Markus Zusak, gerek ergenlerin gerekse yetişkinlerin ilgisini çeken bir hikâyeyle karşımıza çıkıyor. II. Dünya Savaşı dönemi Almanya’sında geçen bu hikâye, küçük Liesel Meminger’in dokuz yaşındayken başka bir ailenin yanına evlatlık verilmesiyle Almanya’ya gelişinden başlayarak ölümün ağzından anlatılıyor. Evet, yanlış okumadınız, romanı Ölüm anlatıyor, hem de olağanüstü bir üslupla, insanın içine işler şekilde… Kurgudaki bu ilgi çekici detay yazarın duruşunu, kitabın farklılığını ortaya koyuyor.
İşçi sınıfından insanların yaşadığı bir mahallede, sevgi dolu üvey babası ve sivri dilli üvey annesiyle birlikte yaşayan Liesel, henüz okuma yazmayı bilmemesine rağmen ilk kitabını bu ailenin yanına gelirken çalıyor. Yolculuk sırasında erkek kardeşini kaybetmenin yarattığı dehşetle kâbuslardan uyanan Liesel’e, babası çaldığı ilk kitap olan Bir Mezar Kazıcının El Kitabı’nı okuyor, bir yandan da bodrumda ona gizli gizli okuma yazma öğretiyor. 1930’ların sonlarından 1940’ların başlarına ilerleyen yıllarda, Liesel kitap çalmaya devam ederken ilginç arkadaşlar da ediniyor: komşunun oğlu Rudy, evlerinin bodrumunda sakladıkları kaçak Yahudi Max, valinin münzevi karısı (Liesel’in kitap çalması için bütün kütüphanesini ona açıyor) ve özellikle de üvey ailesi.
Bu insanların arasında en dikkat çekici karakter ise Max. Onun neden evlerine geldiği ve Hubbermann’ların onu neden sakladıkları bilinmiyor, ama karı-kocanın bu adama bir vefa borcu olduğu belli. Uzun süre evlerinin bodrumunda, örtülerin altında yaşayan kaçak Yahudi, Hitler’in Kavgam kitabından koparıp boyadığı sayfalarla Liesel’e bir kitap hazırlıyor. Bu bölümde yaşananlar, kitabın can alıcı hadiselerinden sadece biri…
Ölüm duygusal değil, tarafsız ve insanların dünyasına yabancı gözle bakan bir hikâye anlatıcı, ancak tatmin edici detayları arasında Liesel’in hikâyesinin şans unsurları, karışıklıkları, olasılıkları hakkında da yorumlar yapıyor. Kitabın genel olarak sıra dışı bir anlatımı var. Zusak büyüleyici ve ilginç bir hikâye oluşturmakla birlikte, aynı zamanda şiirsel bir dil kullanarak ifadelerini ve cümlelerini okurların kafasına kazıyor. Yazarın geçtiğimiz aylarda Martı Yayınları’ndan yayımlanan Hiç Kimse Sıradan Değildir adlı kitabı Türk okuyucusu tarafından çok beğenildi, aynı yayınevinden yeni çıkan Kitap Hırsızı’nın da en az önceki kitabı kadar sevileceği, ilgi uyandıracağı aşikâr.
Kitap Hırsızı
Markus Zuzak
Martı Yayınları
SIRRINIZA SAHİP ÇIKIN
Başka zihinlerde uyanabilmek bir hediye mi yoksa bir lanet mi?
Sylvia, ani uyku nöbetleri geçiren bir narkolepsi hastasıdır.
Ancak işin aslı hiç de sanıldığı gibi değildir, çünkü genç kız nöbet geçirdiği anlarda başka insanların zihnine geçiş yapabilmektedir…
Bu özelliği onu bir gün cani bir katilin zihnine sürüklediğinde ise Sylvia için hayat tam bir kâbusa dönüşür. Artık kurtarması gereken insanlar, önlemesi gereken cinayetler vardır.
Bir de koruması gereken kız kardeşi…
Gizli kapaklı olaylar, yalanlar ve büyük bir tehlike arasında sıkışıp kalan Sylvia, tüm bu karmaşayla mücadele ederken hiç beklemediği bir gerçekle yüzleşir. Bu gerçeğin ucunda büyük bir sır vardır, Sylvia’nın hayatını değiştirecek ve onu yıkacak
kadar büyük bir sır…
Sır Çalan
Jill Hathaway
Martı Yayınları
SIRADAKİ CESET GELSİN
İlk ceset tam bir muammadır...
Kız genç ve güzeldi. Üzerinde, bir telefon numarası karalanmış kibrit kutusu dışında bir delil bulunamamıştı.
Sonraki ceset bir uyarı…
İkinci cesedin ardından Adli Tıp Uzmanı Kat, şehrin sokaklarında acımasızca dolaşan bir seri katilin varlığından endişe eder.
Fakat ne polis ne de belediye başkanı onunla aynı düşüncededir, çünkü Kat’in şüphelendiği kişi şehrin en tanınmış isimlerindendir.
Peki sıradaki ceset... kendisi olabilir mi?
Ölü sayısının artması üzerine Kat, katili ortaya çıkarmak için harekete geçer. Fakat katil sandığından daha da yakınındadır. Kat’in ona doğru attığı her adım acaba kendi sonunu mu
getirecektir?
Ruhundaki Zehirle Yüzleş
Tess Gerrıtsen
YİRMİ İHTİMAL DAHA VAR
Dilekler, içtenlikle istenince gerçekleşen hayallerdir…
Hayata yeniden tutunmak için önünde yirmi dilek duruyordu... Kâğıda döktüğü yirmi hayal…
Acı çekmektense geleceğe umutla bakmasını sağlayacak yirmi ihtimal…
Artık bir sonraki güne güzel duygularla başlamak için hazırdı, çünkü gerçekleştirmesi gereken hayalleri vardı. Çünkü hayat her şeye rağmen yaşamaya değerdi…
Hayatınızda çok isteyip de gerçekleştiremediğiniz şeyler mi var?
O halde hemen kâğıdınızı kaleminizi alın ve dilek listenizi hazırlamaya başlayın…
Bir Dilekle Başladı Her Şey
Debbıe Macomber
VAMPİR DÜNYASININ KRALİÇESİ
“Hayatım boyunca senden daha çok sevebileceğim kimseye rastlamadım,
hiç kimseye…”
Bunlar onun son sözleriydi, bana aşkını son kez anlattığı sözler…
ve ardından onsuzluğa açılan ölümlü günler başladı…
Yaklaşık altı yüz yıldır baştan çıkarıcı bir hayat sürdüren Lenah, ona büyük bir tutkuyla bağlı olan aşkının kendini feda etmesiyle yeniden ölümlü olur ve kana olan tutkusundan kurtulur…
Güneşin sıcaklığını teninde hisseder, ona imkânsız gibi görünse de bir kez daha âşık olur ve bir öpücüğün verdiği büyüleyici gücü tekrar yaşar…
Hayata dair tüm bu duyguları bir daha tadabileceğini hayal bile edemeyen Lenah için her şey yolundadır artık.
Ta ki… karanlıklarla dolu vampir dünyası kraliçesini geri isteyene kadar...
SONSUZLUKTAN UZAK ÖLÜME YAKIN
REBECCA MAIZEL