23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

Sosyoloji edebiyatın nesi olur?

Sosyoloji Seminerleri 1: Edebiyat ve Sosyoloji isimli çalışmada Kayahan Özgül, yerelliğin edebiyatı da sosyolojiyi de anlamak için önemli olduğunu bir kere daha vurguluyor. Kurtuluş Kayalı ise Türk romanı ekseninde Türkiye’yi okuma teşebbüsü ile sosyolojik metinlere yansıyan Türkiye fotoğrafı arasında bağlantı kurulabilir mi? diye soruyor.

İlker Arslan16 Haziran 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Sosyoloji edebiyatın nesi olur?
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi (İÜEF) Sosyoloji Bölümü, bir süredir oldukça hareketli bir dönemden geçiyordu. Kendi bünyesinde, dışa açık olarak gerçekleştirdikleri seminerlerle, öncelikle bu ülkeye ve daha geniş perspektifte de dünyaya dair sorular soran, cevaplar arayan, irdeleyen, tartışan; belli bir sosyal gerçekliğin peşinde olan önemli çalışmalara imza attılar. Bu çalışmalardan, edebiyat ve sosyolojinin dirsek temasının kurulduğu, bu iki alanın birbiriyle ilişkisinin incelendiği, edebiyatın ve sosyolojinin imkânlarının üzerinde durulduğu bir dizi seminer yakın zamanda (Haziran 2018) Sosyoloji Seminerleri 1: Edebiyat ve Sosyoloji adıyla Alfa Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. 
 
Kitap İsmail Coşkun’un sunuş yazısı ve Mehmet Ali Akyurt’un önsözü dışında toplamda beş farklı yazıdan oluşuyor. “Edebiyat sosyolojiye ne söyler? Toplumsal gerçekliği kavramada, soruşturmada, araştırma ve çözümlemede ‘edebiyat’ bize ne söyler? Başlangıç sorularımız bunlardı.”diyor İsmail Coşkun kısa sunuş yazısında. Kitap tam olarak bu sorular etrafında şekilleniyor. İlerleyen yazılarla birlikte soruların zenginleştiğini, yer yer spesifikleştiğini ve böylece konuya dair farklı tartışmaların açıldığını fark edecektir okur. Böylece bu iki alanın birbiriyle olan ilişkisinin çok daha güçlü noktaları da belirginleşecektir. 
 
TÜRKİYE’Yİ OKUMA
 
Kitapta her birinin kendi sorusu, kendi cevabı olan beş farklı yazı var. Bunlardan birincisi kendisini aynı zamanda “öykücü” olarak da tanıdığımız Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Köksal Alver’in “Edebiyat Sosyolojiye Ne Anlatır?” başlıklı yazısı. Bu iki alanın birbiriyle ilişkisini çok temel düzeyde ele alıyor Alver; kendi ifadeleriyle yazının, “(…) ağırlıklı olarak bir sosyoloğun, bir sosyoloji talebesinin, sosyolojik okumalar yapan bir kişinin edebiyattan ne alacağıyla ilgili, edebiyatın ona ne söylediğiyle ilgili” olduğunu vurguluyor ve “Bir sosyolog edebiyat okursa ne olur? Edebiyat neyi anlatır? Edebiyat nasıl anlatır?” soruları üzerinde duruyor. İkinci yazı, Alver’in fikirlerini biraz daha açan, derinleştiren Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünden, “mektepli bir edebiyatçı” olan M. Kayahan Özgül’e ait: “Sosyoloji, Edebiyatın Nesi Olur?”  Toplumsal olanı ele alırken, yerelliğe vurgu yapan Özgül, her toplumun kendi iç dinamikleriyle tarihsel süreçte var olduğunu dile getirirken, edebiyatın da bu süreç içerisinde, aynı yerellikten beslendiği üzerinde duruyor: “Yerli bir malzemenin üzerine yabancı bir teknikle bir sanat veya bilim kurmaya çalışıyoruz. Kendi haline bırakılsa, belki bu toprakta Isparta gülü yetişecek.” diyen Özgül,  bu yerelliğin edebiyatı da sosyolojiyi de anlamak için önemli olduğunu bir kere daha vurguluyor. 
 
Bir sonraki yazı Ankara Üniversitesi emekli öğretim üyesi Kurtuluş Kayalı’nın “Türk Romanı Ekseninde Türkiye’yi Okuma Teşebbüsü ile Sosyolojik Metinlere Yansıyan Türkiye Fotoğrafı Arasında Bağlantı Kurulabilir mi?” başlıklı yazısı. Kurtuluş Kayalı, sosyolojinin imkânlarını sanat, sinema, edebiyat alanlarıyla sentezlemeyi, belli bir tarihsellik ve nedensellikle konuya yaklaşmayı önemseyen bir isim. Bu yazısında da edebiyatın sosyolojiyle ilişkisini son derece spesifik bir başlık altında birleştirmiş, kendi yaşam tecrübelerinden de yola çıkarak edebiyat ve sosyoloji (ve hatta tarih) arasında güçlü bir bağ kurmuş. “Bizde edebiyatçılar sosyal bilimciler gibi, belki de sosyal bilimcilerden daha fazla toplumla ilgili.” vurgusunu yapan Kayalı, edebiyatın sosyolojinin neresinde durduğunu da net bir şekilde gösteriyor. 
 
VAZGEÇİLMEZ TEMA
 
“Edebiyat ve Sosyolojinin İmkânları” başlıklı yazı, yazar Ayfer Tunç ve MSGSÜ Türk Dili ve Edebiyatı’ndan Handan İnci’nin ortak konuşmasına dayanıyor. Handan İnci’nin edebiyat ve sosyoloji ilişkisine “Türk romanının vazgeçilmez teması olan Batılılaşma/modernleşme ekseninde” yaklaşması, yerel olandan hareketle ortaya çıkan bu karşılıklı temasın yakın tarihteki köklerini görmek açısından önemli. İnci’nin, Türk toplumunun modernleşme serüvenini anlamak için yapılan pek çok çalışmanın bu bağlamda kaleme alınan romanlara sık sık değindiğine dair vurgusu; edebiyatı sosyolojiye yaklaştıran en önemli tarihsel dinamiklerden de biri aslında. Ayfer Tunç, edebiyatı daha evrensel değerler etrafında, varoluşsal bir boyutta ele alıyor. Edebiyatın, nihai kertede sınırları yok eden gücünden bahseden Tunç, farklı dinamiklerden hareket etse de belli bir hedefte buluşma anlamında da bir ortaklık kuruyor sosyoloji ve edebiyat arasında.
 
Son yazı, İÜEF Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ayşen Şatıroğlu’nun kitabın ismine nazire yapan “Sosyoloji ve Edebiyat” başlıklı yazısı. “Sosyoloji, genelde sanata, özelde ise edebiyata toplumsal bir olgu olarak bakar.” diyen Şatıroğlu, sanatın tanımında insanla gerçeklik arasındaki estetik ilişkinin var olduğu noktasına vurgu yapıyor. Edebiyatçının sosyoloğa göre çok daha özgür olduğunu da ifade eden Şatıroğlu, edebiyatçı ile sosyoloğun her şeye rağmen farklı noktalarda durduğunu da ifade ediyor.
 
Edebiyat ve Sosyoloji, İÜEF Sosyoloji Bölümünün seminerler dizisinin ilk kitabı. Sunuşta da belirtildiği üzere artık her yıl düzenli olarak yapılan seminerlerin matbu hali ile karşılaşacağız. Sosyolojinin sınırlarını aşan bu seminerler, ele aldığı konu bağlamında yeni sorular üreten, farklı okumalara da kapı aralayan çalışmalar aslında. Metin sonlarındaki soru cevap bölümlerinden tutun, metnin bütününe hâkim olan konuşma havasının, kitabın ortalama bir okur tarafından da ilgiyle okunacağının bir göstergesi. Bakalım bir sonraki kitapta sosyolojiye kim eşlik edecek. Bekleyip göreceğiz.