‘Sanatçı İmgesinin Oluşumu’ndan söz etmeye başlamadan önce imge üzerinde kafa yormalı. “Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal, hülya” diye de tanımlanıyor sözlükte, “Genel görünüş, izlenim, imaj” diye de. Bildiklerimiz ve gördüklerimizden öte, zihnimize iz olarak düşenlerden başka nedir imge? Peki, ya sanatçı imgesi? ‘Bastırılması imkânsız bir hevesle, zehirlenmeye benzer bir öfke ve delilik karışımıyla’ üreten sanatçı imgesi ne zaman ortaya çıkmıştır? Rönesans’ta ‘Tanrının kalemi’ haline gelen sanatçı, tanrısal bir varlık olarak nasıl saygı görmüştür? “Başka her şey değiştirilebilir, sanatçının atölye ortamı değişebilir, ama hikâyenin özü asla değişmez: Sanatçının eseri doğanın bir eseriyle karıştırılır.” yargısına nasıl varılmıştır?
‘BÜYÜCÜ OLARAK SANATÇI’
Daha başında, “Bu, sıra dışı bir kitap. Fikirlerinin zenginliği ve çok sayıda belgeye dayanması, başka uzmanları kalın, dipnotlarla dolu bir cilt yazmaya sürüklerdi” yazan kitabı haliyle merak ediyoruz. Henüz erken değil mi bu yargıya varmak için? Sormadan edemiyoruz. Fakat sayfalar ilerledikçe artan derinlik insanı heyecanlandırıyor.
Kitapta, sanatçı imgesinin tarih içindeki oluşum süreci çok çeşitli örneklerle açıklanmış. “Sanatçının Biyografide Kahramanlaştırılması” bölümü Sanatçının Gençliği, Mitolojik Motif Olarak Yeteneğin Keşfi, Deus Artifex- Divino Artista; “Büyücü Olarak Sanatçı” bölümü Gerçekliğin Bir Kopyası Olarak Sanat Eseri, Büyü Olarak Tasvir, Tanrıların Kıskançlığı, “Sanatçının Biyografideki Özel Konumu” ise Sanatçının Virtüözlüğü, Sanatçı ve Kamuoyu, Yaşam ve Eserler gibi alt başlıklardan oluşuyor.
Bu eserin, “Cesur spekülasyonlardan kaçınmadan ve sunmak istedikleri kanıtların çeşitliliğini hiç azaltmadan büyük bir dil ekonomisi sergileyen” iki sahibi var: 1900 doğumlu Ernst Kris ve 1908 doğumlu Otto Kurz… “İkisi de birer entelektüel dehaydı.” diye tanımlanıyor: “Bütün çağlarda ve bölgelerde sanatçılar hakkında anlatılan hikâyelerin, tasvir yapmanın gizemli büyüsüne verilen evrensel bir insani tepki olduğuna dair derin sezgi Ernst Kris’e aitti; bu motiflerin çokluğunu sınamak ve göstermek üzere paralelliklerin izini sürme becerisi de Kurz’a aitti.”
‘DEUS ARTİFEX, YANİ TANRISAL SANATÇI’
SANATÇI İMGESİNİN OLUŞUMU: Efsane, Mit ve Büyü…’nün çok katmanlı bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Metinler rahat okunuyor okunmasına –ki bunda çevirmen Sabri Gürses’in etkisi yadsınamaz-, ama örnekleri anlamak için iyi bir okuma altyapısı ve kadim zaman inanışlarını iyi bilmek gerekiyor. Yoksa, “Dünyanın mimarı olarak Tanrı ve insanın tasarımcısı olarak Tanrı. İlkinde, Tanrı iki zanaatle ilgilenir. Yaratıcı Tanrı mimar olarak ilk önce Babil metinlerinde, demirci olarak da Hint-Cermen mitolojisinde ortaya çıktı.” cümlelerini sanki tam olarak anlayamayız.
Eserde Daidalos ve onun balmumu heykellerinden, Homeros’un İlyada ve Odysseia’suna; Fin ve Litvanya mitolojisindeki hikâyelerden, Pygmalion ve Pandora’ya kadar zengin bir isimler geçidi mevcut. Günümüzdeki birçok sanatsal düşüncenin/ kavramın kökenine de rastlanıyor. Sanatçının hem kötü büyücü hem güçlü yaratıcı olarak ikili rolünün ilk kez dile getirilmesinin –Goethe’nin ‘Klassiche Walpurgisnacht’ında anlatıldığı gibi- Kuzey masallarındaki Telkhin’lere dayandığını öğreniyoruz mesela. Bu anlayış Yunanlıların sanatçı imgesine de hakim olmuştur. Kitapta, eserlerin yaratım süreci, sanatçı imgesinin ortaya çıkışı ve onun işaretleriyle ilgili daha birçok anekdot var.
‘İMAJ ÇAĞI’NDAYIZ, ‘İMGE’ DEĞİL!
Yaşadığımız her şeyin baştan sona bir ‘kurgu’dan ibaret olduğu düşünülen yaşlı dünyanın şu zamanlarda ‘imaj’ kelimesini ‘imge’ye yeğlediği aşikâr! SANATÇI İMGESİNİN OLUŞUMU: Efsane, Mit ve Büyü…, işte bu yüzden önemli: ‘Sanatçı imajı’ değil de ‘sanatçı imgesi’nin nasıl oluştuğunu bize gösterdiği için.
Nesnel veriler içermesi, eseri ilgi çekici kılıyor. Çok sayıda belgeye dayanması ise ayrıca kayda değer. (Kaynakçanın genişliği bunun en güzel kanıtı.) Diğerlerinden farklı kılan yönü sanırım bu alanda, yani arketiplerin belirlenmesinde yapılan ilk çalışmalardan biri olması. (Hani Propp nasıl dönemde masalların sınıflandırmasını yapıp belli başlı tipleri, aralarındaki ilişkileri saptıyorsa, bu da öyle!) Eserdeki örnekler gayet derli toplu ve güzelce harmanlanmış. Tutarlı bir dizge içinde verildiğinden, okuru pek sıkmıyor. Belki biraz -ufuk açmak için- zorluyor o kadar! Üzerinde düşünmeye değmez mi şu cümle mesela: "Kişi tanrısal suretlere hürmet eder, onlara dua edip kurban kesebilir, ama yine de onları yapan heykeltıraşları küçümser."
Böyle bir eserde, Babil Kulesi hikâyesine rast gelişimiz tesadüf olabilir mi? İnsanın hudutsuz tutkusunun ve tanrısal cezanın en bilinen örneğine… Ya Tekvin’den yapılan şu alıntı sarsıcı değil mi sizce de: “Gidelim, bir şehir ve kule inşa edelim, ucu göklere erişsin.”
Doğudan batıya, eski zamandan modern çağa, ‘sanatçı imgesi’yle ilgili çok çeşitli bilgiler içeren bu kitabı elimize almak için bahsi geçen konunun ilgilisi olmak şart! “Sevgi, sevgiliye duyulan aşk, sanatsal etkinliğin itkisidir” diyen kitap ilgilisine bir kitap çünkü. SANATÇI İMGESİNİN OLUŞUMU: Efsane, Mit ve Büyü… İthaki Yayınları’ndan.
SANATÇI İMGESİNİN OLUŞUMU: Efsane, Mit ve Büyü…
ERNST KRİS VE OTTO KURZ
İTHAKİ YAYINLARI