EYYÜP AKYÜZ
Timur ve devasa ordusunun gözleri önünde Sint Nehri’nden kendilerine yaklaşan bir siluet belirir. Timur, o müthiş nişancı komutan, okuna davranır. Davranır davranmasına da, görmek istediği manzara değildir gördüğü. Yeniden fırlatır okunu; fakat sonuç aynıdır. Üçüncü kez okundan medet uman Timur ve ordusunun şaşkınlıktan nutku tutulur. Çünkü nehirdeki her ne ise hiçbir şey olmaksızın sakin sakin yaklaşmaktadır. Timur’un emri ile tüm ordu ok yağmuruna tutar davetsiz misafiri. Lakin binlerce usta okçuya rağmen yıkılmaz hedefteki her ne ise. Gölge, emin adımlarla yaklaşır da yaklaşır Timurlenk’in ordusuna. Kara kuru, çıplak bir Hintliden başkası değildir gelen ve göğsünde Timur’un fırlattığı üç ok vardır. Hayret dolu bakışlar eşliğinde iyice yaklaştıktan sonra Timur’a ültimatom verir: “Senden büyük olan Cengizhan, buraya geldi ve Sint’in uğursuzluk getireceğini bildiğinden geri döndü. İskender ise geldi, geçti Sint’i. Hint topraklarını kirletti ve genç yaşta ölüp gitti. Ve daha niceleri... Geri dön ve bu uğursuzluktan pay alma!” Sonra aralarında hummalı bir söz düellosu başlar. Timur’un karnı toktur bu öğütlere. Derken çıplak Hintli, Timur’u yanına oturtur ve haşmetli kumandandan kafasını kaldırıp gözlerine bakmasını ister. Avucunu açar ve Timur’un gelecek günlerini gösteren kareler bir film şeridi gibi serilir gözlerinin önüne. Elem dolu bir gelecektir gördüğü. Timur, mağlup bir komutan kederiyle danışmanı olan Umur Hoca’ya döner ve durumu anlatır. Hintli bu kez Hoca’yı oturtur karşısına ve ona da geleceğinden kareler sunar. Müthiş şaşkınlık içerisindedirler ve sonunda adamın bir sihirbaz olduğuna karar verirler. Hintli son bir ümit diyerek: “Geride saadet, ileride felaket. Seç bakalım!” der. Timur bir an bile düşünmeden kararını verir.
İşte böyle etkileyici bir hikaye ile başlıyor Timurlenk kitabı. Sonra ne mi olur? Çoluk çocuk demeden herkesi öldürtür Timur. Timur ordusunun ‘havada yürüyen ordu’ ünvanını aldığı yerdir Hint dağları. Dağlara sığınan zavallıları bile öldürtür makaralar vasıtasıyla. Tarihte eşine ilk kez rastlanan vakıadır bu. Okçular makaralar sayesinde havaya kaldırılan sepetlere biner ve tepeden aşağıya ok yağdırırlar, ölmeyip da mağaralara saklananları da inip kılıçtan geçirir ve tüm mağarayı yakıp ateşe verirler. Tüm bunlar olurken de çıplak Hintli’nin geleceğe dair gösterdikleri bir bir gerçekleşir.
**
Tarihin en önemli komutanlarındandır Timurlenk. Beyazıd ile yaptığı Ankara Savaşı, yalnızca Türkler için değil, tüm dünya tarihi için bir dönüm noktasıdır. O savaş olmasaydı neler değişirdi neler… Ne yazık ki kurulan Türk devletlerinin pek çoğunu gene Türkler yıkmıştır tarih boyunca. Timur ve Beyazıd’ın savaşı da bu muharebelerin en mühimlerindendir. Tarih hep Beyazıd’ın penceresinden yazılmıştır. Timur ise tam manasıyla muammadır. İşte bu kez Timur’un penceresinden tarih seyahatine çıkıyoruz. Hindistan seferiyle başlıyor kitap. Daha sonra Binbaşı Timur’un, eşi Olcay’la hırsızlar çetesinin eline düşüş ve kurtuluş maceralarından tutun da dünyanın yarısını fethedip, önünde herkesin diz çöktüğü bir hükümdar olduğu döneme geldiğinde, bir kızın gönlünü fethetmeyi başaramamasına kadar birçok ilginç hatıra kitaba konuk oluyor.
***
Tarihçilerin büyük çoğunluğunun hemfikir olduğu bir mevzu vardır Yıldırım Beyazıd’ın mağlubiyeti hakkında: Timur’u ve ordusunu önemsememek… M. Turhan Tan’a göre ise mağlubiyetin başka nedenleri de var. Yazara göre Beyazıd, Ankara Savaşı’ndan önceki süreçte kendini içkiye verir. Sırp karısı Olivera’yı mürşidi kabul eder ve onun sözünden çıkmaz. Devlet hazinesini eğlence için harcamakta beis görmez ama askerin tahsisatını hiç mi hiç acımadan keser. Bunlarla yetinse iyi. Bütün kadıları bir odaya toplayıp yakmayı düşünecek kadar da mecnundur. Timur’un ilk mektubunu yanıtlarken de sarhoştur ve Timur’a türlü hakaretler eder mektubunda. Bu kadar sefil hayatın üzerine bir de savaş hazırlığı yapılmaması, hezimeti kaçınılmaz kılar Turhan Tan’a göre. Timur ise kıvrak bir zekâya sahiptir. En iyi ajanını Osmanlı topraklarına gönderir ve detaylı analiz yaptırır. Daha da mühimi, halkın büyük kısmını savaş başladığında Timur saflarına geçmeleri için ikna eder mahir ajanı.
Ve bir Temmuz sıcağında savaş patlak verir. İki devasa Türk ordusu karşı karşıyadır. Daha savaş meydanına giderken beş bin Osmanlı askeri hayatını kaybeder. Çöl sıcağını andıran bir sıcak vardır o gün ve kurnaz Timur, tüm su kaynaklarını ele geçirmiştir çoktan. Susuzluktan aygın baygın düşer Osmanlı ordusu. Timur askerinin atlı bayrağı göndere çekmesi ile Osmanlı ordusunun sol cenahının Timur ordusuna katılmasını çaresizce seyreder Beyazıd. Durumun vahametini fark eden Beyazıd’ın oğulları, vezirleri ve kayınçosu Sırp Kralı Etiyen çareyi kaçmakta bulurlar. Beyazıd ise bir grup askeri ile kalakalmıştır savaş meydanında. Terinin son damlasına kadar kılıç sallar. Gerisi hepinizin malumu…
Timur’un Beyazıd’a söylediği öyle bir cümle vardır ki yankısı asırlarca silinmeyecektir zihinlerden: “Düşüp kalkmayan yalnızca Allah’tır. Allah katında hükümetin ve hükümdarlığın bir hükmü olsaydı, Hindistan’dan Sivas’a uzanan koca bir ülkeyi benim gibi topala, Sivas’tan Macaristan’a kadar süren toprakları da senin gibi bir köre vermezdi.” Edebi olarak çok akıcı bir üslubun kullanıldığı roman, ezberleri bozan kitap olma niteliği taşıyor. Tarihçiler tarafından büyük itirazlarla karşılanabilecek iddialar da mevcut kitapta. Örneğin, Timur’un Beyazıd’la savaşması için haklı sebepleri olduğu dile getiriliyor. Oysa pek çok tarihçi Timur’un Cengizhan’ın yolundan gittiğini, cihan hâkimiyeti gibi bir emeli olduğunu, bunun da Osmanlı’yı yenmekten geçtiğini bildiğini, hırs ve egosunun esiri olduğunu yazar. Zalimdir Timur. Geçtiği her yerde kan vardır. Tarih onu zulmüyle, tahribatıyla ansın ister, kimi tarihçilere göre. Demem o ki yıllardır tartışılan Timur-Beyazıd çekişmesini yeniden gündeme getirecek bir kitap Timurlenk.
TİMURLENK
M.TURHAN TAN
Kapı Yayınları