Nuri Bilge Ceylan, insanın doğasına ait meseleleri kaldığı yerden ‘tartışmaya’ devam ediyor. Yönetmenin bir önceki filmi Kış Uykusu’nu ve ondan da önceki ‘Bir Zamanlar Anadolu’yu izlediyseniz şayet, Ahlat Ağacı’nın, konuyu daha da genişletip derinleştirdiğini ve renklendirdiğini göreceksiniz. Bir ‘meslek’ olarak yazarlığın gerçeklikle ilişkisinden tutun da, aile bireylerinin birbirlerinden beklentilerine, dini öğretilerin güncellenip güncellenemeyeceği meselesine kadar, toplumun faklı kesimlerini (aslında hepimizi) ilgilendiren konuları irdeleyen bir film Ahlat Ağacı. Karakterler arasında din-toplum ilişkisini düzenleyen ‘formlar’ konusunda fikir ayrılığına düşen iki imam karakteri de var, eleştirel gözle etrafına baktığını düşünen ve kimseleri beğenmeyen yeniyetme bir yazar adayı da… Aşık olup kaçtığı adam yüzünden koca bir hayal kırıklığı yaşamasına rağmen, derinlerde bir yerde, hala, kumarbaz kocanın ilk gençlik doğrularına tutunan bir kadın da var, işine gelmediği zaman doğru bildiği yoldan vazgeçmeye teşne bireyler de…
Tabi tüm bu denklemde dile getirilen soru ve sorunların kıvam tutması için gereken hikayenin ince ince örülüyor olması ve karakterlerin derinliği, üç saatlik filmin su gibi akıp gitmesini sağlıyor. Ve elbette, kendi dilini, estetik bakışını oluşturmuş bir yönetmenin ustalıklı dokunuşları eşliğinde… Murat Cemcir ve Bennu Yıldırımlar başta olmak üzere hemen her karakter başarıyla rollerinin üstesinden geliyor. Ama özellikle başroldeki Doğu Demirkol’un oyunculuğu övgüye değer.
Hülasa… Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde eleştirmenler tarafından pek beğenilen, ancak mesele ödüle gelince yarışmadan eli boş dönen filmi Ahlat Ağacı, yalnızlığın ve “toplum dışı” olmanın (tıpkı bir ahlat ağacı gibi eğri büğrü, verimsiz kalmanın) insanda (ve hatta toplumda) yaratacağı tahribatı göstermesi bakımından bir değil iki kez izlenmeyi hak ediyor.
FİLMİN ÖZET KONUSU
Nuri Bilge Ceylan’ın sekizinci uzun metrajlı filmi Ahlat Ağacı, merkezine ‘Ahlat Ağacı’ adlı kitabını yayınlatmaya çalışan Sinan’ın (Doğu Demirkol) üniversiteyi bitirip, ailesinin yaşadığı ilçeye geri dönmesiyle başlayan ve baba-oğul arasındaki ilişki baz alınarak gelişen insan ilişkilerini konu alıyor. Sinan’ın babası İdris’in (Murat Cemcir) at yarışı tutkusu nedeniyle yaşadığı maddi zorluklarla, hassasiyet ve kırılganlıklarıyla yüzleşmesiyle kendine babasının yansıması altında çizdiği yolu uzun bir süreçle izleyiciyle buluşturuyor.
ELEŞTİRMEN GÖRÜŞÜ
HASANALİ YILDIRIM
Ahlat kadar yabani
Bir zamanlar kendine göre idealler taşıyan, ince ruhlu biri iken, hayat gailelerinin altındaki ezilmişliğini örtmek için at yarışlarına sığınan ilkokul öğretmeni bir babanın oğlu Sinan, tıpkı babası gibi sınıf öğretmenliği okur. Fakat sınavı kazanamadığı için ortada kalır. Ailesinin, meslektaşlarının ve çevresinin nezdinde hiçbir itibarı kalmayan babasına benzememek için direnen Sinan’ın, genç bir taşra aydını hüviyetiyle vereceği anlam ve değer arayışına odaklanan film, aynı zamanda Bir Zamanlar Anadolu’da ve Kış Uykusu gibi yönetmenin Oğuz Atay’ın ifadesiyle “Türkiye’nin ruhu”nu arama izleğini sürdüren işlerinden biri.
İnanmak ile inan(a)mamak, başarmak ile onurunu korumak, geçicilik ile süreğenlik, hakketmek ile hakkettiğini varsaymak ikilemlerinin yanında; tanrı, hak, vicdan, başarı, taşralılık, kendini ifade edebilmek temaları etrafında dolanan film, yönetmenin gerçeklik anlayışını yansıtan ince bir seyirlik. Anadolu’ya içeriden ve önyargısız bakışlara ne de hasretmişiz.
ABDÜLHAMİT GÜLER
Taşraya içsel bir bakış
Taşra temelli olmak üzere toplumun her kesimine yönelik içsel bir bakış söz konusu Ahlat Ağacı’nda. Baba-oğul ilişkisi çerçevesinde Anadolu insanının var olma mücadelesini ve var olamamasını resmetmiş. Ve esasında film, ‘Anadolu feraseti’ne ‘özeleştiri’ bağlamında vurgu yapıyor. Ve yine bu filminde de riskli bir deneme yapmış. Kamerası hiç olmadığı kadar hareketli; Devinimden gözümüz dönüyor bazen. Senaryonun ne denli ayrıntılı ele alındığını yine karakterlerden ve diyaloglardan anlıyoruz. Bütün itibariyle bir Nuri Bilge Ceylan filmi olarak Ahlat Ağacı, üzerine çokça düşünmeye ihtiyacımız olan bir yapım.
YEŞİM TONBAZ
Sıkışmış bir insanlık kıssası
Ahlat Ağacı, isminden başlayarak devşirilen bir insanlık eleştirisi. Eksik, kusurlu ve amaçsız… Güçlü karakterler ve incelikli detaylarla güçlenen bir hikaye ve sinematografi. Bir baba-oğul ilişkisi üzerinden sevmekte zorlandığımız başkarakterin uğradığı duraklar ve her durakta karşılaştığımız eleştiri imgeleri ile küçük bir taşra kasabasından bir yolculuk filmi çıkarıyor NBC. Taşra insanının en uzun konuştuğu arthouse bir film olarak, toplumun hemen her kesimini hedef alan, geçmiş ve gelecek arasında ‘bugüne’ sıkışmış bir insanlık kıssası diyebiliriz Ahlat Ağacı için.