25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Tasarım toplumun ‘atık’ insanı: ‘Onlar’. Daha az olsalar hatta hiç olmasalar

Zygmunt Bauman’a göre modernite, baskıcı ve bağımlılık yaratan bir tasarım durumudur. Tasarımın olduğu yerde atık vardır. Bir bina atıkları temizlenmeden tamamlanmış sayılmaz. İnsan birlikteliği biçimlerinin tasarlanmasında atık ise insandır. Tasarım formatına uymayan, uydurulamayan kimi insanlardır. Iskarta Hayatlar onların kitabı.

HALE KAPLAN ÖZ13 Eylül 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Tasarım toplumun ‘atık’ insanı: ‘Onlar’. Daha  az olsalar hatta  hiç olmasalar
Geçtiğimiz yıl hayata veda eden Polonyalı ünlü düşünür Zygmunt Bauman’ın Iskarta Hayatlar/ Modernite ve Safraları isimli kitabı Osman Yener’in çevirisiyle Türkçe’de. Modernite ve Holocoust, Sosyolojik Düşünmek, Modernlik ve Müphemlik, Postmodernlik ve Hoşnutsuzluk, Akışkan Aşk, Postmodern Etik, Akışkan Modernite, Özgürlük, Benlik Pratikleri, Yaşam Sanatı gibi sosyoloji alanında çok değerli çalışmaları bulunan Bauman, modernitenin sosyal hayat içindeki dinamiklerini farklı yönleriyle, hem felsefi hem politik çerçevede ele almış bir düşünür.  Son yüzyılın sosyal yaşam pratikleri içerisindeki hızlı ve yüksek boyuttaki değişimi “akışkan modernite” kavramı ile açıklar. Aydınlanma sonrası yükselen rasyonel, hedefleri ve yolu belli, öngörülebilir, özgüvenli, katı modernitenin karşısına belirsiz, tekinsiz, güvencesiz olan bugünü anlamak için akışkan moderniteyi koyar. Buna katı olanın form değişimi de denebilir. Bilge sosyoloji profesörü, bize kendini dayatan modern hayat koşullarının bilinmezlik ve karmaşa ile örüldüğünü söyler. Bireyi panik ve korkuya sürükleyen bu atmosfer, korkuyu dahi muğlak hale getirir ve güvenlik gibi önemli bir sorunu ön sıralara koyar. Hep daha fazla özgür olduğunu sanan birey hep daha fazla güvensizdir aslında... Asla pesimist değildir, bireysel hakimiyetin mevcut imkanlarını önemser. Bahçıvan metaforundaki zenginlik, farklılıkları kabul edişle gelişen kuşatıcı düşünce, gelecek inşası için de umut verici ipuçları taşır.  
 
X KUŞAĞININ KAYGILARI
 
İnsani atıklar ve insanların tasfiyesi sorunu modern, tüketim kültürünün en fazla baskılandığı alanlardan biri. Modern hayatın tasarımı olan toplumsal yapı, ürettiği kendi atığıyla baş etme stratejilerini arıyor bugün. Bauman’ın Iskarta Hayatlar kitabının ana zeminini oluşturan modernite ve safraları, akışkan modernitenin uzantıları aslında. O her zaman olduğu gibi içinde yaşadığımız zamana, bize gösterilenden farklı tarafa bakarak bir yol üretmemizi istiyor. “Iskartaya çıkmak lüzumsuzluğu, gereksizliği kullanım dışılığı-kullanışlılığın ve vazgeçilmezliğin standartları her neyse onların tersini ima ediyor. Başkalarının size ihtiyacı yoktur; siz olmadan işlerini eskisinden bile daha iyi yapabilirler. Orada olmanızın bariz bir nedeni, ortalıkta dolanmanızın başka bir sebebi kalmamıştır.” Iskartaya çıkarılmanın sosyal açıdan bir yersiz yurtsuzluğa, dolayısıyla özgüven yitimi, hayatın amacının yitirilmesi gibi duygulara yol açtığı hissi veya bu durumla henüz karşılaşmadılarsa bile her an karşılaşabilecekleri kuşkusu, kendileri de büyük ıstıraplar çekmiş önceki kuşakların bilmediği, X kuşağına mahsus deneyimlerden biri Bauman’a göre. Çünkü bu kuşağın yaşadığı kaygı daha önceki kuşakların kayda geçirdiklerinden farklı. İlerleme daha fazla insana daha fazla mutluluk getirecekti, bunu vaad ediyordu. Ama ilerleme vagonunun hızına yetişemeyenler tekerlerler altında kalıp ezildi. Neticede daha fazla insanın arzuladığı mutluluğa her geçen gün daha az insan ulaşabiliyordu. 
 
TASARIM VE ATIK
 
“Modernite baskıcı ve bağımlılık yaratan bir tasarım durumudur. Tasarımın olduğu yerde atık vardır. Hiçbir ev, binanın bulunduğu alandaki istenmeyen atıklar temizlenmeden tamamlanmış sayılmaz. İnsan birlikteliği biçimlerinin tasarlanmasında atık, insandır. Tasarım formatına uymayan, uydurulamayan kimi insanlardır” diyor Bauman. Bu formatın dışında kalan en belirgin insan kitlesi, evet, sığınmacılar, göçmenler... Bugün Batı ülkelerinin ana güvenlik sorunu olarak imleniyorsa bu insanlar, günümüz siyaseti ve kültüründe ‘atık’ kavramının önemli bir inşa edici rol üstlendiğine dikkat çekmek gerekir. 
 
Göçün nedenselliği de Bauman’ın tartıştığı konulardan biridir. Modern çağın, en başından itibaren büyük göçlerin çağı olduğuna dikkat çeker. Çünkü çağ kendi eliyle ürettiği büyük yapılanmalardan beslenen sosyal sorunları çözemedikçe sorunlu kitleleri gönderme eğilimindedir. Bunun neticesinde ihtiyaç fazlası nüfus modernleşme sürecinin dişlilerinde sıkışma kaderini yaşar. Araştırmalara göre, modern öncesi bölgelerde yaşayan yerli halkların yüzde 80’i Avrupalı askerlerin ve tacirlerin gelip topraklarına yerleşmesinden, yüzyılın başlarına dek yeryüzünden silindi. Bauman’a göre ‘nüfus fazlası’ ifadesi, sigorta uzmanlarının bir kurgusudur. Ekonominin tıkırında gitmesini zora sokan, düzgün işleyişin ölçüldüğü ve değerlendirildiği endekslerin değil yükselmesini, aynı düzeyde bile kalmasını zorlaştıran bir grup insanın kod adıdır. Yani atık insanların bir türü. Üretim toplumunda müstakbel talepleri karşılayacak tüm ürünler, bu insanların emeğine ihtiyaç duyulmadan, onlara iş verilmeden çok daha karlı ve hızlı “ekonomik” yollarla üretilebilir. “Onlar hep çok kalabalık. “Onlar”, daha az olsalar –hatta hiç olmasalar- daha iyi olacak olanlar. Biz ise hep azınlıktayız. “Biz” , daha fazla olmasını istediğimiz insanlar” ifadesindeki modern, ilerlemeci mantık Bauman’ın en çarpıcı tespitlerindendir.
 
YENİ BÜYÜK BİRADER
 
Zygmunt Bauman’ın yeni Büyük Biyader’e dair söyledikleri de kitabın önemli başlıklarından. O eski büyük birader ile yenisi arasındaki ayrımı, dahil etmek ve dışlamak bağlamında ele alıyor. Eski Büyük Birader’in derdi içeri almak, bütünleştirmek ve hizada tutmak. Yenisi ise dışlıyor, ait olmayanları tespit ediyor ve ait oldukları yere göndermek istiyor:  “Büyük Birader’in yaşlı olanı George Orwell’in kaleminden çıkmıştı ve üretim hattı teknolojisinin, kışlaların, Bentham’ın ve Foucault’nun tasvir ettiği küçüklü büyüklü, sayısız panoptikonun yöneticisiydi –tek amacı atalarımızı içeride tutmak, kaçak koyunları yeniden sürüye katmaktı. Televizyonlardaki reality şovların Büyük Birader’i ise erkekler ve kadınlar arasından uygun olmayanları, form tutmayanları, daha az akıllı ya da gayretli olanları, daha az zeki ya da beceriklileri eliyor, dışarıda bırakıyor; bir kez dışarıda bırakıldınız mı, sonsuza dek dışarıda kalıyorsunuz.” Büyük Biraderlerin ikisi birlikte tüm dünyayı kuşatmış durumda bugün; birinin olmadığı yerde diğeri var. Bauman atalarımızın geçtiğimiz yüzyıl boyunca eski Büyük Birader’in duvarlarını, dikenli tellerini, kulelerini yıkmak için büyük mücadele verdiğini vurguluyor ama büyük bir tehlikeye de dikkat çekiyor: “Yeni yüzyılın eşiğinde cevabını bulmamız gereken büyük soru, insanların tek seçeneğinin birinci Büyük Birader ile ikincisi arasında seçim yapmak mı olduğu, başka bir deyişle, içeride tutma/ dışlama oyununun dünyanın alacağı tek biçim, insanların ortak yaşamasının tek yolu mu olduğu sorusudur.”