Kısa kimi değiniler dışında Üstad Necip Fazıl Kısakürek hakkında yazı yazmaya tam anlamıyla "cür'et" edemedim. Nereden başlayıp nerede biteceği; tanımı, tarifi, haddi sınırı olmayan böylesi bir yazı serüvenine açılamadım. Çoğunlukla; yakın, çok yakın hissetmek de yazmaya engel olan bir durumdu. Bir yüce dağ eteğinde kalakalmak gibi bir duyguydu bu. Abartmıyorum. Bir yerlerden, bir ucundan başlayarak, belki öncelikle şiirin kapısından girerek bu dağın çevresinde dolanıp, zirvelerini keşfe çıkmak mümkündü. Olmadı. Necip Fazıl imgesinin açılımı sayılabilecek sözler söyleyip, ona "refik" olma çabasında oldum ve şiire teşebbüs ettim. Kitaplarım, dergilerim, dostluklarım ve hayatıma nakşetmeye çalıştığım ülkülerimin mayasını oluşturan baş "müessir"lerden biriydi Üstad. Yıllar geçip dünyanın ve insanlığın eskiye göre çok zor bir sürece girdiği bu vakitlerde, onun yazıklarının değeri nazarımda daha da artıyor. Ülkemiz ve insanımız, inancımız ve sanatımız ve tüm insanlık için onun "vecd" içinde yazdıkları bir İsrâfil sûru niteliği taşıyor. Ve evet, "hiçbir güzellik hülâsâ edilemez". O halde şiirle selamlamak düşerdi bana, "Aman Üstâdım Aman" diyerek öyle de yaptım. Sunuyorum:
AMAN ÜSTÂDIM AMAN
Eser miktar ihtimal
Kâfi miktar vitamin
Kiralık kasalarda
Dünya dolusu elem
Kaydadeğmez bir âlem
Kuantum, sarf ve nahiv
Sonu gelmez deliller
Taş taş kurulan mantık
İlmik ilmik ilimler
Deney, gözlem, kadavra
Laboratuarda kaldı
Cami, kilise, havra
Otopside bir ceset
Zıp zıp zıplıyor barda
Akıl peşinde nefsin
Nefs uslanmaz hovarda
Mülkiyet masasında
Bitmeyen oyunlarda
Gönül metruk bir yapı
Yağlı ip boyunlarda
Kelâm boyu felsefe
Cildi eprimiş kitap
Mücellit cilt kanseri
Herkes bilgiden bîtap
Hazzın sancağı gökte
Dürülmüş defter duygu
Ân içinde rüyasız
Hayat, o büyük uyku
Reklam alıyor gözler
Dağda taşta bulvarda
Vurulmuş kalplerinden
Tüm cesetler duvarda
Evvel toprak yoğruldu
Bir tatlı kıvam buldu
Yoğruldu insan oldu
Kendinde yitti gitti
Şimdi toprak yoruldu
Encâmı nisyan oldu
Mürsel Sönmez