19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Paraya değer vermez, az konuşur ve yoğurt yerlerdi

Osmanlı’da Seyahat Kültürü Kervansaraylar kitabı, 14 ve 20. yüzyıllar arasındaki yol kültürünün detaylarını bulabileceğiniz önemli bir çalışma.

METİN KAPLAN8 Ağustos 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Paraya değer vermez, az konuşur ve yoğurt yerlerdi

Günümüzde seyahatler ve beraberinde oluşan kültür oldukça değişti daha doğrusu kolaylaştı, tekdüzeleşti. Küreselleşen dünyada seyahatlerde kalınan mekânlar, amaçlar, yemek ve yaşantı ortalama bir standart içeriyor. Seyahat anlatıları da hem yazılı hem de görsellerle yaygın biçimde paylaşılıyor. Teknoloji bu anlatıyı kolaylaştırdı dolayısıyla fikir edinmek satırları hayal etmeyle sınırlı değil, belgeseller uzağı yakın yapabiliyor. Ne var ki geçmişin yolculukları için bu imkânlar yok sadece yazılı kaynaklar bu konuda fikir verebilir. Murat Özer’in Pınar Yayınları arasından çıkan Osmanlı’da Seyahat Kültürü Kervansaraylar adlı çalışması eskinin yol halini anlatıyor. 

EGZOTİK HAVA

Kitabın kapak tasarımından itibaren bambaşka bir yol kültürü okurunu bekliyor. Çalışma akademik bir disiplin ile hazırlanmış ve dolayısıyla referanslı pek çok veri içeriyor. Kitaptaki orijinallerinden alınan gravürler de dönemin havasını solumaya katkı sağlıyor. Esasında bugün doğu seyahatlerinin pek çoğu hâlâ geçmişteki büyülü dünyayı görme arzusuyla şekilleniyor. Batılıların seyahatnamelerine yansıyan gizemli egzotik hava Batılı turistlerin bilinçaltında hala görülmeyi umulan arzu nesnesi olarak devam ediyor. Mesela gizem ve merakın ilk sıralarında yer alan Topkapı Sarayındaki harem dairesine olan ilgi ve bundan sebep buraya ekstra ücretle girilmesi bunun göstergelerinden bir tanesi.

Osmanlı’da Seyahat Kültürü Kervansaraylar kitabı akademik amaçlarla şekillenmiş ve yazarın bu çalışma esnasında eski usul bilgi fişleri ile çalışan son nesil öğrencilerden olduğu bilgisi detaylarda rahatlıkla farkediliyor. Özer, 14. yüzyıl başından 20. yüzyıl başına kadar süren dönemde Anadolu’da faaliyet gösteren kervansaraylardaki sosyal hayatın nasıl olduğunu ana hatlarıyla anlatmakta. Kitapta kervansaraylara dair enteresan bilgilere de rastlıyoruz. Mesela Batılı seyyahların yemekleri arasında en ilginç buldukları yoğurttur ve yazar kitapta Busbeq’in 16. yüzyıl seyahatnamesinden yaptığı alıntıda bir Batılı’nın yoğurtla karşılaşmasını aktarır: “Türkler obur değillerdir. Gayet az yerler. Sofra zevkine pek az düşkündürler. Bir parça ekmekle beraber tuz, soğan ve yoğurt bulurlarsa yemek için başka bir şey aramazlar. Yoğurt bir çeşit ekşimiş süttür. Galen’in oxygala dediği şey. Süte nazaran akıcı değildir. Türkler buna su ilave ederek içine ekmek doğruyorlar. Harareti teskin etmek için çok iyi bir sıvıdır. Hem besleyici hem de hazmı kolaydır. Kervansarayların hepsinde bu yoğurt mutlaka bulunur.”  

Müslüman, Ermeni ve Yahudi tüccarlar ile dair yapılan değerlendirmeler de Yahudilerle ilgili algı şaşırtıcı ya da bilinmedik değil. Hâlâ aynı özellikleri sıralayabileceğimiz biçimde tefecilik, açgözlülük, paraya düşkünlük tanımlarıyla algılanmış. Ermeni tüccarlarla alakalı algıda bugün için dikkatle okunmayı hak ediyor. Saygın, olumlu bir imajla tasvir edilen tüccarların anlatımı dönemin Ermeni ilişkileri konusunda da fikir verebilir. Fakat Müslüman tüccarlarla olan değerlendirmeler enteresan ve bir yanıyla da bugün gelinen nokta açısından üzücü. Özellikle paraya değer vermeyen sakin, az konuşan, pazarlık yapmaya ihtiyaç hissetmeyen tavırları ile Müslüman tüccar algısı günümüzdeki algı ile epey farklı.