fantastik bir evrende geçecek. Yönetilen ve yönetici arasındaki ilişkileri sorgulayacak bir kurgu oluşturuyorum ama ne zaman tam anlamıyla başına oturabilirim bilmiyorum. Ondan sonrasını ise henüz düşünmedim. Allah kerim.