18 Haziran 2025 Çarşamba / 22 ZilHicce 1446

Arabi’nin izinde Hayal Deniz

Yazar Aydın Hız, İslam medeniyet tarihinin önemli isimlerinden biri olan İbn Arabi’nin hayatını romanlaştırdı. Arabi’nin izini süren Hayal Denizi adlı kitap bir taraftan da dönemin atmosferine ışık tutuyor.

7 Haziran 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Arabi’nin izinde Hayal Deniz

Endülüs’ten başlayıp pek çok İslam coğrafyasını dolaştıktan sonra Konya’ya kadar uzanan bir yol ve hayat hikayesi... Daha evvel Hallac-ı Mansur’un hayatını romanlaştıran yazar Aydın Hız, şimdi de İslam medeniyetinin önemli ismi, büyük alim ve mutasavvıf İbn Arabi’nin hayatını ve dönemini kaleme aldı. Timaş Yayınları’ndan çıkan Hayal Denizi adlı romanın yazarı Aydın Hız ile konuştuk.

“Hayal Denizi” romanınız “İbn Arabi’nin İzinde” alt başlığı ile yayınlandı. İbn Arabi’nin biyografisini anlatan bir roman diyebilir miyiz?

Aslında salt bir biyografi değil. Romanın merkezinde İbn Arabi var; onun Endülüs’ten başlayıp, Fas, İskenderiye, Fustat, Kudüs, Mekke, Medine, Kufe, Bağdat, Şam, Malatya, Konya gibi şehirlere yaptığı yolculukları ve özünde bu yolculukların o dönemin şartları bakımından gerekçesini merkeze aldığı söylenebilir. 

Arabi’nin yaşadığı dönemin genel özellikleri nasıl özetlenebilir?

Önce şunu belirtelim ki, kimse kendi koşullarından bağımsız var olamaz. İbn Arabi, Endülüs’te doğup büyüyor, iyi bir eğitim alıyor, ailesinin sosyal statüsü yüksek. Hissettikleri, manevi duyuşları, Müslüman toplumlara dair öngörüsü onu bir yolculuğa çıkarıyor. O dönem İslam Dünyası büyük bir daralma ve sıkışma yaşıyor aslında. Batıdan Haçlı seferleri, doğudan Moğollar saldırıyorlar. İslam medeniyetini kendine olan özgüvenini yitiriyor. Toplu katliamlar, ölümler, savaşlar, talan ve yıkım bütün şiddetiyle hüküm sürüyor. İbn Arabi, bu şartlar altında bütün bu coğrafyayı gezerek, yeni bir dini yaklaşım ortaya koymaya çalışıyor. Tasavvufi öğelerin yoğun olduğu bir metafizik kuruyor. En temelden başlıyor bu metafiziği kurmaya; Varlık nedir? sorusundan. Dolayısıyla İbn Arabi bizim medeniyet tarihimiz açısından kırılmaların yaşandığı bir dönemde kurucu karaktere sahip bir büyük insandır.

İlk romanınızı da Hallac-ı Mansur’un hayatını merkeze alarak kaleme almıştınız. Bir devamlılık var mı, ikisinin ortak özelliği nedir?

Kafamda tasarladığım bir şey var. İki roman da birbirinin devamı aslında. İki önemli şahıs da, Anadolu dindarlığının temel yapı taşlarını oluşturuyorlar. Hallac-ı Mansur, Bağdat’ta anlaşılmadığını anlayınca, Türkistan’a gitmiş ve orada beş yıl şehir şehir gezerek manevi duyuşlarını insanlara anlatmıştı. İbn Arabi, ondan daha sonra, sanki onun oluşturduğu manevi duyuşlara, iç tecrübeye entelektüel bir boyut katmış, felsefi ve tasavvufi bakımdan derinleştirmiştir onu. Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı medeniyetinin özüne işleyerek dini yorumları ortaya koymuştur.

Sahibini arayan harita

 

Romanda tarihi bir harita var. El-İdrisi’nin 1200’lü yıllarda çizdiği bu harita günümüzde Suriye iç savaşında, teröristler tarafından satılmak isteniyor. Neden bir haritayı anlatma ihtiyacı hissettiniz? 

Harita çok önemli bir sembol aslında. Romanda ne anlama geldiğini bazı bölümlerde satır aralarında değiniyorum. Harita coğrafya demek. Bir tarafıyla siyasi bir göndermeyi temsil ediyor; çünkü İslam coğrafyası şiddet sarmalında. Bu bakımdan harita yani coğrafya o şiddeti durduracak, sükuneti kuracak bir sahip arıyor kendine. Diğer taraftan tarihi mirasımıza bir gönderme. El-İdrisi’nin çizdiği haritaları 300 yıl bütün dünyanın kullandığını söylüyor Fuat Sezgin Hoca. Hayal Denizi romanında o harita kendini İslam adına savaşan kimseler olarak tanımlayan teröristler tarafından kaçırılıp satılmak isteniyor. Geleneğin, tarihin ve medeniyetin talan edilmesi var yani. Bir diriliş ve uyanış olacaksa, tarihi mirasın farkına varılmadan gerçekleşmeyecek. Neyi kaybettiğimizi bilmeden neyi bulacağımızı da bilemeyiz.

 

 

ÖNERİLEN VİDEO

AK Parti'den Babalar Günü'ne özel video

Kapat
Video yükleniyor...