1967 yılında babasının lokantasını ayakkabıcıya çevirerek sektöre ilk adımı atan Elle’nin sahibi Fehim Akar, bu hafta Patron Katı’nın konuğu oldu. Kendi tabiriyle “İtfaiyeci bile olurum, ama ayakkabıcı olacağım aklıma gelmezdi” diye söz başlayan Akar’ın hikayesi bir hayli ilginç... İlk dükkanını Laleli’de açan ve ardından cebinde 150 dolar ile İtalya’ya giden Akar, markanın bugüne gelişine kadar gecesini gündüzüne katarak çalışmış. İtalya’da çektiği ayakkabı fotoğraflarını Türkiye’de üreten ve Türk halkına uyarlayan Akar, ayakkabıya ruh katarak başarıyı yakalamış. Akar için ayakkabı sadece ayağın kabı değil, bir yaşam biçimi...
- Hikaye ne zaman başladı?
Benim ayakkabıya atılma maceram biraz ilginç, bir kere ailede hiç ayakkabıcı yok. İtfaiyeci olacağım dedim ama ayakkabıcı olacağım dediğimi hatırlamıyorum. Babadan da gelme değil. Biz Yugoslav göçmeniyiz. 1959 senesinde göç ettik. Babam rahmetli Laleli’de bir lokanta çalıştırıyor. Benim başladığım sene 1967. Babam vefat ettikten sonra rahmetli ikiz kardeşimle ben o işi hiç sevmiyorduk ama bir şey yapıyor olmamız lazımdı. Ne yapalım, derken yanımızda komşu bir ayakkabıcı vardı. İyi iş yapıyordu, güzel ayakkabı satıyordu. Biz dedik ayakkabı satalım. Esas başlama noktamız bu. Şu an mevcut olan ilk dükkanımız Laleli’de... Ayakkabı sektörünün atölyelerinin hepsi o zaman İstanbul’da Gedikpaşa’daydı. Laleli’deki lokantayı ayakkabı mağazasına çevirdik. Ve ilk yaptığım iş, onu hiç unutmuyorum 1967 senesinde şubat ayında mağazayı açtık.
- Elle nasıl büyüdü?
O dönemde cebime 150 dolar koyup İtalya’ya gittim. Bu iş en iyi nerde yapılıyor diye araştırdım. İtalya’ya 1967 senesinde gidişim günümüze kadar devam etti. Her gidişimde yeni şeyler gördüm, yeni şeyler öğrendim. İtalyanlar her konuda çok başarılı, özellikle giyim konusunda... Gördüm ki hep keyifle bakıyorlar işe. Hem yaparken keyif alıyorlar hem de satarken keyif alıyorlar. Hem de giyecek olanların nasıl keyif alacağını düşünerek üretiyorlar malı. O zaman anladım işte, sadece ayakkabının ayağın kabı olmadığını. Her gidişimde 200-300 tane fotoğrafla dönüyordum. Vitrinlerdeki her ayakkabıyı çekiyordum.
- Mağazalaşma nasıl devam etti?
1977 senesinde Laleli’den sonra Rumeli Caddesi’ndeki Nişantaşı mağazasını açtık. Büyük sıkıntılarla, borçla açtık. Hiçbir zaman çok yüksek ayakkabılar tercihim olmadı. Hep kendi tarzıma göre ayakkabılar seçmeye başladım, hep yüksek ayakkabı nasıl daha alçak olur? Aynı tarzda aynı şıklıkta olsun ama kadın giydiği zaman rahat etsin ve öyle ürettim. Öyle bir tuttu ki bu konsept, itiraf edeyim bazen yetmiyordu yaptığımız ayakkabılar. Müşteriler kapıda bekliyordu. Rumeli mağazasının ardından üçüncüyü Galeria’ya açtık. Sonra 1994 senesinde Ankara, sonra Akmerkez diye devam etti.
BAKÜ’DE MAĞAZA
Ayakkabı sizin için ne ifade ediyor?
Müşterileri incelerim, bazen mağazadaki bayanlar giyiyor aynada kendine bakıyor, derken ‘ısınamadım’ diyor çıkıyor. Bazen o kadar ısınıyor ki, eskisini sarıyor yeniyle dışarı çıkıyor. Bunları gözlemledim. Bu meslekte iyi markalarla insanlarla dost oldum, çok şey öğrendim. En aklımda kalan şu oldu; bir fabrikada oturuyorduk, bir ayakkabıcı bir ayakkabı getirdi. Baktı baktı ‘miseria’ dedi, attı ayakkabıyı. Ayakkabı çok güzeldi, hayret ettim. Sonra arkadaşım ‘ayakkabıda ruh yok’ dedi. Bundan önce ruha bakmıyordum sonra ayakkabıda ruha bakmaya başladım. Sonunda ayakkabıya ruh vermeyi öğrendim.
- Fabrika kuruluşu..?
2000 yılında Merter’de kendi yapmak istediğimiz ayakkabıları üretmeye başladık. Günde 200-300 çift ayakkabı üretiyorduk. Ardından şu anki fabrikamızın arsasını aldık ve fabrikayı kurduk. Şu an günde 400-500 çift ayakkabı üretiyoruz. 38 mağazamız var. Şimdi hedef 50 mağazaya çıkmak.
- Yurtdışında var mısınız?
Şu anda Bakü’de iki mağazamız var. 1 seneden beri iş yapıyoruz Bakü’nün en lüks muhitinde. 2 ay sonra 2. mağazayı açtık. Bir ara Çek Cumhuriyeti’ne girdik ama yürümedi. Ürünler lüks ve pahalı geliyor. Avrupa’da bu konsepti yapabilsek çok iş yapacağız.
- Ortaklık teklifi geliyor mu?
Tabii. Geldi bir iki teklif. Çok tartıştık. Özellikle oğlum ‘Baba iyi gidiyoruz sermayeye ihtiyacımız yok’ dedi. Niye ortak olalım? Zaten biz bunu büyütürsek kendimiz büyütürüz. İstesek senede 50 mağaza açarız’ dedi.
KALİTELİ AYAKKABI PAHALI OLUR
Çok pahalı alışveriş yapanları tartışmak istemiyorum. Bazı teknik mallarda para önemli. Ama ayakkabıda çok fark olmuyor. 5 çift alacağınıza pahalı olunca 1 çift alırsınız. Ama kaliteli ayakkabılar pahalı oluyor. Hem ucuz hem kaliteli olmuyor. Çok iyi ayakkabı yapmak mümkün maliyeti düşünmediğinizde. Kimse ayakkabılara 1.000 lira, 2.000 lira vermek istemiyor. Bizim 1.000 lirayı bulan ürünümüz yok. Bu iş dünyada hiçbir yerde olmayan bir iş. Bazı indirim durumlarında insanları kandırıyorlar. 300 liralık ayakkabıya, 600 lira yazıp, yüzde 50 indirim yaptık deyip satıyorlar. Bu yanlış, insanlar aptal değil. Bu etik değil.
Tüm Avrupa’yı arabayla gezdim
- Boş zamanlarınız nasıl geçiyor?
Boş zamanım çok olmuyor. Önceden çok tenis oynardım. Kitap çok severdim, hanım daha da sevdirdi. Yugoslavya’dan beri kitap alışkanlığım var. Yatmadan önce kitapla uyurum. Yürüyüş yapıyorum. Eşimle birlikte Avrupa’yı arabayla defalarca gezdik. Arabayla seyahat etmek keyif veriyor. Uçakla bir şey anlamıyorum. İş günleri ise 9-10 gibi fabrikada oluyorum.